Her zamanki katmerli kasvetime gömülmüşken öylece çıkıverdi. Parti varmış kapının ötesinde. Aydınlık kahkahaların atıldığı salona katran karası ruhumu sürüklemek üzere orada bulunmam bekleniyormuş. Oysa bilmiyorlar ki kaç bin fersah yol kat etmeliyim hedefe varabilmek için. Kapılar ardına kapılar aşmalı, bin bir kilitle dolaşmalıyım. Hiç bilmiyor ki ışığın olduğu yerlere böylesi karanlık bir halde gitmek toprağın altına diri diri gömülmek benim için. Ama yine de gitmeli. İnsanları memnun etmeli. Onların narin ruhları kırılacağına olan yine varsın bana olsun. Kim bilir, belki bu kez benim de hoşuma gider hem.
Sonra kara bulutları tabakalar halinde göğü sarmış, yağmurları isyan etmiş bir gece vakti düştüm yola. Sonsuz meçhule yol alan adımlarımı sayamaz olduğum bir vakit, hüzünlü gecemi yaran o mor ışığı gördüm. Ona ait her şey karanlığıma tatlı bir aydınlık gibi çöküyordu. Eski ve vefalı dostum karanlığa ihanet etmemi bekleyen bu tatlı aydınlığa hem kızıyor hem de sinsi bir yılan gibi hep yanımda yöremde olmasını istiyordum. Ne eski dostum karanlığı üzme vefasızlığını gösterebilirdim ne de attığım adımların gizlendiği sis perdesini dağıtan bu gizemli ışığa karşı koyabilirdim. Karanlığı dost edinmiş bir adam olduğumdan beri, ölümün gözlerinin içine dik dik bakar, yanından fütursuzca geçer giderdim. Ne gittiğim sisli yolların hesabını verir ne de mağrurluğumdan vazgeçerdim. Alem, tebaasına uymuş keyfederken ben kederimin kahyası idim. Fötrümü başıma geçirdim mi dünyaları fethederdim.
Yine böyle insanı mahveden enfes bir çürüyüşün ortasında bitmeyen çilemi çektiğim günlerden bir gün onu gördüm tekrar. Ya da lanet olsun ki yolumu oraya düşürdüm bile bile. Eskiden ne gittiğim yolların varacağı güzergâhları bilirdim ne de hiçliğe karışmaktan şikayet ederdim. Çooook, çok, çok eski zamanlardan kalmış; hayal meyal anımsayabildiğim o harika duygulardan bir demet uzattı bana. Karanlık ve yalnızlıkla yarenlik ettiğim şimdilerde çoktan unutmuş bulunduğum çocukluğumun masum sevincinin, heyecanının masalsı esintilerini de yanında getirmişti. Yüz yıllardır nefretimden beslenen ve onun heybeti sayesinde sırtı yere gelmeyen ben şimdi ne oluyordu da böylesi utanç verici, çocuksu duygulara yenik düşüyordum? Ya bir gören olursa ne derdi? Gerçi öyle ya, görecek kim vardı ki, iki eski dostum karanlık ve yalnızlıktan başka?
Döndü peri mor ışıklar saçan yüzünü benden yana. “Sen hayal kurmaktan onları yaşamaya fırsat bulamadın,” dedi.
“Konforlu bir köle değilim, çilekeş bir özgür ruh olmak için geldim,” dedim. “Riyakârlığım cahillerin hoşgörüsüzlüğü yüzündendir.”
Usulca sokuldu, “Büyümek nedir?” diye sordu.
“Anlamsızlığı fark etmenin yaşattığı hüznü inkar etmek için sahte mutluluklara bürünmektir,” dedim.
Döndü peri gerisin geri. Sevemedi bu diyarları.
- Küllerinden Doğan - 1 Kasım 2021
- Et Hırsızları - 1 Ekim 2021
- İblis Kaşif - 1 Eylül 2021
- Solucanımsı - 1 Ağustos 2021
- Bin İkinci Gece - 1 Temmuz 2021
Merhaba @Haluk_Cevik ,
Kısa, öz anlatımlı bir öykü daha okudum senden. Derin cümlelerin bu kısalıkta dahi üzerinde düşündürmeye yetti. Aşağıdaki cümleleri de özellikle çok sağlam buldum:
“Alem, tebaasına uymuş keyfederken ben kederimin kahyası idim. Fötrümü başıma geçirdim mi dünyaları fethederdim.”
&
“ “Sen hayal kurmaktan onları yaşamaya fırsat bulamadın,” dedi.”
Mor ışık metaforun da ayrıca dikkat çekici.
Kalemine sağlık,
Sevgiler.
Sena
Haluk selamlar;
Oldukça yoğun bir öykü. Bitter çikolata tadında Bazı cümleler tekrar tekrar okunası. Kalemine yüreğine sağlık, düşündürmeye devam ediyorsun…
Merhaba @Senaa
Vakit ayırıp okuduğun ve bu güzel yorumun için teşekkür ederim.
Vefalı okursun.
Sonraki seçkilerde görüşmek dileğiyle,
Saygılarımla.
Merhaba @ebuka ,
Vakit ayırıp okuduğun ve bu güzel yorumun için teşekkür ederim.
Vefalı okursun.
Sonraki seçkilerde görüşmek dileğiyle,
Saygılarımla.
Üslubu ile ön plana çıkan bir öykü olmuş, bu güzel anlatımın yanında öyküdeki anlatıcının yaşadıklarına dair daha fazla şey öğrenmeye de hayır demezdim doğrusu. Kaleminize sağlık.