Öykü

Ütopya Projesi 5 – Meleklerin Emirleri

NOT: Bu bölümü okumadan önce ÜTOPYA PROJESİ – YASAK CİSİM, ÜTOPYA PROJESİ 2 – NPC TESTİ, ÜTOPYA PROJESİ 3 – DUVAR’IN ARDI ve ÜTOPYA PROJESİ 4 – GERÇEKLERİN PEŞİNDE adlı öyküleri okumanız, devamlılık açısından önem arz etmektedir.


Son birkaç gündür üst üste yaşadığı gerilim gittikçe artıyordu. John’u bu uğraşılardan vazgeçirmek için her şeyi yapmaya hazırdı ancak onun asla kendisini dinlemeyeceğini gayet iyi biliyordu. FC ile John’un evine doğru uçarken, Audrey tam olarak bunları düşünüyordu.

John kadar kendisi de neler olup bittiğini merak etse de, bu merakı yüzünden Nenurc’tan uzaklaştırılmayı istemiyordu. Ama daha çok korktuğu şey ise John’un Duvar’ın ardına gönderilmesiydi. Onu bir daha asla göremeyeceği, kötü bir uğraşı içerisinde olduklarını düşünmekten kendini alıkoyamıyordu.

Sistem tarafından yasaklanmış bir kitabı kütüphaneden çalmışlardı ve şimdi onu okuması için John’un evine gidiyordu. Daha önce bundan çok daha basit suçlar yüzünden Nenurc’tan atılan insanlar olmuştu. Robotlar, emirler doğrultusunda çalışıyorlardı ve basit bir suçu veya zor durumda yapılan işleri dahi anlayamıyorlardı. Nefsi müdafaa her ne şekilde olursa olsun suç teşkil ediyordu robotlar için. Veya zor durumda kaldığı için zarar verilen kamu malı her zaman suç sayılıyordu. Kimi suçların cezası, suçun derecesine göre belirlenen süre boyunca simülasyonlara erişimin yasaklanması veya robotların suçu işleyen kişiden emir almaması şeklinde gerçekleşiyordu. Ancak birçok suçun cezası ölene kadar dışarıya sürülmekten geçiyordu. Audrey de yaptıkları bu araştırmaların sonucunda en ağır cezayı alacaklarından gayet emindi. Yine de John’a olan güveni ve merakı, onun yolunda ilerlemesine neden oluyordu.

John’un evine geldiğinde güneş, Duvar’ın ardında kaybolmuştu ve binaların pencerelerinin dışında, etrafta uçan Denetleyici’lerin ve FC’lerin ışıkları belirmeye başlamıştı. FC tamamen durduğunda kubbesiyle beraber, evin girişi olan geniş cam bölme de açılmıştı. Audrey evden içeriye adımını atarken John ve William’ın hararetli bir tartışma içerisinde olduklarına şahit oluyordu.

“Bu kitabı açtığını ve okuduğunu öğrenmeyecekler mi yani?“ dedi William odanın dört köşesinde bulunan mercekleri göstererek. “Ev içinde verdiğin emirleri bu gözler denetlemiyor mu sonuçta? Mahremiyet yasası gereğince evlerin içinde yapılan şeyleri robotlar kayıt etmez diye biliyoruz ancak ya öyle değilse dostum? Ya bizi gözetliyorlarsa?”

“Mümkün olabilir ama eğer öyle olsaydı şimdiye karar ya uyarı alırdık ya da Duvar’ın ardına atılmış olurduk. Kitabı aldığımızın bile farkında değiller bence, sakin ol.“

William iki eliyle yüzünü ovuşturarak rahatlamaya çalışıyordu. Burnundan verdiği nefesin ardından korkularını dile getirmeye devam etti.

“Ya bizi okurken duyarsalar?“

“Neden bu konuda endişe ediyorsun ki? Kitabı ben okursam size bir şey olmayacaktır. Duyduğunu inkar etmen temize çıkmana yetiyor nasıl olsa. Onlar senin ne duyup ne duymadığına veya ne bilip ne bilmediğine karar veremiyorlar. Hem kitabı sesli okumaya alamayacağız ne yazık ki. İcadım buna izin vermiyor. Bu yüzden herkesin içinden okuması gerekiyor. Kimin neyi okuduğunu bilmeyecekler yani. Rahat ol.”

Audrey derin bir nefes aldıktan sonra, artık bütün bu uğraşıların sona ermesini istercesine kafasını iki yana sallayarak konuşmaya girdi.

“Pekala, şu tartışmaya bir son verin. İcadını göster, kitapta neler yazıyor okuyalım ve bu araştırma olayını tamamen bitirelim, olur mu? İçimde daha fazla devam etmememiz gerektiğine dair bir his var.”

“Katılıyorum” dedi William gözlerini dikkatlice John’a dikerek.

“Eğer bir sorun çıkarsa ben suçlu ilan edileceğim, sizin korkmanız gereken bir şey yok.”

Audrey, asıl korkusunun kendisinin Duvar’ın ardına atılmaktan çok John’un uzaklaştırılması olduğunu söylemeyi istese de bunu dile getirmedi.

“Pekala tamam. Hadi bitirelim şu işi artık.”

John çalışma masasının önündeki sandalyeye oturduğunda William ve Audrey de iki yanında kollarını önlerinde bağlayarak beklemeye koyuldular. John’un, masanın altından çıkardığı, üç santim yüksekliğindeki geniş silindiri masanın üstüne koyduğunda ise yasak kitabın içinde neler olduğuna dair olan merakları yüzünden herkesin içini müthiş bir heyecan sarmaya başladı.

Alt yüzeyi üstünden daha büyük olan silindiri gören William, tanıdığın bu nesne hakkında alaycı bir tavırla düşüncelerini dile getirdi.

“Ne yani icadım dediğin şey, tarihi bir etkileşimli hologram ünitesi mi?”

Etkileşimli hologram üniteleri 2050’li yılların başlarında birkaç mucit tarafından icat edilip robotlar tarafından üretilen ve yüz elli yıl kadar kullanılan aletlerdi. Üç boyutlu hologram yayını yapan bir televizyon olmasının yanı sıra bilgisayar özellikleri vardı. Ses ve el hareketlerini algılayarak kullanıcılara hizmet veren bu aletler kitap okumak, oyun oynamak, modelleme yapmak ve bunlar gibi birçok olanağa hizmet veriyordu. Zaman içerisinde saat, telefon, ev etkileşim cihazı, televizyon ve bilgisayar olarak geliştirildiler. 2200’lü yıllarda ise Ütopya Projesi’nin başlaması ve simülasyonların yaygınlaşmasıyla gözden düşmüşlerdi.

“Evet” dedi John gülümseyerek. “Ancak eski hologram ünitelerinden farkı yanındaki sinir okuyucu alanı eklemem ile oldu. Normalde bantları, simülasyon içindeki nesneleri kayıt edip bu ünitelerde üç boyutlu görüntülerini almak istememle üretmiştim. Ama daha sonra bantları geliştirdim. Simülasyonlar içinde nesneleri taşıyabilmem ve hatta o nesneleri tamamen kendime ait olarak kayıt ettirebileceğim şekilde geliştirmem ile bu üniteyi kullanmayı bırakmıştım. Ta ki bu güne kadar.”

John sağ bileğindeki bandı çıkararak hologram ünitesinin yanındaki uzun bölmeye yapıştırdı. Bu bölme simülasyon koltuğunun yüzeyinin yapıldığı maddeyle aynıydı. Sinir uçlarını tarayıp kayıt etmeye yarayan bu bölme sayesinde, bant içindeki bütün verileri hologram ünitesine aktarabiliyordu. Daha sonra cihazın etkileşimli ara yüzü sayesinde, bant içindeki kayıtlı nesnelerin hologram olarak belirmesiyle, onları elleriyle kontrol edebiliyordu.

Üniteyi çalıştırmadan önce sandalyesinden kalkarak asma tavanı aşağı inmesinin komutunu verdi. Tavanın aşağı inmesi ile ortaya çıkan yatağın üzerindeki örtüyü alarak tekrar çalışma masasının önüne geçti ve ünitenin üzerini sıkıca tuttuğu açık yeşil renkteki yatak örtüsü ile kapattı.

“Hepimiz bu örtünün altına girelim” derken odanın dört köşesindeki mercekleri işaret ediyordu. “Aksi halde kitabı görürler.”

William ve Audrey, tıpkı John’un dediği gibi tamamen örtünün altına girmişlerdi. John sandalyesine oturduğunda ortamın fazlasıyla karanlık olduğunu fark etti. Audrey çalışma masasının kenarına kalçasını koymuş ve kafasını iyice eğmişti. William ise ellerini biraz havada tutarak örtünün altında geniş bir alan oluşturmaya çalışıyordu.

John’un üniteyi çalıştırmasıyla etrafın aydınlanması bir olmuştu. Örtünün yeşil rengi, üniteden yayılan ışıkla kendini iyice belli ediyordu. Yüzyıllar önce, onlu yaşlardaki çocukların örtülerin altına girip el feneriyle birbirlerini aydınlatarak anlattıkları korku hikayelerinin verdiği heyecanı yaşar gibiydiler. Ancak onların korkusu öyküler değildi.

Ünitenin kenarına yapıştırılan banttan verileri okuyan aletin hemen üstünde yasak kitap belirmişti. Üçü de nefesini tutmuş, aletin işe yarayıp kitabın içeriğini gösterip göstermeyeceğini merak ediyordu. John daha fazla bekleyemeden elini hologram kitabın üzerine attı ve kitabın kapağını açtı. Tıpkı kütüphanede olduğu gibi kitabın ilk sayfasında onun genel bilgileri yazıyordu.

 

Meleklerin Emirleri

Yazar: Frank Gilbert

Yayın Tarihi: 7 Eylül 2138

“Pekala başlıyoruz” dedikten sonra derin bir nefes alarak kitabın ilk sayfasını açtı. Sayfayı bırakırken eli iyice titremeye başlamıştı. Kitabın içeriğinde neler yazmasından çok, Nenurc’tan atılmaya neden olacak kadar büyük bir suçu gerçekleştiriyor olmak onu bu kadar heyecanlandırıyordu. Kitabın ilk sayfasında yazan yazıları gördükten sonra icadının işe yaradığını anlamıştı. Birkaç saniye boyunca nefesini vermeyi unuttuktan sonra yutkundu ve konuşmaya başladı.

“Kuralları biliyorsunuz. Herkes kitabı içinden okumalı.”

William ve Audrey hiç ses çıkarmadan kafalarını salladılar ve hep birlikte kitabı hızla okumaya başladılar.

 

Otuz yıl oldu. En büyük hatamızı yapmamızdan bu yana tam otuz yıl geçti. Yeni yetişen nesillerin yaşanan olayları birer masal gibi görmesi biraz can sıkıcı olabiliyor. Bizlere hizmet etmesi için yaptığımız robotların önce bizi koruması, sonra bizi yok etmesi ve sonra tekrar bizi önemsiyormuş gibi hizmet etmelerini nasıl görmezden gelirler?

Bunları bilmeniz gerekiyor. Bizden sonraki nesillerin aynı hataları yapmaması için bunları öğrenmesi gerekiyor. İnsanlığın kendi aptallıkları yüzünden nasıl yok edildiğini öğrenmelisiniz.

Bundan otuz sene önce, kurtuluşumuz olması için bin adet uçan şehir inşa edildi. Bütün insanlığı Mars’a götürüp kıyametten kurtarması için robotlarla birlikte gece gündüz çalışan milyonlarca insan bu şehirleri inşa etti. Ama Marduk’tan kaçarken kendi sonumuzu hazırladığımızı nereden bilebilirdik? Nakliyeler başladığında Dünya tam bir kaos alanına dönmüştü. İnsanlar geride bırakılma korkusu taşıyorlardı. Bir an önce uçan şehirlere nakliyeleri yapılması gerektiğini düşünüyorlardı. Bizler, yani son uçan şehrin vatandaşları, insanların nakliyesini güvenli ve düzgün olmasını sağlamak amacıyla robotlar ile birlikte çalışan son on milyon insandık. Evet, nakli yapılmayan son bir tane uçan şehir kalmıştı geriye. Bilim adamları, doktorlar, ülke başkanları, işçiler ve diğer herkes taşınmıştı. Onların güvenli şekilde nakliyesini sağlayan bizler de uçan şehrimize gittiğimizde Mars seyahati başlayacaktı.

Zaman gelmişti. İtalya’daki kalkış alanına toplanmıştık. Son on milyon insanı da uçan şehre taşıyacak olan anti yerçekimi taşıyıcılarında yerimizi alıyorduk.

William, John’un omzunu sarsarak kocaman açtığı gözleriyle heyecanlı bir şekilde haykırdı.

“Şurayı okudunuz mu? Antik bir ülke adı. Sanırım İtalyan’ların ülkesi.“

Audrey işaret parmağını dudaklarına götürerek sert bir uyarı verdi.

“Şşş sessiz ol. Oku sadece.”

 

Nakliyemize birkaç saat kala yörüngedeki şehirlerin birinden güzel bir haber aldık. Aslında o an için bizler öyle sanmıştık. Marduk denilen gök cismi, nasıl olduğu anlaşılmayan bir şekilde yörüngesinden çıkmıştı. On binlerce yıl boyunca aslında bu şekilde Dünya’yı yok edecekmiş gibi ilerleyip her seferinden bir başka çekim alanına kapılıp yörüngesini değiştirip uzaklaşıyormuş. Medeniyetler bizleri bu konuda uyarmışlar aslında. Korkmayın demek istemişler ama biz korktuk ve acele ettik.

Sonraki bir ay boyunca bir karara varmak için bekledi insanlar. Yüzlerce uçan şehrin inşası öylesine bir amaç için olmamalı diyerek bu gemilerin bir kısmını Ay’a, bir kısmını Mars’a, kalanları ise tekrar Dünya’ya indirmeye karar verdiler. Olaylar da tam olarak o zaman başladı.

Uçan şehirler Dünya’ya iniş yaparken bütün robotlar kırmızı alarma geçti. Robotlar tarafından yüzlerce füze ateşlendi. Birkaç saat içinde tamı tamına 653 adet uçan şehir yok edildi. Hala Dünya üzerinde insanlar var diye nükleer füzeleri kullanmamıştı robotlar. Ama Dünya dışından gelen bir tehdit olduğunu düşündükleri için diğer bütün füzeleri kullanarak yeryüzüne inmeye çalışan şehirleri yok etmeye başladılar. İşin trajik kısmı ise, onlara bu emirleri bizim vermiş olmamızdı. 4. Yasanın ilk maddesi, Dünya dışından gelen bütün cisimler yok edilmelidir denildi onlara. Onlar da tam olarak bunu yaptılar. Onlara verilen emirleri yerine getirdiler.

Düşen şehirlerin birkaçında uçuş kayıtlarını bulabildik. Birinde geçen konuşmayı aynen yazıyorum:

“Raphael, sana emrediyorum, 4. Yasayı iptal et.”

“Efendim, emirleri uygulamıyor.”

“Raphael, sana emrediyorum, uçan şehirlere gönderilen füzeleri imha et.”

“Efendim, ne yazık ki emirleri algılamıyor. İkinci yasa engeliyle ilgili bir hata veriyor.”

