Öykü

Taşeron

Galip Mecnun Bey hayatının en heyecanlı anını yaşıyordu. Bir yanı geri kalan ömründe bundan daha önemli bir şey görmeyeceğini hissederek zamanı durdurmayı diliyor, diğer yanı bir an evvel büyük keşfini bitirmek istiyordu. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatarak toz toprak kokusunu içine çekti. Sonra bir anda açıp yanındaki kazıcılara “Yallah! Ihfur” emrini verdi.

7 ay evvel 1897 senesinin güzel bir İstanbul baharında hocası Osman Hamdi Bey onu odasına çağırmıştı. Tarihi eserlerin önemini, büyük devletlerin Osmanlı coğrafyasını sadece ticari yöntemlerle değil kültürel açıdan da sömürdüğünü anlatan uzun bir konuşma yapmış, Galip Mecnun Bey bunu hocasının klasik vaazlarının biri gibi dinlemişti. Sözlerini bitirince sanki izleniyormuş gibi tedirginlikle kalkıp perdeleri kapatmış, kapısına yaklaşarak ardında kimsenin onları dinlemediğinden emin olunca Galip Mecnun’un kulağına eğilmişti.

“Mısır Hidivi’nden zar zor izin kopardık. İngilizlerin dikkatini çekmeyen ama Mısır tarihinde ilk olmasıyla öne çıkan Zoser Piramidi’ni kazacağız. Kazı başkanı olarak seni düşünüyorum.”

“Aman hocam. Ben daha öğrenciyim. Nasıl kazı başkanlığı yapayım? Göreve daha ehil biri gerek. Hem aylar sürer.”

Osman Hamid Bey hiç ısrar etmeden gülümsemiş ve masasına gidip çekmecesinden birtakım evraklar çıkararak Galip Mecnun’un önüne koymuştu.

“Bak delikanlı. Bu evraklar senin İttihat ve Terraki’ye üye olduğunu kanıtlıyor. Mısırda kazı başkanlığı mı? Fizan’da sürgün mü?” diye sorunca tartışma bitmişti.

Galip Mecnun gizli hüviyetle Mısıra yol almış, Devleti Aliye’nin bu eski eyaletinde Osman Hamdi Bey’in kişisel ilişkileri ile ekip toplamış, kazıya başlamıştı. 7 aylık emeğin ardından Mısırın ilk piramidine gömülü Firavun Zoser’in mezar kapısına ulaşmışlardı.

Kazıcılar lanetleneceklerini düşünerek bir an çekindi. Galip Mecnun bölgede kaldığı süre boyunca binlerce yıldır değişmeyen geleneğin sertlik ve güç olduğunu öğrenmişti. En yakınındakinin omzuna sertçe vurarak tekrar “Yallah! Ihfur” dedi. İlk kazma vurulduğu gibiortalığı müthiş bir ışık huzmesi kapladı. Herkes geriye kaçtı. Ancak mezar odasının en yakınında olanGalip Mecnun sırt üstü devrilerek olduğu yerde kaldı. Bir güç bütün vücudunu sarmış hareket etmesini engelliyordu. Işık huzmesi toparlanarak daha önce hiç görmediği kıyafetleriyle bir adamı karşısına getirdi.

“Merhaba Yabancı. Ben Firavun Zoser. Burada gömülüyüm. Kapımı ilk kez sen açtın. Ve bu dandik piramidin hikâyesini benim gözümden öğreneceksin”

Galip Mecnun dehşet içinde dona kalmıştı.

“Başlayalım.”

Işık huzmesi tekrar odanın tamamını kapladı. Sanki görünmeyen kollar tarafından bir yerlere çekiliyormuş gibi hissetti. Ve bir anda kendini bambaşka bir alemde buldu.

“Efendim, bu yeni yöntem.Sümerliler de Zigurrat inşaatında uyguluyor. İnşaat hızını yarı yarıya arttıracak. Kesinlikle denemeliyiz.”

Firavun Zoser çok güvendiği ve Mısıra devrim getirecek inşaatın başına geçirdiği İmothep’in sözleri karşısında kararsızdı. Büyük projesinin mimarı “taşeron” adını verdiği bir sistemden bahsediyordu. Kendisi yine inşaatın başında duracak ancak Pontus Krallığından gelen bir adam asıl işi yaparak piramidi daha hızlı ve ucuz maliyetle tamamlayacaktı. İmothep krallığa birçok yenilik getirmişti. Firavunun heykellerinin yapılmasını, olayların kayda tutulmasını o önermiş, Nil nehrine açtığı kanallarla tarımsal üretimi 3 kat arttırmıştı. Firavun İmothep’in anlattıkları aklına yatmasa da iddiada tüm parasını Stuttgart FC’ye yatırırmışcasına kabul etti ve “Tamam ulan” dedi. “Çağır şu Pontusluyu huzura gelsin.”

Görüntü kayboldu. Galip Mecnun tekrar karanlık tünelde ışıktan adamın karşısındaydı.

