Öykü

“Falcon Heavy Test Flight” ile İstila Edilenler

Kâbus sivri uçlu değneğiyle ensemi dürtüyor. Yumuşak derim delinmemek için geriliyor. Gerildikçe incelip saydamlaşıyor. Değnekle yetinmeyince buz gibi elleri devreye giriyor. Vücuduma göre kat kat büyük başımı ellerinin arasına alıp sıkıyor. Daha çok sıkıyor. Biraz daha zorlarsa… Patlıyor! Yapış yapış turuncu beyin sıvım gezegenimin tozlarına yayılıyor. Yüz milyon yıldır hiçbir sıvı izine rastlanmayan yeryüzüm sel felaketiyle tehdit ediliyor. Yenik düşüyorum. Kâbus bana bir şeyler göstermek istiyor. Gözlerimi işaret ettiği yöne çeviriyorum.

Kızıl gökyüzümüz bir fiyaskoya hazırlanıyor. Mars’tan bir kartpostal elime tutuşturulmuş gibi hayranlıkla yukarı bakıyorum. Bunu fotoğraflayıp diğer gezegenlere dağıtmayı düşünüyorum. Dış turizmi hareketlendirmenin gezegenimize yeni bir gözlemevi yapmaya yarayacağına eminim. Kâbus, zihnimdeki bu anla alakası olmayan düşünceleri üfürerek dağıtıyor. Onun üfürmesi benim için fırtınaya dönüşüyor.

Ayaklarım yerden kesiliyor. Hortuma kapılıyorum.

Hep boyumun yetişmesini istediğim kadar yukarıya çıkıyorum. Kanat, roket ya da kıçıma takılı bir motor olmadan. Kollarımı bile dalgalandırmıyorum. Simsiyahlığın içine işlenmiş değerli maden taneleri gibi sıra sıra, takım takım dizilmiş noktacıklardan birinin üzerine oturuyorum. Kâbus, “Kıpırdama,” diyor. Söylediğini, ah pardon, buyurduğunu yapmaktan başka çare bulamıyorum. Evime ilk defa dışarıdan bakıyorum. Turuncu bir top. Bizim çocuklar burada olsa dizde sektirme yarışı yapardık diye düşünüyorum. Evimin boşlukta asılı olduğunu fark ediyorum. Kimin tuttuğunu göremiyorum. Hangi iple asılı olduğunu seçemiyorum. Sade siyah. Tutanın ya da ipin de aynı ölçüde siyah olabileceğini düşünüyorum. Hop! O da ne? Üzerinde oturduğum gümüş rengi nokta kayıyor! Dengemi zor kuruyorum. Geberiyorum sanıyorum. Kâbus kıkırdıyor. Genzimde balgam biriktirmeye karar veriyorum. İleri gitmesi ihtimaline karşı silahlanıyorum.

Sırada ne var? Uzun süre evime bakıyorum. Kâbus kulağıma eğiliyor, “İyi seyirler,” diyor. Eliyle boşluğu okşuyor. Elinin gidiş yönünde bir görüntü doğuyor. Başka bir yeryüzü. Benden daha küçük canlıların oldukları yerde sıçrayıp çığlık attıkları bir kalabalığı izliyorum. Yuvarlak oluşturmuşlar. Ortalarında tuhaf bir düzenek var. Aile büyüklerimizin biz çocukken anlattığı korkunç masallardaki şeye benziyor. Adına roket diyorlar. İçindeki astronotla sonumuzu getiriyorlar.

Gezegen tarihimizde birkaç defa bu saldırıya uğramış olduğumuzu hatırlıyorum. Görüntünün sağ üst köşesinde bana ne ifade etmesi gerektiğini henüz çözemediğim iki sayaç var. Arkadan biri konuşuyor. Şifreli dil olduğunu düşünüyorum. Yalnızca sesindeki duyguyu rahatlıkla anlayabiliyorum. Sabırsızlıkla karışık heyecan. Sarf etmesi gereken cümlelerin bir an önce bitmesini istediğine patlamış beynime rağmen kalıbımı basabilirim. Sayaçtaki sayılardan birisi sürekli akıyor. Aktıkça azalıyor. Diğeri 00000’a çivilenmiş, duruyor.

Kâbus, kötü esprilere gülen rezil tipler gibi ara sıra dirseğiyle dürtüp, “Bak şimdi bak,” diyor. Beklediği sahnenin yaklaştığını hissediyorum.

Sesler yükseliyor. Sayaçtaki sayılar tek haneye düştü. Herkes aynı kelimelerle bağırıyor. “Yedi, altı, beş…” dediklerini anlıyorum. Görüntü gri bir dumanla boğuluyor. Ortadaki alet titriyor, etrafındaki her şeyi havaya uçuracak gibi görünüyor. Korkudan altıma yapıyorum. Yıldızın üstünden uzay boşluğuna işiyorum. Kaçmaya yelteniyorum. Tam atlayacakken Kâbus kolumdan yakalıyor. Bir daha bırakmıyor. Sayıların aktığı sayaç 00.00.00’da durdu. Diğeri fırladı. Gözlerin sayıların hızına yetişemiyor. Görüntü roketin altından çıkan ateş ve dumanla doldu. Sayaç 10.214 km/h gösteriyor. Ne demek istediğini bilmek için aklıma gelen her şeye yalvarıyorum.

Kâbus, yumruğunu havaya kaldırarak, “Falcon Heavy Test Flight!” diye bağırıyor.

Herkesin azraili siyah şapkanın altından bakan iskeletten oluşmuyor. Bizim gezenegenimizinki şu an uçuyor. Parçalarını kontrollü bir şekilde düşürerek yaklaşıyor. Gezegen fark etmeksizin her öfke, öfkeyi doğuranın şahsına küfrettiriyor. Kâbus hakkında ağır konuşuyorum. Sinirlerini bozmayı başarıyorum. Sırtımdan yakalayıp evime fırlatıyor. Genzimdeki silahı ateşliyorum. Ben uçarken Kâbus elinin tersiyle yüzünü siliyor. Hiç değilse bu kez hangi sebeple uçtuğumu anlıyorum.

Bir sayaç olsa uçuşuma ithafen 99.999 km/h yazardı sanıyorum. Roketten önce buraya ulaştığım için seviniyorum. Yanlış yaptığımı henüz bilmiyorum.

Kendime gelmeyi beklemiyorum. Gezegeni döndürmeyi bırakmalarını diliyorum. Beynimi yokluyorum. Yerinde. İçimde ne varsa ağzımdan dışarı çıkmaya yelteniyor. Başarılı olduğunu koşarken ağzımdan çıkıp arkamda kalan topak topak sıvılardan anlıyorum. Bizim çocukların yanına gidiyorum. Kafamın içinde “Invaders Must Die” çalıyor. Temposua yetişecek kadar hızlı koşuyorum.

Ulaştığımda istilacıların artık ölmek zorunda olmadıklarını görüyorum. Aklımdakini çoktan yapmışlar. Bir şekilde fark edilmiş olmalı. Artık topa benzediğini bildiğim evimizin çevresini bize özgü bir ağla çevrelenmiş. Fakat korku bitmemiş. Neler olduğunu anlamak için yanlarına yaklaşıp, “Bitmedi mi,” diyorum. Birisi işaret ediyor, Kâbus, sivri uçlu değneğini roketin burnuna takmış, üstünde oturuyor. Kendime, “Tükürmeyecektin,” diyorum. Sizinkileri bilmiyorum ama bu gezegende yalnızca gerçekler ile savaşılıyor. Kâbusun buz gibi ellerini boynumda hissetmek için bana dokunmaması gerektiğini bir kez daha anlıyorum. Biraz sonra turuncu top patlayacak. Yörüngeye torpidosunda “Don’t Panic” yazan bir araba girip gezegen halkını arka koltuklara sığdırmadıkça kurtulamayacağımızı biliyorum. Kâbus yine kazanıyor.

Elif Şeyda Doğan

Eylül 1994’te Ankara’da doğdum. İzmir’de büyüdüm. İstanbul'da yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Anabilim Dalında doktora yapmaktayım. Öykü yazıyorum. İki kişi olarak CosmicZion Zine (czz) adlı fantastik edebiyat, uzay ve mitoloji fanzinini çıkartmaktayız.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Merhaba Elif,

    Kısa ve yoğun bir öykü, zevk alarak okudum. Kelimelerle çok rafine bir şekilde oynamışsın, genel itibariyle tekinsiz bir hava mevcut öyküde ki çok severim.

    Meselâ hani, sade ve vurucu.

    Diğer seçkilerde görüşmek üzere.

  2. Avatar for Elif Elif says:

    Merhaba,
    Teşekkür ederim zaman ayırıp okuduğun ve yorumladığın için.
    Neticede “istila”, pek tekin değildi sahiden.
    Tekrar görüşmek üzere.^^

  3. Çok beğendim. Salaş bir tarz, hafif alaycı. Anlattığı hikaye güzeldi ama ana karakterin kendisi daha ilgi çekiciydi. Tebrik ederim güzel olmuş.

  4. Avatar for Elif Elif says:

    Teşekkür ederim, yazdıklarınız sevindirici, keyifli seçkiler. ^-^

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for MuratBarisSari Avatar for DigitalMilitia Avatar for Elif

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *