Reçel’e…
Kırlarına ateşler düştüğünde anla ki zaten oralar senin değil. Ateşleri bile yakmaz seni, öylesine kansızdırlar. Bir patiye tutun ve devam et, okyanusu bulacaksın.
Bahçeden gelen balık kokusu zaten acıkmış olan Reçel’in ağzını sulandırdı. Reçel, asma yapraklarının gölgesi altından kimselere sezdirmeden fısır fısır akan kelimeler gibi kıvrıldı ve mangala ulaştı. Kahverengi bıyıklarını balığın piştiği yere yaklaştırdığında gözüne sıçrayan ateş parçasından sakındı. Reçel’in çok sevdiği insan arkadaşı elbette ona balık verirdi fakat çalmak her zaman daha eğlenceliydi. Bu kez mangalın başında kimse de yoktu. Normalde olurdu. Ama kimse yoktu işte. Kimsenin olmaması onu balık çalma fikrinden soğuttu. Bu çalma sayılmaz ki sonunda oyun yoksa, diye düşündü. Acıkmış olan Reçel, mangalın etrafında dönmeyi bıraktı. Sırtını döndü ve uzaklaştı. Aklından yukarı çıkıp bir şeyler yeme fikri geçti. Ne de olsa mama tabağı doluydu. Yukarı çıktı ve mamasını yedi. İnsan arkadaşına kendini sevdirdi, biraz oyun oynadılar ve yine aşağı indi.
Reçel çok başka bir kediydi. Onunla biraz vakit geçiren birisi onun kedilerin en akıllısı ve en anacı olduğunu hemen anlardı. Bir keresinde evin küçük köpeği Sakız doğum yapmıştı. Yapmıştı yapmasına da yaşı küçük olduğu ve anneliği kaldıramadığı için yavruları istememiş ve çayır çimen nere varsa bir bir bırakmıştı onları. Reçel ve insan arkadaşı çiftliğin çevresinde günlerce yavru köpek aramışlardı. Bulabildiklerini Sakız’a geri vermişler ama Sakız ister gibi yapıp bu kez de ikisinin asla bulamayacağı çook uzaklara götürmüştü enikleri. İşte o günlerden birinde Reçel bir köpek yavrusunu bahçeden balkona uzanan tahta kedi yolundan getirip eve çıkardı ve emzirmeye çalıştı. Niyeyse minik bebek Reçel’i ememiyordu. Reçel duruma çok üzüldü. Miyavlayarak insan arkadaşını çağırdı. İnsan arkadaşı Reçel’i öyle görünce duygulanıp ağlamaya başladı. Reçel insan arkadaşının neden ağladığını anlayamadı. İnsan arkadaşı ona köpeği emziremeyeceğini, onun bir kedi olduğunu ve de dünyanın en mükemmel kedisi olduğunu söyledi. Burnuna da bir öpücük kondurdu. Reçel böyle bir kediydi işte. Oyun oynamak için aşağı inen Reçel bir yandan erik ağacının altına oturmuş bu eski günleri düşünüyor bir yandan da tok olmasına rağmen hâlâ balık kokusuna gitsem mi gitmesem mi diye düşünüyordu. Eskisi gibi sokak kedisi olsaydı, belki tok olmasına rağmen geri döner ve birazdan yemek bulup bulamayacağından emin olamadığından o balığı yerdi. Ama değildi. Ayrıca o balığın insan arkadaşının olduğunu da düşünmüyordu. Çünkü eğer öyle olsaydı başında insanlar olurdu. Reçel’in anladığına göre balık kendi kendine pişemezdi çünkü. Bir noktadan sonra kontrol etmek gerekirdi.
-Ne kadar da akıllı bir kediyim, diye düşündü.
-Harika bir hayatım olduğu gibi ayrıca gerçekten artık en az insanlar kadar akıllıyım, dedi kendi kendine. Sonra aslında insanların o kadar da akıllı olmadığını düşünüp güldü. Yine de kedi hisleri ona balığın yanına gitmesi için baskı yapıyordu. O kadar da insan gibi olmanın lüzumu yok, diye düşünerek kokuyu takip etmeye devam etti. Asma yapraklarının altındaki mangal hala yanıyordu. Balık kokusu daha da keskinleşmişti. Reçel balıktan yemek istemeyişini tok olmasına bağlıyordu ama hayır, dedi. Ben bir kediyim ve tok olsam da bu balığı yemek isterim.
-Burada başka bir şey pişiyor, diye miyavladı. Mangala biraz daha yaklaşmak ve pişene yukardan bakmak için mangalın yanındaki beyaz masaya çıktı. Gördüğü şey onu şok etti. Bu belden aşağısı balık, belden yukarısı insan bir deniz kızıydı. Hem de alabalık boyunda bir deniz kızı. Çıtır çıtır pişiyordu. Reçel ne yapacağını bilemedi. Hemen insan arkadaşımı çağırmalıyım, diye düşündü. Bi koşu yukarı çıkıp miyavlaya miyavlaya insan arkadaşını buldu. İnsan arkadaşı bilgisayarına hızlı hızlı bir şeyler yazmakla meşguldü. Zaten hep böyle yapıyor, diye düşündü Reçel. -Oysa aşağıda bir deniz kızı mangala serilmiş pişiyor. Bu da burada anca hiç olmayacak şeylerin hikayelerini yazıyor, dedi kendi kendine. Hikayeler bittikten sonra insan arkadaşı bunları Reçel’e okuyordu. Hikayeler pek de Reçel’in zevkine göre değildi. Nerde akıl almaz şey varsa yazıyordu bu insan. Değişik bir kız, diye düşünüyordu Reçel insan arkadaşı için. Sonuçta o gerçekçi bir kediydi. Belki de bu yüzden hikayelerinden pek hoşlanmıyordu. Gerçek olamazlardı çünkü. İnsan arkadaşı onun miyavlamalarından durumu anlamamıştı. Reçel insan arkadaşının paçalarından çekiştirdi. Neredeyse uluyarak miyavlamaya başladı. İnsan arkadaşı -Ne oldu Reçel, dedi. İnsanlar hep soru sorardı zaten. Saçmalık! Bir kere de bir miyavlamamı dinleseler, sormadan koşsalar peşimden. Ama yok! Anca neden, n’oldu, ne var. İnsan bi sorgulamaz, diye düşündü Reçel. Uluyarak miyavlamalarının sonucunda insan arkadaşı Reçel’in peşinden geldi. Reçel uluya uluya merdivenlerden bahçeye indi. Arkadaşını asmanın altına götürdü. -Ne var Reçel, dedi arkadaşı. Reçel uludu, uludu. Ama yok. Arkadaşı mangalın üzerinde sere serpe yatan deniz kızını göremiyordu. Sanırım mangalı da göremiyor, diye içinden geçirdi Reçel. -Yok artık! Sen o kadar antin kuntin hikâye yaz ama mangalı göreme öyle mi? Boylu boyunca mangala uzanmış deniz kızını göreme! Saçmalık, diye miyavladı Reçel. Arkadaşı boş gözlerle Reçel’e bakıyordu. -Hasta mısın kızım, diye başını okşadı arkadaşı. -Neyin var? Veterinere gidelim mi? Yoksa bir köpüş daha mı buldun? Hani nerede, dedi. Hayır göremiyordu mangalı. Reçel bu işi kendi başına çözmeye karar verdi. Durumu takmıyormuş, onu öylesine indirmiş gibi yaparak arkadaşını oradan uzaklaştırdı.
Arkadaşı gittikten sonra Reçel insanların zaten her şeyi göremediklerini hatırladı.
-Arkadaşımı birçok şeyi gören birisi olarak düşünürdüm ama hali hazırda onun bir insan olduğunu unutmuşum, dedi.
-Ben neler neler görüyorum. Bazı insanların kafalarının çevresi kapkara mesela. Bazı insanlarınki masmavi. Her gece bu bahçeye kimler kimler sofra kuruyor. Ben de diyorum arkadaşım neden bu masalarda yok. Demek ki zaten hiçbirini göremiyormuş. Ahh tabii ya! Gecenin sahipleri onlar, diye düşünen Reçel’i mangaldaki çıtırtı irkiltti. Reçel koşa koşa asmanın altına geri döndü. Masanın üzerine yeniden çıktı. Miyavlamaya başladı. Deniz kızı kafasını döndürmüş yatıyordu. Alevlere rağmen saçları yanmıyordu. Hiçbir yeri yanmıyordu bu şeyin. Uzun miyavlamalarının sonunda deniz kızı Reçel’e asla tepki vermedi. Reçel onun bir balık olduğunu ve suya ihtiyacı olduğunu düşündü. Köpeklerin su kabını çeke çeke masanın üstüne çıkardı ve ayağıyla iterek mangala döktü. Mangal cossssss sesiyle söndü. Reçel kocaman yeşil gözlerini merakla açmış, deniz kızına bakıyordu. Deniz kızı hâlâ hareketsizdi. Reçel mangala burnunu uzattı. Sönmüştü fakat hâlâ sıcaktı. Deniz kızını suyun içine atması gerektiğini düşünüyordu şimdi de. Kızın kuyruğunu hafifçe yokladı. Kuyruk, ateşe rağmen buz gibiydi. Kuyruğundan çeke çeke deniz kızını mangaldan aşağı düşürdü. Sürükleye sürükleye de keçilerin su içtiği çeşmenin altındaki yalağa attı. Reçel iki patisini yalağa dayadı, meraklı gözlerle suyun içinde süzülen deniz kızına baktı. Bu bir süzülme değil, bu olsa olsa tepetaklak savrulma, diye düşündü Reçel.
-Neyse, dedi. Ben elimden geleni yaptım. Demek ki ölmüş. Allah rahmet eylesin, diyerek iki patisini yalağın üstünden indirdi ve kuyruğunu sallaya sallaya, biraz da mahsun yürümeye başladı. İçli bir kediydi sonuçta. Sırtını dönmüş giderken arkasında bir hav havv, sesi duydu. Bu Sakız’dı. Reçel Sakız’ı severdi ama Sakız çok sorumsuzdu. Çiftliğe her gelenle oynardı. Hiç insan ayırt etmezdi. İnsan arkadaşı Sakız’ı da çok severdi. Belki de kıskanıyorumdur, diye ara ara düşünürdü Reçel. Reçel’in Sakız’ı sevmesine rağmen bazen çok gıcık bulma nedeni belki de Sakız’ın insan arkadaşıyla olan diyaloğuydu.
-N’apıyorsun orda Sakız, dedi Reçel sinirli sinirli. Reçel’den oldum olası korkan Sakız kenara çekildi.
-Burada bir şey var, dedi. Dönüp duruyor. Reçel, Sakız’ın deniz kızını gördüğünü anladı. Sakız istemeden de olsa deniz kızını balık zannedip yiyebilirdi. -Çekil şuradan bakayım, dedi Sakız’a. Sakız emir bekleyen bir asker gibi şak diye çekildi. Reçel suya baktı. Deniz kızı suyun içinde ahenkle dans ediyordu. Bir yandan da yüzü asıktı. Hatta hıçkırıyordu. -Hem yüzü asık hıçkırıyor hem de ahenkle dans ediyor. Enteresan, dedi Reçel. Deniz kızı ani bir hareketle şırolooppp diye kafasını çıkardı sudan. -Sen, diye bağırdı. -Sen ne yaptın? Neden beni mangalın üstünden çıkıp buraya attın. Burası keçi kokuyor, diye bağırdı Reçel’e. Reçel dondu kaldı. -Mangalın üstünde yanarken sorun yok ama keçi kokması sorun öyle mi? Hayvan gerçekten deniz kızlarını anlayamıyor, diye haykırdı deniz kızına. -Seni küçük pistan! Çabuk beni sudan çıkar ve mangala koy. Ölmek istiyorum, diye yeniden haykırdı deniz kızı. Reçel biraz geri çekildi. -Ölmek mi istiyordun? Yani o yüzden mi mangala girdin öyle deli gibi, dedi deniz kızına. Deniz kızı asık suratıyla Reçel’e bakıyordu. -Evet ölmek istiyordum, dedi. -Ama neden, dedi Reçel. -Neden mi? Çünkü ben bir deniz kızıyım ve insanlar beni bir baraja koydular. O kadar sefil ki orası! Nefret ediyorum! Nefret, diye haykırdı üzgün kuyruğu parlak balık. Reçel hıçkıran deniz kızına baktı. Gözlerinden yaş akmıyordu. Gözlerinden yaş akmıyor, dedi. -Evet. Hayatımda hiç deniz görmedim çünkü. Ben barajda doğdum. Yumurtalarım insanlar tarafından baraja kondu. Hemen şu arkadaki baraj. Eğer deniz görmüş olsaydım, denizi tatmış olsaydım gözlerimden yaş akardı ama denizi görmeyen balıkların gözlerinden yaş akmaz, diye hıçkırmaya devam etti eflatun saçlı deniz kızı. Reçel olayın farkına varmıştı artık. Bu işi tek başına çözmeliydi çünkü insan arkadaşı deniz kızını göremiyordu. Oysa deniz kızını tek başına denize taşıyamazdı. Kızı görünce şok olan fakat birkaç saniye sonra onunla da arkadaş olmak isteyen Sakız dilini sallaya sallaya yalaktaki bu sinirli kız balığa bakıyordu. Deniz kızı ise kollarını keçi yalağına dayamış Sakız’a bakıyordu.
-Ööööööö, diye dil çıkardı köpeğe. Ne bakıyorsun şaşkın it seni, dedi hırslı hırslı. Sakız bunu sevgi gösterisi sandığı için deniz kızına doğru koştu. Kız çığlık atarak parlak pullu kuyruğuyla eflatun saçlı kafasını yalağa yeniden soktu ve saklandı. Reçel bu aşırı sinirli kıza bakıp bakıp düşünüyordu.
-Ne yapmalıyım, ne yapmalıyım. Sakız! Ahh Sakız evet! Sakız bak sana ne diyeceğim, dedi dili dışarda yalağa dik dik bakan köpeğe dönüp. Sakız heyecanla -Ahh evet söyle, dedi.
-Sen hiç şu ottan yedin mi? Hani şu koyu yeşil olandan. Tadı o kadar güzelmiş ki. Geçen gün Frigo söyledi. Ona da Arşimet söylemiş. Ben bir kedi olduğumdan pek anlamadım ama sen dene isterim. Ama bak köpekler beğenmiş. Bence sen de yemelisin. Çünkü seni seviyorum. Sen çok güzel bir kızsın, dedi. Bu, sen çok güzel bir kızsın sözü de insan arkadaşına aitti. İnsan arkadaşı durmadan onlara sen çok güzel bir kızsın, derdi. Onlar da sevinirdi. Hele ki Sakız delirirdi. Reçel her zaman sen çok akıllı bir kızsın, cümlesini tercih etse de akıllı olmanın yanında elbette güzel olmak da hoşuna gidiyordu. Sakız koyu yeşil, kenarları saçak saçak olan otu kokladı.
-Emin misin bu ot için güzel dediklerine, diye sordu Reçel’e.
-Evet, dedi Reçel.
-Çok eminim hem de. Hadi ye, ye de bana tadını anlat. Ben kedi olduğum için aynı tadı alamam ama bir köpeğin aldığı tadı merak ediyorum. Hem sen çok güzel bir kızsın Sakız, dedi. Sakız kuyruğunun etrafında dönerek şımardı. Bu çocuk hep böyle, diye içinden geçirdi Reçel. Bu söze deliriyor! Ne kolay onu kandırmak sen çok güzelsin, diyerek. Sakız otu haşır huşur yemeye başladı. Mutluluktan salladığı dili yemyeşil olmuştu.
-Aaa tadı gerçekten çok güzelmiş Reçel. Teşekkür ederim, dedi ve hoplaya hoplaya orayı terk etti. Reçel yeşil gözlerini kısarak Sakız’a gülümsedi. Sonra yalağa dönüp deniz kızına baktı. Deniz kızı yalağın içinde hâlâ hıçkırıyordu. Reçel’in planının işleme sesleri de duyulmaya başlanmıştı bile.
-Auuuuuuuuuuuuuuuuuuuu, diye bağırmaya başladı Sakız. Reçel hemen yanına gitti.
-Sakız n’oldu sana, diye arkadaşını merak ediyormuş gibi miyavladı.
-Ahh bilmiyorum Reçel, bilmiyorum karnım çok kötü auuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu, diye inledi Sakız yeniden. Hemen arkalarından insan arkadaşlarının ayak seslerini duydular. İnsan arkadaşı her zamanki gibi koşa koşa gelmişti.
-N’oldu sana Sakız, dedi arkadaşı. Sonra da kendi kendine, bir de n’oldu diyorum sanki köpek anlayacak, diye söylendi. Sakız aslında havlayarak karnım ağrıyor, diyordu ama insan arkadaşı insana ait sığ algıyla onu anlayamıyordu. Reçel bunu zaten biliyordu o yüzden şaşırmadı. İnsan arkadaşı hemen arabasının kapısını açtı ve Sakız’ı arka koltuğa yatırdı. Eve çıktı ve montunu aldı. Arabasını çalıştırarak Sakız’ı veterinere götürdü.
* * *
Sakız muayene oluyordu şimdi. Reçel arabanın yarım açık camından kafasını çıkardı. Sence buradan çıkabilir miyiz deniz kızı, diye sordu yanında sarhoş gibi hıçkıran şaşkın deniz kızına. Deniz kızı yarım saattir suyun içinde olmadığından yarı baygın gibiydi ama siniri devam ediyordu.
-Sen, sen ne yapıyorsun böyle Reçel? Neredeyiz, beni nereye getirdin? Bak beni yiyemezsin tamam mı, ben sihirliyim ve bu kahrolası sihirden nefret ediyorum. Ateşte yanmıyorum, susuz ölmüyorum. Sadece susuzluk beni sarhoş gibi yapıyor ve yenmiyorum. Eğer beni bir kere bile ısırmaya çalışırsan tüm dişlerin kırılır. Keşke beni yiyebilseydin, gerçekten bunu çok isterdim Reçel, dedi. Reçel dönüp deniz kızına baktı. Aslında bu kadar konuşan kimselerden hoşlanmazdı ama insan arkadaşı bu kızdan daha çok konuşuyordu. Her şeyini de Reçel’e anlatıyordu. Zamanında bu veterinere Reçel’i aşıya getirdiğinde buranın deniz olduğunu da o anlatırken öğrenişti. Reçel, Deniz kızı denizden bahsedince onu buraya getirmenin tek yolunun yeniden veterinere gitmek olduğu planını yapmış, Sakız’ı hasta etmiş, insan arkadaşı yukarı çıktığında da deniz kızını ağzında arabaya taşıyıp arka koltuktan süzülüp bagaja saklanmıştı. Kelimeleri arka arkaya harcayan deniz kızının yüzüne baktı Reçel.
-Seni denize getirdim, dedi. Deniz kızı dondu kaldı.
-Hadi, dedi. İnsan arkadaşım birazdan gelir, acele edelim. Reçel deniz kızını ağzına alarak arabanın camından atladı. Araba Allah’tan tam da denize çok yakın kısma park edilmişti. İnsan arkadaşı onu veterinerin cam duvarından görür diye Reçel gizlene gizlene denize doğru yürüdü. Deniz ne kadar güzeldi böyle.
– İşte burası, dedi sarhoş balığa bakarak. Deniz kızı çok korkmuşa benziyordu.
-Ne oldu neden titriyorsun, dedi Reçel. Deniz kızı şok olmuş yüzünden sıyrılarak kediye döndü.
-Sana çok teşekkür ederim Reçel. Ben hayatımda bir kere bile deniz görmemiştim ama sen bana yardım ettin, dedi.
-Ben sana yardım etmedim deniz kızı. Unuttun mu sen sihirlisin, diyerek gülümsedi Reçel.
-Hadi atla şimdi. Deniz kızı açıldı, gerindi, uzadı ve cumburlop diye denize atladı. Deniz köpük köpük oldu. Deniz kızı kocamandı artık. Tıpkı bir insan boyundaydı. Reçel gayr-i ihtiyarı denize eğildi. Deniz kızı sahil duvarına ellerini koyarak Reçel’in küçük pembe burnuna bir öpücük kondurdu.
-Reçel, sen artık sihirli bir kedisin hiç ölmeyeceksin, dedi. Reçel tiz bir miyavlamayla deniz kızına teşekkür etti ve bir çırpıda uzaklara yüzen deniz kızını izlemeye başladı. Arka tarafta elinde halsiz Sakız’la birlikte beliren insan arkadaşının konuşma seslerini duyduğu için hemen arabaya koşarak açık olan camdan girdi ve bagaja saklandı. O saklandığı gibi insan arkadaşı kapıyı açtı ve Sakız da arka koltuğa oturdu, arabanın çalışma sesi duyuldu. Sakız daha iyi görünüyordu. Sonuçta geçen hafta Arşimet de o ottan yemişti ve ölmemişti. İnsan arkadaşı Arşimet’i de veterinere getirmişti. Arşimet birkaç gün oflayıp puflamış ve iyileşmişti. Sakız da öyle olacaktı. Birinin hayatını kurtarmak için bir diğerinin rahatını hafifçe kaçırmak pek de dert değil, diye düşündü Reçel. Demin çalışan araba bir anda durdu. Reçel irkildi. İnsan arkadaşı arka kapıyı açmış ve kafasını bagaja uzatmıştı.
-Aaaa Reçel, dedi. Reçel ne yapacağını bilemedi.
-Ben de Sakız’ın üstünü örtmek için battaniye arıyordum. İlaçtan sonra üşüdü de. Demek sen de bindin ha arabaya. Seni gidi Evliya Çelebi, dedi ve benim güzel kızım cümlesini de yapıştırarak Reçel’i burnundan öptü. Reçel incecik miyavladı. İnsan arkadaşına bir şey olmuştu. Sanki rengi değişmişti. Sanki ara ara siyah olan aurası şimdi masmaviydi. Uzun saçları da deniz kızının saçlarına benzer bir hal almıştı. Ama elbette insan arkadaşı bunu anlayamadı. Reçel öyle sanıyordu ki sihir insan arkadaşına da geçmişti. İnsan arkadaşı gülümsedi.
-Hadi ön koltuğa gel de sana şarkı açayım, sen seversin. Hem Sakız’a da iyi gelir. Değil mi benim güzel kızım, dedi Sakız’a dönüp üzerini örterek. Sakız bitkin şekilde yine de bu cümleye dilini çıkardı, kuyruğunu sallayarak cevapladı. İnsan arkadaş arabayı yeniden çalıştırdı. Reçel de ön koltuğa kuruldu. Ufukta batan güneşi radyoda çalan şarkı selamlıyordu: “Beauty in the water angel on the beach, oceans’s daughter I thought love was out of reach, ’till I got her had I known it could come true…”
Şarkı: Train/ Mermaid
- Işıltılı Sular mı Bu? - 1 Temmuz 2023
- Karnıyarık - 1 Aralık 2022
- Dünya Senin Vatanın mı Yurdun mu? - 1 Nisan 2022
- Sakırtlak Han ki O Bir Beşerdir Şaşmaz - 1 Temmuz 2021
- Tanrıçamın Nefesi - 1 Şubat 2021
Bir keresinde şöyle bir şey okumuştum. ‘Kızlarınızı köpek gibi değil, kedi gibi yetiştirin.’ Köpekleri de en az kediler kadar sevmeme rağmen, Reçel ve Sakız arasındaki o ince fark, bam telime dokundu. Akıllı diye imgelenmek istenen bir kedi, güzelliğiyle övülmekten keyif duyan bir köpek ve yolu onlara değen tutsak bir deniz kızı. Onun çaresizliği, insan elinin değdiği her şeyi tutsağa çevirmesi ve özgürlüğün büyüme ile dışa vurumu. Gerçekten iyi noktalar barındıran, zaman zaman şahane cümle öbeklerinin içinde bir varoluş sergileyen iyi bir hikaye. Reçel ve onun gibiler, o küçük kahramanlar, keşke gerçekten ölümsüz olabilse…
Ellerine sağlık Merve, dostum olan tüm patilileri hatırlattığın için. Kalemin daim olsun💕
Bu yorumu ancak hem köpek hem kedi dostları olmuş biri yapabilirdi. Çok teşekkür ediyorum. Reçel benim bir sene önce kaybettiğim kedimdi. Sakız da köpeklerimizden biri. (Hala bizimle. Ömrü uzun olsun. Aralarındaki ilişki de gerçekten başkaydı. Sakız, Reçel’den korkan ve herkesle de dost olan bir köpek Olağanüstülükler dışında her şey gerçek bu öyküde. Kim bilir belki o olağanüstülükler de olmuştur ama benim haberim yoktur. İnce yorumun için yeniden çok teşekkür ederim Gaye. Anlaşılmanın değeri her şeyden öte.
gerçekten de Reçel öyküyü domine etmiş. Bununla birlikte deniz kısı da son derece stereotipten uzaktı. Sakız çok garibandı ama
Reçel’in sahibini arkadaşı olarak görmesi, güzel denilen her canlının yelkenleri suya indirmesi -ki bu bilinenin aksine sadece kadınlar için geçerli değildir, erkekler de ister istemez daha doğrusu belli etmeden hoşlanırlar bundan- gibi hoş detaylar da güzeldi.
Sıcaktı, akıcıydı ve merak uyandırıcıydı.
En sonunda acaba Reçel’i de Afrika savanasına götürseler aslan olur mu diye de düşündürüyordu insanı.
Elinize sağlık.
Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…
Ne güzel bir yorumdu Özellikle Reçel’i öyle iyi tanıtmışım ki Afrika’da bir aslan olabileceğini anlamışsınız. Reçel benim kaybettiğim kedim. İnsan arkadaşı da benim. Sakız da gerçekten köpeğimiz. Hikayede anlatılan her şey gerçek yani. Sadece deniz kızı olaya sonradan dahil oldu. Ha o da var deseler ona da inanabilirim. Reçel’i ölümsüz yapmak için kaleme aldığım bir öyküydü bu. Yeri her zaman ayrı olacak kızımın. Nazik ve ayrıntılı yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sıcacık, sevgi dolu bir öyküydü. Gerçek Reçel’in anısına yazılması biraz hüzünlendirdi tabii.
Bazen hayatın öyle karanlık, öyle sert yönlerine bakıyorum ki güzelliklerin, karşılıksız sevginin farkına varamıyorum. Bu sayıdaki öykülerin hepsi bana çok şey öğretti ve kafamda dolanan ölüm meleklerinin yerini ilham perileri aldı. Aynı, öyküdeki Reçel’in sahibesinin aurasındaki değişim gibi.
Kalemine sağlık. Görüşmek üzere.