“İşte hayatımın hatasını o an yaptım yabancı. Ve şu an yüzlerce engeli aşarak kapısını açmayı başardığın piramidin hikâyesi böyle başladı”

Firavunun görüntüsü tekrar kayboldu. Ve Galip Mecnun yeni bir görüntüye sürüklendi.

“Ya İmothep Reis bir sakin ol. Halledeceğiz diyorum.”

“Oğlum ne halledeceğiz? Zaten bana rüşvet diye bir icattan bahsederek ikna ettin. Hani burası üçgen prizma olacaktı? Üçgen gidiyor ama her katın kenarında boşluk var?”

Karşısındaki baş parmağını diğer dört parmağıyla birleştirip İmothep’in yüzüne doğru tutarak

“Yahu kardeşim o boşluk taşları en tepeye taşımak için. Üst taraf bitince boşlukları doldura geri döneceğiz. Bir dur.”

“Haydi onu geçtim. Hani piramidin etrafına anıtlar,duvarlar, tapınaklar inşa edilecekti?”

“Ya şu piramidi bir dikelim. Firavun görsün. Rahatlasın. Ondan sonrası kolay hepsini yapacağız.”

İnşaat sürerken Firavundan, mimar İmothep’e, ustasından, kölesine tüm antik Mısırlılar ayrı ayrı pişman olmuştu. Ama Pontus’tan gelen adam garip bir şekilde herkesi bir yolunu bulup ikna ediyordu. Firavun gecikmeye ses çıkarmıyor, İmothep aykırılıkların giderileceğine ikna oluyor, köleler normalin yarısı tayınla çalışmaya razı geliyordu. Geçen ayların sonunda piramidin tepe noktasına ulaşıldı.

Pontuslu büyük bir gururla: “Bak diktik işte piramidi. Daha ne istiyorsun?

“Planın gerisindesin. Firavunu zar zor ikna ediyorum. Allahtan savaş çıktı da sefere gitti. Daha içeriye labirentli giriş, öbür dünyada gerekli eşyaların koyulacağı kiler, köle ve cariyelerin gömüleceği oda ve kabristan yapılacak. Kaldı ki piramit hala piramit değil. Yanlarında boşluk var ulan.”

“İçerideki odalara ben adamları tepeden nasıl çıkaracağım? Bir dur. Odalar bitsin kapatacağız oraları. Tam üçgen prizması olacak. Sen bu kardeşine güvenmiyor musun? Güvenmiyorsan bugün bırakayım inşaatı tüm hak edişleri geri vereyim.”

İmothep tam lanet tanrısının adıyla küfredeceği sıra son hız yaklaşan at arabasının sesini duydu. Gelenler Memphis’teki Firavun sarayının muhafızlarındandı. At arabasından atlayan adam yaklaşıp İmothep’in önünde eğildi.

“Yüce Firavun, Tanrı Ra’nın oğlu Zoser, seferden dönüyor. Döner dönmez önce inşaatı ziyaret edecek.”

İmothep selamlayıp adamı kovduktan sonra Pontuslunun yakasına yapıştı.

“Şimdi ne yapacağız? Geç etraftaki yapıları daha oda hazır değil.”

“Ya sakin ol. Üç günde öyle bir ilerleme kaydedeceğim ki aklını şaşıracaksın.”

Müteahhit ilk kez sözünü tuttu. Nasıl becerdiğini kimsenin anlamadığı bir şekilde üç gün içinde odaları açtı. Ayrıca İmothep’i ikna edip Firavunun alelade karşılanamayacağını söyleyerek özel tören hazırlattı.

Görüntü tekrar kayboldu. Işıktan adam konuşmaya devam etti.

“Pontuslu o gün beni çok iyi karşılamıştı. Piramide varmadan fersahlar evvel çocukları yollara dizmiş, selamlatmış, hatta küçük bir çocuğa beni öven bir şiir okutmuştu. Daha sonra bu yöntemlerin birçoğunu teşrifat geleneklerimize ekledik. Ama piramidi ilk gördüğüm an o şerefsizi idam ettirmeliydim.”

Firavun yanındaki heyetle beraber tepeyi aştığında sinirle İmothep’e döndü:

“Bu ne? Bu Piramit değil? Bunun üçgen prizma olması gerekiyordu?”

“Efendim üstten tamamlayarak geleceğiz. En son boşluğu kapatarak tamamlayacağız. Bir inşaat tekniği.”

“Ya etrafındaki müştemilat? Tapınaklar? Tören alanları? Duvarlar?”

“Onları şimdi yaparsak piramit inşaatına gidecek büyük taşların yolunu kapatıyor. Piramit tamamlanınca işimiz kolay. Hızlıca bitiririz.”

İmothep’in müteahhitten alıp Firavuna sattığı bahaneler piramidin tepesine kadar işe yaradı. Ancak mezar odasına girildiğinde Firavun kendini kaybedecek kadar kızmıştı.

“Ben size giriş labirenti karışık olacak demedim mi? Rahmetli anamın cesedini çaldı bu hayvan oğlu hayvanlar. Ölümden sonra huzurla uyumayayım mı?”

İmothep gevelemeye başlayınca Pontuslu araya girerek “Efendim. Odanın inşaatını rahat bitirmek için yolu kolay yaptık. İç odalar tam bitsin, geriye doğru yeni koridorlar açarak labirenti şartnameye göre görebileceğiniz en karışık hale getireceğiz. Ayrıca inşaatta yer alan tüm köleleri de planları birine aktarmasın diye öldüreceğiz”

“Şartname ne demek?”

“Teknik bir terim efendim. İnşaatın sizin arzularınıza göre nasıl ilerlemesi gerektiğini yazıya döküyor. Buyurun. Sizin şerefinize tanrılara sığır kestireceğiz. Tören alanına geçelim”

Görüntü tekrar kayboldu. Galip Mecnun şok içinde yine bulunduğu yere dönmüştü.

“İşte böyle oldu yabancı. Pontus’tan gelen adam bizi yıllarca oyaladı, oyaladı ve sonunda piramidi bu haliyle bırakarak kaçtı. Kaçtığı gün İmothep’le konuşmamızı ve sonraki olayları unutamam”

“Pontuslu arkadaşın nerede”

“Efendim Sümerlilerden aldığı Zigurrat ihalesini tamamlamak için gitti. Hemen gelecek.”

“Piramit kenarında boşluklar var?”

“Efendim yeni bitti odalar. Tamamlayacağız.”

“Labirent hala kurulmamış?Sağa dön.Sola dön. İlk sağa girdiğinde mezar odası karşına çıkıyor. Esnaf tarifi gibi?”

“Efendim yeni köle ekibini bekliyorum. Mevcut köleler çok usta. Diğer inşaatlarda kullanırız.Acemi köleler gelsin ki bitince onları öldürtelim. Kimse inşaatın sırrını bilmesin.”

“Etraftaki müştemilat.”

“Efendim piramit tam bitmeden…”

Tam o anda bir grup atlı Firavuna yaklaştı. Gelenler yabancı olduğu için muhafızlar telaşla silahlarını hazırladı. Kafile yaklaşınca birisi öne çıktı.

“Merhaba dost ve kardeş Mısırlılar. Ben Sümer elçisi Nimmah. Yüce Sümer Kralı Nangishlishma’dan Ra’nın oğlu Zoser’e haber getirdim.”

Elçi huzura kabul edildi.

“Kralım Nangishlishma, Zigurrat inşaatı için bir Pontuslunun bize geldiğini, inşaatı yapmak adına referans gösterirken Mısırdan Firavun Zoser adına piramit inşaatını da yaptığını, buna güvenip inşaatın başına geçirdiklerini, Pontuslunun inşaat paralarıyla kaçtığını siz yüce Firavuna bildiriyor. Bu kişiyi tanıyıp tanımadığınızı soruyor ve eğer tanımıyorsanız size gelirse derhal öldürtmenizi rica ediyor.”

Firavun Zoser o kadar sinirlenmişti ki yabancıların yanında olmasını umursamadan harekete geçti.

“Koskoca Mısır Firavunluğunu dolandırdın. Taşerondu maşerondu itibarımızı iki paralık ettin. İdam edin bunu!”

Görüntü kayboldu. Galip Mecnun olayların tamamını ezberinde tutmaya çalışmaktan harap olmuştu. Işık adam sözlerine devam etti

“Tam o anda gökleri beyaz bir parıltı kapladı. Yukarıdan yuvarlak bir cisim indi.İçinden yeşil yaratıklar çıktı. Şu an gördüğün ve seninle konuştuğum teknolojiyi bir kereliğine onlar verdi. Labirenti ve müştemilatı gönüllü olarak tamamlayıp karşılığında İmothep’in canını bağışlamamı istediler. Olayları izleyip bize çok acıdıklarını, o yüzden geldiklerini, gelecekte tam üçgen prizması bir piramit için torunlarıma yardımcı olacaklarına söz verdiler. Ancak ibret olması adına benim piramidimi bu haliyle bıraktılar.”

Bir anlık sessizlik oldu. Ve sonra Firavun dedi ki:

“Bunları sadece hikâyemizi anlatalım diye kaydetmedim. Ey yabancı! Uzaylılar bunu özel olarak geleceğe iletmemizi rica ettiler. Mesaj asıl sizlere ki Pontuslulara dikkat edin.”

Önder Baran Tunç

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for Arokan Arokan says:

    Merhaba.

    Öykünüzde Osmanlı aydınlarından Osman Hamdi Bey’i kullanmanız çok hoş olmuş. Kurguladığınız piramit bağlantısı da. İttihat ve Terakki’ye de değinmeniz o dönemlerle ilgili bilgi sahibi olduğunuzu gösteriyor. Yer yer mizahi unsurlara yer vermeniz yüzümde tebessümlere yol açsa da Stuttgart esprisine çok ısınamadım :slight_smile:

    Genel olarak keyifle okuduğum bir öykü oldu. İyi ki yazıp paylaştınız.

    Yine görüşmek dileğiyle… Kaleminiz elinizden hiç düşmesin…

    Sevgiler…

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for OykuSeckisi Avatar for Arokan

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *