ilham alınan eser
Pinokyo
Gepetto’yu tanımayanınız var mı bilmem? Kukla konusunda bir dünya markası. Yıllardır marka kimliğini büyük bir titizlikle koruyor. Özellikle yaptığı Pinokyo ürünü çok tutuldu. Siz onu hâlâ o küçük orman kulübesinde otururken mi hayal ediyorsunuz? Üzerinden bunca yıl geçti. Gepetto usta artık kukla fabrikası sahibi Gepetto Bey oldu. Gepetto’nun saçları yine beyaz, gözlükleri yine yuvarlak ama artık göbeği de var.
Gepetto Bey görkemli odasında oturmuş, özel hazırlanmış gençlik karışımından içerken çalan telefona öfkeyle bakar. Bu onun dinlenme ve yenilenme saatidir. Yüz yaşına kadar sağlıklı yaşamasının sihri burada yatmaktadır.
“Kızım, ben sana…”
“Efendim, burada bir genç var, Pinokyo olduğunu söylüyor. Hani siz demiştiniz ya o gelirse diye…”
Gepetto Bey yerinden fırlar, koşarak kapıyı açar. Pinokyo büyümüş, yirmi beş yaşında genç bir delikanlı olmuştur. Gepetto Bey ona sımsıkı sarılır, gözyaşlarını tutamaz. Pinokyo ise o bildiğimiz sevimli Pinokyo’dan oldukça farklıdır.
“Canım oğlum, nihayet döndün… Öyle mutluyum ki! Dur bakayım sana, kocaman adam olmuşsun. Gel otur şöyle karşıma. Fotoğraflarından da yakışıklısın.”
Gepetto Bey, Pinokyo’yu heyecanlı hareketlerle koltuğa oturtur. Sonra oradan kaldırıp diğer koltuğa oturtur. Kendisi de karşısına geçip Pinokyo’nun yüzünü inceler, dizine vurur, kalkıp bir daha sarılır.
“Çok uzun zaman geçti değil mi?” der Pinokyo, kendisi büyümüş ama Gepetto o göbek dışında neredeyse aynı kalmıştır.
“Hem de ne çok… Ölmeden seni göreyim diye bir sürü gençlik şeysi yapıyorum işte. Gördüm ya artık rahatlıkla ölebilirim.”
“Acele etme baba, daha yeni bir araya geldik.” Pinokyo’nun konuşması biraz kuru ve duygusuzdur. Gepetto heyecanından anlayamaz bunu.
“Orası rahat mı? İstersen bu koltuğa geç. İyi mi? Peki. Onca yıl neler yaptın? Hadi anlat bana. Ah, aptal kafam, bir şey içer misin, işte… şaşkınlıktan… Karnın aç mı? Dur, istersen seni yemeğe götüreyim.”
“İstemem sağol. Aç değilim.”
“Bir şeyler iç o zaman. Küçükken kakaolu sütü çok severdin, şimdi de ister misin?” Pinokyo bıyık altından güler.
“Gördüğün gibi kakaolu sütü içecek yaşı çoktan geçtim. İçecek daha sert bir şeyler varsa”
“Günün bu saatinde! Dur canım, sinirlenme, doğru ya sen koca delikanlısın. İçersin tabii. Ben içmiyorum dokunuyor, hemen dışarıdan getirteyim.”
Pinokyo etrafına bakınmaktadır. Gepetto sekreterini arayıp siparişi verir, Pinokyo’nun incelemelerine, o da odayı ilk kez görüyormuş gibi katılır.
“Evet, gördüğün gibi işi büyüttüm. Senden sonra çok sipariş aldım. Önceleri çıraklar yetiştirdim, baktım olmuyor siparişlere yetişemiyoruz, makine tasarladım, derken otomasyon. Bu günlere geldik işte. Senin sayende oldu biraz da.”
“Biraz mı?”
“Eee, sonunda seni de ben tasarladım ama değil mi? Yani işin ustalığı bende.” Pinokyo ayağa kalkıp dolaşmaya başlar. Biraz sinirli gibidir.
“Hep benim modellerimden mi yapıyorsun?”
“En çok satan senin modellerin ama değişik ürünlerimiz de var.”
“Şimdi yaptıkların da insan oluyor mu bari?”
Gepetto Pinokyo’nun kinayeli konuşmasını anlayamaz, iş adamı edasıyla anlatmaya devam eder.
“Yok canım, nerede? O bir kerelik mucizeydi. Sen dünya üzerinde bir tanesin. Şimdikiler sadece kukla.”
“Ben de yıllarca bunu düşündüm biliyor musun? Neyim ben? İnsanın çocukluğu kukla olarak geçince kukla ve insan arasında sıkışıveriyor işte.”
“Kukla dönemini unut oğlum artık. Bak, çok yakışıklı bir delikanlı olmuşsun. Sen bir insansın bunu unutma.”
“Benim içinde keşke bu kadar basit olabilseydi. Yıllardır bu sorunun peşindeyim. Kuklayken beni hep dışladılar, dalga geçtiler. Kimse oynamak istemedi, ittiler beni bir kenara. Çocuklar bana çok kötü davrandı. Onlar gibi değildim. Farklıydım. Çocuk acımasızlığı işte. İçlerinde bir kötülük olduğunu düşünmüyorum şimdi. Sadece farklı olanı uzaklaştırma isteği. Yalnızdım, gözyaşlarım tahta yüzümü çürütür diye ağlayamıyordum bile. Bir de yaptığın o garip burun. Keşke burunsuz olsaydım diye az dua etmedim. Senin yalnızlığın, başka bir yalnızlık doğurdu. Kendin için beni yarattın ama ne olacağını hiç düşünmedin. Biliyor musun, ilk zamanlarda yani bedensel olarak insana dönüştüğümde benden mutlusu yoktu. Tek istediğim onlar gibi olmaktı. Herkes gibi olmak. İnsan olursam beni seveceklerini, koruyacaklarını düşündüm. İnsanların birbirinden bu kadar farklı olabileceğini düşünemezdim ki! Sonra sonra yaratıcımı sürekli karşımda görmek yani seni, beni hep rahatsız etti. Kibirliydin. Herkesin ilgi odağıydın. Beni seyretmek için evimizin kapısında toplananlara gururla beni gösteriyordun. Yine kukla gibi hissettim, kaçtım evden tam bu yüzden. Kendimi ucube gibi görüyordum. Dıştan kimse farkı bilemiyordu ama içten içe çürüyordum. “
Pinokyo on yedi yaşında ayrıldığı evinden yıllarca uzak kalmış, bir sürü işe girip çıkmış, sonunda tekrar dönmüştür. Babayla hesaplaşma her erkeğin yaşamında erken ya da geç dönemde yaşanmakta.
O sırada Gepetto iyice küçülmüş ne yapacağını şaşırmış durumdayken, içeri elinde bir bardak ve bir şişenin olduğu tepsiyle üstü başı dökülen genç bir kız girer. Gepetto zaten Pinokyo’yu dinlerken sersemlemiştir, bir de kızı görünce iyice şaşırır.
“Sen de kimsin?”
“Özür dilerim. Sekreterinize çok ağladım sizinle beş dakikacık görüşmek için.”
“Kimsin sen?”
“Ben Külkedisi.”
Gepetto şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez, Pinokyo çapkınca kıza bakar. Sonra kalkıp elinden tepsiyi alıp sehpanın üzerine koyar.
“Senin sarayda olman gerekmiyor mu?”
Pinokyo’nun bu nazik hareketi doğal olarak Külkesinin de hoşuna gitmiştir. Kadınlar kibar erkeklerden hoşlanır.
“Prens beni terk etti. Komşu ülkenin prensesiyle evlenecekmiş. Beni baloda o elbiseler içinde beğenmiş ama benim gibi eğitimsiz ve dediğine göre parasında gözü olan biriyle işi olmazmış. E tabii üvey anneme de dönemedim. Şimdi iş arıyorum.”
“Elinizden ne iş gelir küçükhanım?” Pinokyo birden işveren havasında sorar. Gepetto Pinokyo’daki bu değişimi pek anlayamaz.
“Tasnif ve toparlama konusunda çok iyiyimdir. Depo sorumlusu olarak çalışabilirim.”
Pinokyo ayağa kalkar. Külkedisinin etrafında bir tam tur atar.
“Hayır, depo olmaz. Benim yanımda işe başlıyorsunuz.”
Gepetto Pinokyo’ya bakar. Külkedisi Pinokyo’ya bakar. Pinokyo her ikisine bakar.
“Sizin yanınızda mı?”
“Evet. Babam da dinlesin bu kısmı bilmiyor. Lütfen şöyle oturun siz de. Evet babacığım buradan ayrıldığımda birçok yerde işe girip çıktım, birçok insan tanıdım. Sonra baktım ki kukla olmak için tahta olmak gerekmiyormuş. Başlarda çok şaşırdım bu duruma. Hatta benim Pinokyo olduğumu öğrenenler kukla olmanın inceliklerini sormaya başladılar. Bir, iki, üç derken bu konuda ders versem mi diye düşündüm. O zaman krala çok yakın bir eğitim kurumu bana bir teklifle geldi. ‘Lütfen, daha ne kadar kukla oluruz dersi verin burada’ dediler. Kabul ettim. İyi kukla olmanın 15 kuralı adlı dersime inanamayacağınız kadar başvuru geldi. Derslerim öyle ilgi görüyordu ki ben bile şaşırıyordum. Sonunda fahri doktora ünvanı bile verdiler. Televizyonlarda programlar yaptım. Dergilere röportajlar verdim. Bir kitap bile yazdım. Ben artık ünlü biriyim baba. Hatta senden bile.”
Gepetto gözyaşlarına engel olamaz. Çok mutludur.
“Seni gördüm ve içten içe gurur duydum. Giderken ‘beni sen aramayacaksın ben kendim döneceğim’ dediğin için sözümü tuttum ama seni hiç unutmadım. Özlemle bekledim o günü”
“Ah Pinokyam benim canım oğlum. Çok merak ettim nedir bu 15 kural?
“Onun için para almam lazım ama bir iki tanesini söyleyeyim sana. Neyse ki artık birçok okulun müfredatına girdi de çocuklar daha küçükken başladılar kukla olmaya.”
Pinokyo söylev veriri gibi ayağa kalkar.
“Kukla doğan, kukla ölür: Sonradan iyi bir kukla olmak istiyorsanız kukla doğduğunuzu düşünün.
Kuklaysan ipini çeken çok olur: Bu nedenle iplerinizi iyi bir ustaya teslim edin.
Kukla yapmak değil, kukla olmak bir sanattır: Kukla olmak, ipleri eline verdiğiniz kişinin istediklerini birebir yapmak işin en zor kısmıdır. Bu aşamada insan olduğunuzu unutun.”
Külkedisi alkışlarlar, Pinokyo’nun boynuna sarılır. Gepetto mutluluktan ağlar.
“Ah baba, sana başlarda öyle kırgındım, öyle kızgındım ki. Hatta şu odadan içeri girdiğimde bile… Ama fark ettim ki yaşadıklarım benim bugünkü Pinokyo olmamı sağladı. Onun için de şükran duyuyorum. Aklıma parlak bir fikir geldi, senin sanayici yanınla benim iş bilir yanımı birleştirelim, dünya devi bir şirket olalım ne dersin?”
“Allah derim.”
Külkedisi yeni bir prens bulduğunun farkındadır.
“Peki ya ben Pinokyocuğum?”
“Sen de benim prensesim olursan eğer…”
“Biricik Pinokyom benim.”
Üçü birbirine sarılır ve gelecekte yaratacakları yüzbinlerce kuklanın hayalini görmeye başlarlar.
- İtiraf Odası - 1 Aralık 2022
- Düşsüz Adam - 1 Temmuz 2021
- Gergedan Sami, Zargana Hamdi ve Ben - 1 Şubat 2021
- Gölgesiz Kadınlar - 1 Kasım 2020
- Çekmeceler - 1 Temmuz 2020
merhaba,
“Senin yalnızlığın, başka bir yalnızlık doğurdu.” Önce şiirsel anlam ihtiva eden bu cümleyi çekip alayım şöyle. Güzel ifade…
Yine bir Nurdan Atay ironisiyle baş başayız 🙂 Gepetto’nun kendi halinde bir marangozdan iş adamına dönüştüğü, saf kukla Pinokyo’nun uyanık bir genç olduğu yaratıcı bir öyküydü. İlham kaynağı çocuk romanı olarak geçse de meşhur bir masal çocukluğumuzdan aşina olduğumuz ve bir masalı ironik bir öyküye çevirmek, biraz da mesaj vermek ve tüm bunları ele yüze bulaştırmadan, keyifli bir biçimde öyküye yedirmek, Nurdan Atay başarısı.
Kalemine kuvvet 🙂
Merhaba;
Çok teşekkür ederim yorumunuza. Beğenmenize sevindim. Masallar biraz riskliydi bu sayı için. Aslında hedefim Poe’nun “Deniz Feneri”ydi ama elim Pinokyo’ya gitti biraz da ironi istedim. Bir deneme olarak kabul edelim bu çalışmayı:)
Merhabalar,
Öykünüz çok hoş, mizahi, masalsı, sürükleyici olmuş ve olumlu hisler veriyor okuyana. E daha ne olsun değil mi… Kaleminize sağlık.
Merhaba;
Çok teşekkürler. Mizahı koruyarak yazmayı istedim. Bunun getirdiği hoşluk duygusunu verebildiysem ne mutlu bana:)
Nurdan Hanım merhaba,
Güzel öykü güzel üslup, farklı bakış açısı, başarılı bir mesaj elinize sağlık.
Sevgiler…
Merhaba;
Öyküde doğrudan mesaj vermek çok tehlikeli, didaktik olma tuzağına düşer insan. Umarım tuzağı atlayarak inceden mesajı verebilmişimdir. Teşekkür ederim yorumunuza
İyi günler öncelikle öykünüz hoştu, ama yalan söylemeyeceğim pek masalsı gelmedi bana. Yani gepettonun fabrikatör olması, pinokyonun iş adamı tavırları ve külkedisinin aldatılıp tekrar sokaklara düşmesi, iş araması bunlar bana tat vermedi pek. Tabii tüm bunlar benim şahsi düşüncelerim.( Masal kitaplarını fantastik kitaplardan daha çok seven ve bu yüzden bulabildiği tüm masal kitaplarını okuyan biri olarak belirtmek istedim bunu
). Dediğim gibi hoşuma gitmeyen kısmı konusuydu. Akıcılık bakımından kesinlikle iyiydi . Her neyse kaleminize sağlık gelecek seçkilerde görüşmek ve külkedilerinin sokaklara düşmemesi dileğiyle :)..
Merhaba;
Tat alamamanıza üzüldüm ama her öykü herkese dokunmayabilir son derece doğal bu. İçtenlikle yazdığınız yorumunuz için ayrıca teşekkür ederim.
Merhabalar. Yaratıcılığı ve işlenişiyle öykünüzü çok sevdim. Farklı bir öykü, kendini tekrar etmeyen bir tarzınız var. Yukarıdaki öykünüz biraz eğlenceli biraz ironik. Teşekkür ediyorum bu güzel öykü için.
”Yalnızdım, gözyaşlarım tahta yüzümü çürütür diye ağlayamıyordum bile,” güzel bir detay olmuş.
Ellerinize sağlık. Gelecek seçkilerde de görüşebilme umuduyla.
Merhaba;
Yapmaya çalıştığım da buydu; biraz eğlence, biraz ironi, biraz da taşlama. Beğenmenize sevindim. Teşekkür ederim yorumunuza.
Merhaba,
Güzel bir tema ve yaklaşım tarzı seçmişsiniz fakat maalesef tam olarak yapmak istediğinizi yapamamışsınız gibi hissettim. İroni yapmak için de yazılmış olsa olaylar ve diyalogların “gerçek kesit” tadında olması beni öyküden biraz uzaklaştırdı. Halbuki “Hayvan Birliği” öykünüzde de söylediğim gibi bence karakter yaratmada çok başarılısınız. Sonunda tam pinokyo toplumsal mesajları sıralayarak kapanışı iyi yapacak derken 15 kuralın tamamını saymamış olması da öykünün biraz havada kalmasına neden oldu. Bana yorumlarımdan ötürü alınmayacağınızı umuyor, gelecek seçkilerde yeniden öykülerinizi okumak için sabırsızlandığımı belirtmek istiyorum 🙂
Merhaba;
Yorumdan alınmak ne demek bilakis eleştiriler kalemimizi güçlendirir. İyi niyetle yapılan her eleştiriye sonuna kadar açığım. Bu öykü elimde çok döndü açıkçası. Sanırım iki yıl önce yazmıştım. Sonra değiştirdim, sonra tekrar değiştirdim. Hatta bir ara tiyatro oyununa çevirmeyi düşündüm. Belki bu geçişlerim sırasında sizi rahatsız eden o duygu oluştu. Bir de her yazılanı herkes beğenmek zorunda değil. Özgürce şu nedenle beğenmedim diyebilmeli bu platformda yazanlar. 15 Kuraldan seçmeleri önce yazar notu olarak koydum sonra değiştirip Pinokyo’ya söylettim. Eski haline çevirebilirim bir ihtimal. Teşekkürler yorumunuza…
Merhaba Nurdan Hanım,
Yaratıcı bir fikri akıcı bir üslûpla birleştirmişsiniz ve ortaya böylesine güzide bir eser çıkmış. Açıkçası ben beğendim öykünüzü, hoş bir tebessüm bıraktı yüzümde.
Tekrardan görüşmek dileğiyle.
Merhaba;
Beğenmenize sevindim. Pinokyo eskiden beri beni hüzünlendiren bir masaldır. Aslında tüm masallarda o hüznü fark ediyorum ama Pinokyo da daha bariz bu duygum. Bunu vermek istedim. Sanırım Pinokyo’ya biraz gıcığım:) Yorumunuz için çok teşekkürler…
Merhaba,
Öykünüzün dili çok akıcı olmakla birlikte kısmen Burak Bey’in yorumuna katılıyorum. Ancak onun kadar tat almadım da diyemem. Daha çok Once Upon a Time’ın bir bölümünü izler gibi hissettim öykünüzü okurken. Çok olumluyum diyemem ama olumsuzum da diyemiyorum çok arada kaldım.
Merhaba;
Teşekkür ederim, okuyup düşüncelerinizi belirttiğiniz için…
Merhaba Nurdan 🙂
Bir masaldan yola çıkarak böyle güzel bir öykü yazmak ne güzel bir şeydir. “Senin yalnızlığın, başka bir yalnızlık doğurdu.” Ne güzel bir tespittir bu. Belki biraz daha uzun tutulabilirdi ama tabi ki yazar sensin. Eline sağlık 🙂
Çok teşekkür ederim yorumunuza…