Öykü

Küçük Dev Fedakarlar İçin Mutluluk Parkı

Inga ınga ınga, ANLADIM… Kesiyorlarmış gibi bağırıp durma. Bu da kömüş gibi yatmış yanıma. Zaten terliyorum deli gibi,

“Tolga… Tolga hadi canım kalk, sende sıra”

“Ne sırası ya, ne diyosun sen? Hem yayılmışsın yatağa, burada daracık yerde uyuyorum.”

“Hadi canım çok yorgunum, biraz uyuyayım süt hazır sadece ısıtacaksın biraz.”

“…”

Uyuyor numarası yapıyor şimdi de, demin manas destanı gibi cevap verdi bana oysa, hem de hakaret ederek.

“Tolga, uyan bak ağlıyor çocuk, hiç mi acımıyorsun çocuğa?”

“BEN Mİ EMZİRİCEM ÇOCUĞU, BEN MİYİM ANNESİ? Yarın işe gidicem ben, sen evde uyursun.”

“Bağırmasana be. Nasıl uyuyayım el kadar bebekle?”

Ne değerim var ki? Kalktım tamam, sen de daha iki saat önce yedin böyle yırtınmana gerek yok.

“Canım, yarın annemi ararım yardıma gelir.”

“Kes ya, bi de konuşuyor yalandan. Yat zıbar sen anca.”

* * *

“Ah şuna bak, şu güzelliğe bak, ne oldu şana? Acıttın mı şen? Ha benim yavvuma, ha benim balima, Demiiiir, olluuum, al balim al yavvum.”

Nasıl da yoruluyorsun yemek yerken bile, ne yapacaksın sen bensiz, ya ben ne yaparım sensiz. Nasıl birkaç ayda alıştık birbirimize bu kadar? Ama sen baban gibi olma olur mu, o sorumsuz ve tembel. Sen bana benze olur mu? Evet gözler de kayıyor, hadi uyu yavrum.

Bir daha yatmayayım en iyisi, her ne kadar Demirim sen benim en güzel eserim olsan da artık uyandığıma göre belki eskisi gibi bir şeyler yazabilirim. Bakalım sana yaklaşabilecek mi yazdıklarım? Ne mi yazacağım? Sabah sana okurum o zaman anlarsın oğlum. Önce şu lap topu açayım. Yoo; face, twitter, instagram yok aklımda bir fikir ve yaklaşık iki saatim var…

* * *

KÜÇÜK DEV FEDAKARLAR İÇİN MUTLULUK PARKI

Berna Karataş

Jari Kopponen, İskandinav ve Baltık Ortaklığı’na bağlı bir subaydı. Bu aslında karışık bir tanımlamaydı. Şöyle ki, cümle onun sadece bu konfederasyona mensup olduğunu ifade etmiyordu. Jari konfederasyonuna kalben de bağlıydı. Sorun şuydu; Jari aslında bir subay değildi, çünkü aslında hiç var olmaması gerekiyordu. Anlaşılabileceği üzere aslında konfederasyon topraklarında da hiç bulunmamıştı, yıldızlararası bir şilep olan Arvidas Sigurbergas gemisinde doğmuştu. Ebeveynlerinin tek çocuğuydu ve yirmi beş yıllık hayatının son yedi senesini tek başına geçirmişti. Dolayısıyla, kendisi Finli olmasına rağmen neden bir Litvanya gemisinde olduğunu veya ebeveynlerinin onu “uzaya” getirerek regülasyonlara tamamen aykırı davrandıklarını bilemeyecek bir durumdaydı. Yalnızdı ve elinde sadece bu yolculuk vardı. Bu yüzden de ona konfederasyonunun bu görevine kalben bağlı olmak dışında bir seçenek kalmıyordu.

Görevi, kendisinin tanımlanmasından daha basitti. Dünyadan yirmi yedi atlama uzaklıktaki bir yıldız sistemine gitmekle görevli gemi buraya bir takım önemli madenleri bırakacak ve oradan alacağı yolcularla dünyaya geri dönecekti. Jari kendi başına yedi atlayış yapmış ve son atlayışa kadar gelmişti. Heyecanlıydı. Gemisine insanlar binecekti, kayıtlara göre yedi insan… Bu insanlar yıldız sistemine dünya standardı ile bir yıl kadar önce gelmiş uzman personeldi ve geri dönüş yolculuğu için Arvidas Sigurbergas’ı bekliyorlardı.

Jari, yalnızlığının biteceğini her düşünüşünde bir suçluluk duyduğundan, heyecanını yutmaya çalıştı. Yedi dünya yılı önce annesi ve babası, Jari’nin bilmediği bir sebepten dolayı gemideki yapay zeka ile savaşa tutuşmuş ve onun çekirdeğini hayatları pahasına yok etmeyi başarmışlardı. Jari bunu düşününce yüzünü buruşturdu. Annesi ve babası oksijensiz ortamda nefessizlikten ölürken, dışarıda onları kurtarmak için kapıya ateş bile açan Jari’ye gitmesini işaret etmişler ve gülümsemişlerdi. Jari neden gülümsediklerini anlayamamıştı. Hâlâ da anlamıyordu. Gözünden bir damla yaş geldi, gemiye binecekleri unuttu, ümidini bir kenara attı, kokpite geçti, kemerini bağladı, atlama motorunu çalıştırdı ve düğmeye bastı…

* * *

Mavi sarı bir gezegene bakıyordu Jari şimdi, bu gördüğü ilk gezegen değildi ama kesinlikle canlı olarak gördüğü en güzeliydi. Büyülenmiş gibi bakarken, kokpitte bir ses yankılandı.

“Arvidas Sigurbergas tam zamanında geldiniz. Lillible’a hoş geldiniz…” Ses burada durakladı “…Kaptan Antti Kopponen ve Venla Litmanen”

“Hoşbulduk Lillible kule ancak onlar öldü ben Jari Kopponen, oğullarıyım”

Ses tekrar uzunca sayılabilecek bir süre için kesildi ve Jari’nin birkaç kez kuleye seslenmesine karşılık, sonunda bir yanıt şeklinde tekrar duyuldu “Lütfen C-48 alanına iniş yapınız. Eğer şilep kullanma konusunda yeterli deneyiminiz yoksa gemi yapay zekasını kullanmanızı tavsiye ederiz.”

“Gerek yok teşekkür ederim. Bu simülasyonları onlarca kez çalıştım.”

“Biz havalimanımızı tehlikeye atmaktansa gemi yapay zekasını kullanmanızda ısrar ediyoruz.”

“Çok isterdim ama yapay zeka yok edildi.”

Ses bir kez daha kesildi, Jari bunun sebebini kestirebiliyordu ve bu sefer sesin tekrar duyulması için bir şey söylemedi. Sonunda kokpitte “Size bir kılavuz gemi gönderiyoruz lütfen beklemede kalın” cümlesi çınladı…

* * *

Aynalı, büyük bir masa ve iki sandalyeye sahip odadaki sandalyelerin birine oturtulan Jari bir yandan ayaklarını sallıyor bir yandan da ellerini kaldırıp önündeki masanın üst yüzeyine erişmeye çalışıyordu. Gülümsüyordu zira delirmiş olması gerektiğini düşünüyordu. Ruhsal durumu pek stabil değildi. Bunlar yetmezmiş gibi odanın devasa kapısı açılarak içeri Jari’nin tam üç katı boyutlarında bir adam girip elindeki dosyayı masaya koydu ve sandalyesini de Jari’nin sandalyesinin yanına çekip oturdu. Jari adama bakıp yutkunurken sevimli görünüyordu. Adam masanın üzerine koyduğu dosyayı tekrar eline aldı ve bir yandan dosyayı incelerken bir yandan da konuştu.

“Jari Kopponen?”

“Evet”

“Neden Litmanen değil?”

“O annemin kızlık soyadıydı”

“Annen ve baban evliler miydi ki?”

“Açıkçası ben evli olduklarını sanıyordum, hatta şu ana kadar…”

“Resmen evli değillermiş. Bay Jari –çünkü resmi bir soyadınız yok- İskandinav ve Baltık Ortaklığı’nın uzay yolculuğu regülasyonları hakkında hiç bilginiz var mı?”

“Biraz… Siz neyi bilip bilmediğimi soruyorsunuz?”

“Uzay yolculuğu sırasında çocuk yapmanın yasak olması gibi mesela…”

“Şimdi sizden duyuyorum.”

“Yapay zekanızın sizi yok etmek için isyan ettiğini de bilmiyorsunuz o zaman”

“Ne?” Bu soru Jari’nin ağzından bir çığlık gibi çıktı. “Yani annemle babamın beni korumak için mi öldüğünü…”

“Evet genç adam, bunun için üzgünüm ama aynen böyle oldu.”

Jari kalakalmıştı ağzından bezgince bir ümit döküldü “Peki neden on sekiz yıl bekledi?”

“Aslında bekleyen yapay zeka değil ebevynlerindi. Yapay zekanın eninde sonunda seni öldüreceğini biliyorlardı ve yapay zekanın, insan olmadığı için gemi kaynaklarının üç insana yetmeyeceğini hesapladığı anda harekete geçeceğini de biliyorlardı.” Ve bu cümleyle Jari’nin suçsuz olduğuna dair ümidi de kırıldı…

“Yani, bizimkiler mi saldırdı?”

“Evet, öyle görünüyor. Saldıran annen ve babandı. Sonucun böyle olacağını da biliyorlardı. Geminin kaynakları üç kişiyi kaldırmayacaktı. Onlar da seni seçtiler. Bu hep böyle olur bir farkla ki…”

Jari aslında bilmek istemese de sordu “ Bir farkla ki?”

“Çoğu zaman yapay zeka kazanır, çünkü saldırıyı bir kişi yapar. Diğerinin çocukla kalması planlanır. Yapay zeka ise istisnasız olarak tek kişiyi hep mağlup etmiştir. Seninkiler işi şansa bırakmamışlar. Seni seviyorlarmış genç adam.”

“…”

“Evet, gerçekten söylenecek pek de bir şey yok. Buna üzülmediğimi düşünme ama o kadar çok başımıza geliyor ki, artık bu konu başlığına fazlasıyla profesyonel yaklaşabiliyoruz.”

Jari hareketsizce oturuyordu, sorduğu soru görevliyi neşelendirdi. “Siz neden bu kadar büyüksünüz? Bu gezegende bu kadar büyünebiliyor mu?”

“Sen hiçbir şey bilmiyorsun değil mi genç adam? Ben normal boyutlardayım, küçük olan daha doğrusu küçülen sensin. Uzay atlayışlarında maddeden enerjiye ve enerjiden maddeye dönüşüm gerçekleşir ve bu işlem hacim kaybına sebep olur.”

“Peki ya kargom?”

“Sen bilmiyorsun ama dünyanın uydusu ay kadar bir gemiyle yola çıkışınızın amacı bu genç adam. Size hangi soyadla hitap edeceğimi kestiremediğim için genç adam diyorum, alınmıyorsunuz değil mi?” Jari olumsuz anlamında başını sağa sola salladı. Görevli de konuşmaya devam etti “Güzel. Getirdiğin kargo tam gelmesi gereken kadar. Hem biliyor musun sen olman gerekenden biraz daha büyüksün. Çok az ama yine de büyük. İlk Atlayışlarda doğmamış olduğun için.”

“Peki ben bu boyutla ne yapacağım” Jari farklı konularda duyduğu felaket haberlerine rağmen şaşırtıcı derecede sakindi.

Görevli ise kendi deyimiyle fazla profesyoneldi “Sen dünyada ya da Lillible’da tek yıldızlararası atlayış yapan kişi değilsin değil mi? Burada senin gibilerden fazla yok, olanlar da sadece bekleyenler.”

“Neyi?”

“Neyi olacak dünyaya dönmeyi, orada sizin gibiler için Küçük Dev Fedakarlar İçin Mutluluk Parkı adı verilen yaşam alanları var. Buradan farklı olarak…”

“Bizi pek sevmiyorsunuz değil mi?”

“Hayır, sevmiyorum, çok para kazanıyorsunuz ve müthiş bir deneyiminiz oluyor. Sonrasında da kahraman gibi karşılanarak cennet gibi bir yerde yaşıyorsunuz.”

“Peki ben?” Jari bir anda büyümüştü sanki. Fazla egosantrik bir soruydu bu. Ailesinin ölüm nedeninin kendisi olduğunu öğrenmiş, standart bir insanın üçte biri boyutlarında küçülmüştü ama sorduğu soru kanunen kendisine ne olacağı ile ilgiliydi.

“Peki sen? Ah evet. Evet seni alıkoymayacağım. Hikayenden ikna oldum ve o madenlere de ihtiyacım var. Hem yedi zavallıyı da beraberinde götüreceksin, burada halleri “Gulliver Devler Ülkesinde” gibi. Gulliver’den konu açılmışken.”

“Bu gezegenin adı da Gulliver’den geliyor değil mi?”

“Evet, evet bravo.” Görevli burada içten bir şekilde sırıttı “Sen dünyadaki kampta diğer miniklere göre iri bir adam olacaksın. Kız falan da bulursun, üzülme” Burada da Jari’ye göz kırptı.

Jari oralı olmadı “Profesyonel öneriniz için teşekkür ederim” dedi. Sonra da ekledi “Ne zaman ayrılabilirim.”

Görevli profesyonelliği ile ilgili Jari’nin attığı taşa alınmamış gibi babacan bir tavır takınarak “Burada her şey planlıdır evlat” dedi “Önce aileni gömeceğiz, onları dünyaya gömmek isteyebilirsin ama bunu yapamayız. Gemiyi dezenfekte edip o bölmeyi açmamız gerekli çünkü gemine tekrar yapay zeka tanımlayacağız. Aksi halde dünyaya dönemezsin. Korkma diğer yedi yolcuyla ille de bir çocuk yapıcaz diye tutturmazsanız bir sorun çıkmayacaktır. Biraz sabır sadece olur mu? Beni yanlış anlama, biraz eğlenebilirsin tabi, sadece çocuk yok, anlarsın ya…”

Görevli tekrar pis pis sırıtırken Jari yıkılmış bir vücut dili ile cevap verdi “Şansım yaver giderse ancak 51 yaşımda bir çocuğum olacak ve beni belki de cebine koyup gezdirecek.”

Görevli de o ana kadarki performansından beklenmeyecek derecede ciddileşti ve “Belki de bu yüzden uzay yolculuğu sırasında çocuk yapmak yasaktır değil mi? Çocuğu da korumak için… Çocuğun cebinde gezmeye gelince, baba olduğunda bunun hiçbir önemi olmadığını hatta bunun olmasını istediğini anlayacaksın. Bu sözümü unutma.”

İkili bunun üzerine sustular, kısa bir süre sonra görevli tekrar sessizliği bozdu “Seni gemi kaptanı olarak atıyorum, dünyada yine sorguya çekilirsin ama ceza çekmeyeceksin. Suçlu sen değilsin. Sadece bunu bilmiyormuş gibi davran ve korkuyor numarası yap her görevli bundan zevk alır.”

* * *

Jari kendisine bakan çoğu yaşça kendisinden büyük ama biraz daha ufak tefek görünen yolcularına baktı ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

“Evet arkadaşlar. Bir saat sonra, yaklaşık yirmi altı yıl sürecek olan bir yolculuğa hep beraber çıkacağız. Hepiniz zaten bir kez bu yolculuğu yaptığınız için size bu konuda söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Sadece bunu yalnız yapmadığınız için çok şanslı olduğunuzu söyleyebilirim.”

Jari bu cümleler üzerine gülümser halde kendisine bakan yolcularına tekrar alıcı gözle baktı ve onların karşı bakışına kanı ısındığı için geminin kaptanının kendisi olduğunu hatırlatmaktan vazgeçti. “Eee o zaman” dedi “Ne duruyorsunuz? Keyfinize bakın, Küçük Dev Fedakarlar İçin Mutluluk Parkı bizi bekliyor.”

Herkes kamarasına dağılınca “Brita” dedi, yapay zekanın billur ama aynı zamanda cansız sesi cevapladı “Evet kaptan?”.

“Sessiz cevap vermeni istiyorum. Kırmızı yelekli kadın yolcunun adı neydi?”

“Kadının adı İida Suomi kaptan”

“Teşekkürler Brita… İida ha” dedi Jari. Sonra da içi içine sığmayan bir şekilde tekrar etti. “İida… Ne güzel bir isim.”

* * *

“Inga Inga Inga…”

“Uyandın mı oluum, gel bakim gel. Sarıl bakim hah, burnundan çıkan göğsüme çarpan o nefesini yerim senin. Anladın mı annenin bitirdiğini yavvum, ha olum? Aramızda bir bağ mı var seninle benim. Ha güzelim benim? Gel benimle, bir şeye bakmam lazım.”

Yaa, demek öyle Tolga efendi. Yayılmışsın yatağa ben yokum diye, ben o kadar yer kaplıyorum ha? “Baban beni şişman buluyor yavrum. Anlamıyor fedakarlığımı. Ne oldu uyudun mu sen? Mememden düştüğüne göre… Gel yatağına koyayım kuzum seni. Sonra tartılayım da bakayım baban haklı mı?..”

Seksen yedi kilo, nasıl aldım otuz kiloyu ben? Doktor on iki kiloyla tamamlarız demişti ama o da erkek değil mi, nereden anlayacak yavrum için ne hissettiğimi? Peki şimdi nasıl vericem bu kiloyu? Ben yine aynı benim ama birkaç beden büyütülmüşüm gibi. Tam ifade edemiyorum kendimi; sanki şu bebekler var ya onlar gibi, içimde asıl ben saklıymışım da belli bir ölçekte büyütülmüşüm, öyle bir şey işte… Belki ben de Jari gibi uzay zamanda birkaç atlayış yapabilseydim zahmetsizce kurtulurdum bu durumdan. Neyse, en azından Demir beni cebinde gezdiremeyecek. Ama şöyle dağ gibi bir adam da olsa fena olmazdı değil mi? Nasıl da göğsümü gere gere gezerdim kilolarımla bu benim çocuğum diye, bizim sipsi utanırdı benim yerime o zaman. Ne diyorum ben ya? Bu kilolar verilecek Berna. Daha kendi kilosuna sahip olamayan iş hayatında da bir şey beceremez sanılır hem. Yok yok, vereceğim, başaracağım. Belki Tolga’yı da boşarım zayıflayınca. Görür o zaman yatağa yayılmayı…

Murat Barış Sarı

Selam, ben Murat Barış Sarı. Evli ve bir çocuk sahibiyim. Sade bir kalemim olduğunu sanıyorum. Genel olarak bilinç akışı anlatımını ve bilimkurgu fantastik edebiyat alanında cyberpunk alt türünü seviyorum. Diyaloglarım fena değildir, tasvirlerim fena. Farklı tarzlarda bir antoloji oluşturmaya çalışıyorum. Daha eskilerden; kısa filmlerim ve iki arkadaşımla yürüttüğümüz bir internet sitemiz de vardı. Tarihten de ayrıca hoşlandığımı belirtmeliyim, birinci şahıs anlatıcıyı daha çok sevdiğimi de… Kendimi şöyle tanımlıyorum: “Jack of all trades, master of none!..”

