Üç iki bir!
Bataçıkan yolunun şehrin hengâmesinden kurtulan ucunda yer alan hanın belli bir ismi yoktu, ismi olmadığı gibi bir sahibi de yoktu bu hanın. Çıplak gri taşı destekleyen yataylamasına ahşap kalaslardan başka bir süsü olmayan taştan kutunun konukları da hana yaraşır cinstendi doğrusu. Bu gece semayı kaba bir fırtına sarmış, dışarda iki kelam ettirmiyor, biri hey deyince gürlüyor, selam vermek için kafasını kaldıran, bu kaba güç karşısında boynunu büküyor. Hanın bu gece hınca hınç dolmasının nedeni konukların fırtınadan daha naif olması. Yanlış anlaşılmasın naif dediysem, bu gece en azılı korsan bile annesinin kucağına dönmek isteyen bir bebekten farksız, kollarını uzatmış, en yakın karaya bir an önce kavuşmak istiyor.
Korsan dalgalarla boğuşup günahları için af dilerken biz hana geri dönelim. Ne üst katı var hanın ne de mahzeni, görünüşü ahırdan farksız, kokusu da pek şahsına münhasır, insana değil de envai çeşit hayvana konukseverlik yapıyor sanırsınız. Ortasında kocaman bir sobası var ki yolcular çevresine toplanabilsin, toplansın da koku iyice çekilmez hale gelsin. Fırtına kudurup da kamçılarını körlemesine savururken dünyaya, rüzgâra zor direnen kapı birden bire açılıveriyor.
Dikkat, kara bir siluet var yıldırımların çizdiği!
Bir boy var ki adamda breh kapıdan uzun, eğiyor kafasını giriyor içeri, herkes suspus süzüyor geleni. Meraklı gözlerin üzerinde olduğunu gören yabancı atıyor pelerinini geriye, pabuçları yeni cilalanmış bir levazım subayı edasıyla dalıyor içeri. Her bir adımı kutu gibi handa yankılanmakta, adeta kümesteki mağrur horoz; kasıla kasıla yürüyor.
Çıkıtak, çıkıtak, çıkıtak!
Sobaya yakın olan dürtüyor ötekini, konuşuyor en naif haliyle “Kim ulan bu ayu?
Ayu, sobaya birkaç adım yaklaşıyor, zayıf lambaların ışığı ıslak bedenini aydınlatıyor. Bacakları kıvır kıvır tüylerle kaplı, iri kafasına iki adet boynuz saplı, iki omzu arasına üç adam sığar, üç öküz devirse de sofradan aç kalkar. Fırtına onu da terbiye etmiş belli, kuru yeri kalmamış boynuzdan toynağa, sobanın yakınında oturmak istiyor ama ne çare, kuşatmışlar ocağı boydan boya.
Bu ayu en yakınındakini tutuyor, tutuğu gibi duvara çalıyor; ama yetmez! Dedik ya üç adam sığar iki omuz arasına. Bir de berikini tuttuğu gibi çalıyor öteki duvara. Kalanlar anlıyor birinden birinin şamarı yiyeceğini, duvara çalınmadan kaçıyorlar dört yana!
Koca yaratık ardını koyuyor yere sertçe;
Şıpıgulap!
Ardına yaraşır bir ses çıkıyor döşemeden!
Biraz soluklandıktan sonra ıslak heybesini atıyor yere. Kendini hazır hissedince de başlıyor yemeğe, etin kokusu tüm hanı sarıyor, aç midelerin sesi fırtınayı bastırıyor. İçlerinden biri bağırıyor;
“Bu ardı kıllı ayu kör ormanın satiridir. Bakmayın iri durduğuna, şamarı yediği gibi kaçar çift nala!”
Satir öfkeli bir nefes veriyor burnundan, dikiliyor ayağa, sanki ayağa kalkan satir değil de bir ayı, bitirmiyor sürdürüyor uzamayı, bunu gören adamlar önce bir adım siniyor, ama insan bunlar neticede; keçiden de inatçı. Sobanın öteki ucundan ayuya rakip çıkıyor, bizim satire korkusuzca meydan okuyor.
Satir, bir adamın baltasına bakıyor bir kendi boynuzuna, basıyor kahkahayı çıkıyorlar dışarıya. Fırtına öfkesini koruyor, yıldırımlar döşüyor, bizim ikili dövüş için karşı karşıya geçiyor. Hanın konukları meraktan çıkmışlar dışarı, kaçırmak istemiyorlar bu amansız kapışı.
Satir sallıyor boynunu, hazır artık dövüş için, insan kaldırıyor baltasını satiri öldürmek için. Bu ikili koşarken birbirine,
Bir yıldırım çakıyor;
Satirin sivri boynuzu gözleri kamaştırıyor. Satir düşüyor yere, dili çıkmış bir karış. Tüm han seviniyor tabi, tutuyorlar bir alkış. Yarma kaldırıyor baltasını, zafer narası atmak için, yıldırım tekrar çakıyor narayı durdurmak için. Sonra sert bir rüzgâr esiyor, dünyada yok eşi benzeri; hanı da alıp götürüyor içinde çığlık sesleri!
- Kozmik Tozun Fısıltısı - 1 Şubat 2024
- Loş Tapınak - 15 Nisan 2019
- Rüzgâr Adam Taşımaz - 15 Nisan 2018
- Tobarin - 15 Mart 2018
- İki Omzu Arasına Üç Adam Sığar - 15 Ağustos 2017
Merhaba Sefa. Hoş bir öyküyü, muazzam bir dille anlatmışsın. Bir an için Yunan komedyalarından bir karakter çıkmış da bize bir olay anlatıyormuş gibi hissettim. Betimlemelerinde çok güzeldi. Çok keyif aldım okurken. Bir tek ilk paragraf canımı sıktı diyebilirim.
“Bataçıkan yolunun şehrin hengâmesinden kurtulan ucunda yer alan hanın belli bir ismi yoktu, ismi olmadığı gibi bir sahibi de yoktu bu hanın.” bu tümcenin yerine, şöyle olsa sanki daha iyi olurdu:
“Bataçıkan yolunun şehrin hengâmesinden kurtulan ucunda yer alan hanın belli bir ismi yoktur, hatta ismi olmadığı gibi bir sahibi de yoktur bu hanın”
Birinci paragraftaki tek sıkıntı, diyalog ile betimleme arasında sıkışmış olması. Biraz daha diyalog tadı verecek kelimer serpiştirseydin – hatta, yahut, hem, üstelik vs.- sanki daha iyi olurdu. İkinci paragrafla birlikte diyalog havasını hemen yakalıyorsun.
“Korsan dalgalarla boğuşup günahları için af dilerken biz hana geri dönelim.” Umarım meramımı anlatabilmişimdir. Tekrar ellerine sağlık.Görüşmek üzere 🙂
Merhabalar, vakit ayırıp değerlendirmede bulunduğun için teşekkür ederim. İlk paragraf eleştirisi gayet yerinde olmuş, gözümden kaçması ne kötü 🙂 keyif aldıysan ne mutlu bana, başka seçkilerde görüşmek üzere!
Merhabalar. Tursun öyküsü okumak ayrıcalıktır benim için. Her ne kadar Servet Tursun seçkiyi şu sıralar oldukça boşlamış olsa da. Öykünüzü çok beğendim. Sonu harika, olay harika, görsellik harika, dil, üslup harika. ”Dikkat, kara bir siluet var yıldırımların çizdiği!” bir misal. Kısa öykülerdeki başarınıza imreniyorum. Deniz Eksilen ve siz böyle yaparak kıskandırıyorsunuz beni. Yazmayın bu kadar güzel öyküler 🙂
Umut’un yorumuna da katılıyorum ayrıca. Umarım gelecek seçkilerde de görüşürüz.
Merhabalar, cömert yorumunuz beni oldukça mutlu etti, ama dediğiniz kadar iyi yazdığıma dair şüphelerim var 🙂 Eh güzel gören gönlünüz var demek ki 🙂 Zaman ayırıp değerlendirmede bulunduğunuz için teşekkür ederim, başka öykülerde buluşmak üzere, esen kalın.
Merhabalar,
Üslubumuzu birbirine yakın buluyorum, bu nedenle yazdıklarınız oldukça hoşuma gidiyor.
En çok dikkatimi çeken nokta, “dikiliyor ayağa, sanki ayağa kalkan satir değil de bir ayı, bitirmiyor sürdürüyor uzamayı” oldu. Sıralı cümleleri güzel bağlamışsınız, heyecan hiç eksilmiyor, nefessiz okumak zorunda kalıyorum.
Kaleminize sağlık,
Umarım daha sık katılırsınız seçkiye.
Selamlar,
Okuyup yorumladığınız için teşekkür ederim, düşüncelerimiz karşılıklı olsa gerek çünkü ben de sizin öykülerinizi beğenerek okuyorum. Seçkiye daha sık katılmaya çalışacağım, başka öykülerde buluşmak üzere…
Merhaba Sefa,
Öykünü ben de diğer arkadaşlar gibi beğendim ancak iki noktayı eksik buldum.
Birisi olay çok kısa geldi bana, yani insan öykünüzde biraz onu arıyor.
Bir diğeri de, insan ve satir arasında bir husumet olsa da öyle düelloya tutuşsalar daha bir doldururmus öyküyü gibi geldi.
Daha güzel öykülerinizi okumak üzere.n
Kaleminize sağlık