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Sizden bir öykü okumak güzel. Her zaman için temaya yaklaşımınız oldukça farklı ve yaratıcı. Örneğin bu hikaye tam anlamıyla bir matruşka gibiydi. İlk önce biraz kafam karıştı diyebilirim, fakat kurguyu gerçekten profesyonelce buldum. Gelelim bir de Jari diye bir karakter var ki, bir bilimkurgu hayranı olarak epey hoşuma gitti. Kendine has bambaşka bir hikayesi olabilecek türden canlı bir karakterdi. Diyalogları eğlenceli, Gulliver göndermesi de bayağı hoştu. Jari’nin annesi ve babasını alakalandıran hukuksal sistemin acayipliği de bayağı eğlenceliydi. Velhasılı sıradışı ve eğlenceli bir öyküydü. Öbür seçkilerde de görüşmek dileğiyle.

  2. Merhaba @MuratBarisSari

    Önceki öykülerde olduğu gibi güzel tat aldım bu öyküden de. Öyküyü farklı durumlar üzerinden ilerletmek daha ilgi çekici hale getiriyor. Anneyi samimi ve eğlenceli buldum. Günlük hayattan bilim kurguya geçiş başarılıydı, okumayı sekteye uğratmadı hiç. Sevdiğim diğer bir yan bilimkurguya dair garip terimler yoktu. Çünkü anlamadığım ya da gözümde canlanmayan ifadeler olunca öyküden kopuyorum. Baştan sona keyifle okudum öykünüzü. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.

  3. Teşekkürler Tuğrul Bey sizin yorumlarınız beim için de çok önemli. Beğenmenize sevindim. İsimler için bildiğim tüm sporcu isimlerini kullandım. Matruşka’ya benzediyse sevindim.

    Hukuksal sisttem acımasız görünse de aslında bence haklıydı, Jari dünyaya geri döndüğünde elli yaşlarında olacak ve bunun yedi yılı yalnız olmak üzere tamamı bir uzay gemisinde geçecekti. Bu açıdan bence makul bir kanundu.

    Bakalım siz neler yazdınız, öğleden sonra ilk iş okuyorum.
    Dİğer seçkilerde görüşmek dileğiyle…

  4. Selam,

    Beğeninizi sadece bu öyküyle sınırlamamanız beni ayrıca mutlu etti, teşekkürler.
    Anne konusuna değinmeniz beni yine sevindirdi. Çünkü bu hikayede ana hedefim -genelde denemeler yapıyorum bu platformda- bir kadın psikolojisiyle yazabilmekti. Eğlenceli olması bir yana eğer samimi olabildiyse bir noktaya kadar başarmışım demektir.

    Garip terimler konusunda aslında genelde sabıkam vardır ama bunda daha sade olmuş. bu da ayrıca bir mutluluk kaynağı. Öncelikle sizin bu ayki öykünüzde olmak üzere diğer seçkilerde de görüşmek üzere…

  5. Merhaba Ufuk,
    Beğenmene çok sevindim. Bir kadın gibi düşünmeye çalıştım anneyi yazarken, ne kadar başardım bilemiyorum.

    Bilimkurgu öğelerini yazarken eskiden aklımda kalmış şeyleri google’a soruyorum, iyi kötü popüler bilim tadında bir şeyler çıkabiliyor ortaya. Tabi bir biliminsanı okusa gülmekten de katılabilir. :slight_smile:

    Oğlanı öp benim için

    Önümüzdeki seçkilerde görüşmek üzere…

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

3 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for Tugrul_Sultanzade Avatar for MuratBarisSari Avatar for maviadige Avatar for Gurlino Avatar for EzbenderTheSword