Birkaç dakika sonra ise bu şehir de vurulmuş. Robotlar, uçan şehirlerin gönderdiği emirleri kabul etmediler. Emirleri veren kaptanları birer ekranın arkasından görüyorlardı ve bir ekran insan olamazdı. İkinci yasada onlara emredildiği gibi, insan dışı hiçbir varlıktan emir alamazlardı. Sadece gerçek bir insan onlara emir verebilirdi.

Aldığımız çağrılardan hemen sonra robotları durdurmak için gizli komutu bizler de kullandık ama işe yaramadı.

“Gizli komut mu?” dedi William şaşkınlıkla. “Gizli bir komut mu var yani robot yasalarının içerisinde?”

“Bilmiyorum” derken John, kitaptan gözlerini ayırmamıştı. ”Devamını okuyalım en iyisi.”

 

Gizli komut ilk başlarda, 2. Yasadan hemen sonra işleyen sadece birkaç kişinin bildiği bir yasaydı. Robotlara isimleri ile emir verdiğinizde, ilk iki yasayla çelişmediği sürece her ne emir verirseniz verin gerçekleştiriyorlardı. Bunu sadece ülke liderleri ve bazı önde gelen insanlar biliyordu. Robotları denetlemek ve acil bir durumda onları etkisizleştirmek için eklenmişti.

Zamanla bu açık ortaya çıktı. İnsanlar robotları gizli komut sayesinde istedikleri gibi kullanıyorlardı. Bu sorunun önüne geçebilmek için robotlara gizli isimler verildi. Bu isimler ile onlara seslenip ne yapması gerektiğini söylediğinizde robotlar bu emirleri yerine getiriyordu.

Uçan şehirler Dünya’ya inmeye çalışırken gizli komutu kullanmayı denediler. Ancak ikinci yasa ile çeliştiği için robotlar bu emirleri görmezden geldiler. Biz ise bunu öğrendiğimizde çok geç olmuştu. Neredeyse yedi milyar insan yok edildi.

Geriye kalan gemiler ise ellerinden bir şey gelmeyeceğini bildiklerinden yolculuklarına devam ettiler. Bir kısmı Mars’a, bir kısmı Ay’a iniş yaptı. Bir kısmı ise Dünya yörüngesinde beklemeye devam ettiler ufak bir umut için. Bir kaç yıl sonra onlar ile olan iletişimimizi de kaybettik. Mars’ta veya Ay’da hala yaşıyorlar mı bilmiyoruz. Ancak ihtiyaçlarını karşılayacak olan nakliyeler gerçekleşmediği için bu ihtimali çok az olarak görüyorum.

“Size söylemiştim. Simon’un söylediği melek isimlerinin bir anlama geldiğini biliyordum” dedi John heyecanla verdiği derin nefeslerinin arasında.

William’ın ise aklında daha fazla soru belirmişti. John’un heyecanını paylaşırken aynı zamanda kafasındaki sorulara yanıt arıyordu.

“Simon bunu biliyorsa neden kendini kurtarmak için kullanmıyor o zaman? Herhangi bir robota emir verip Nenurc’a dönebilirdi.”

“Hayır dönemez. Simon bir suçlu. Daha ilk yasada onun emirleri iptal olur. Ve kitapta da yazılana bakarsak ikinci yasadan sonra geliyor bu gizli komutlar. Uçan şehirlerin emirleri ikinci yasa ile çelişmiş. Yani insan dışı varlıklardan emir alma yasağı. Bu emir sisteminden haberi olabilecek suçluları önlemek için bu gizli komutu ikinci yasadan sonraya almış olmalılar.”

“O zaman ikinci yasayı düzeltselermiş. Neden son yasayı “robotlar sadece insanlardan emir alırlar” şeklinde yapmamışlar da bunun yerine ikinci yasayı eklemişler aklım almıyor.”

“Çünkü eğer dediğin gibi olsaydı, çoğunluk yasasıyla ilgili bir pürüz ortaya çıkacaktı. Düşünsene, yine kayıt cihazları kullanarak çoğunluk yasasından faydalanabilirlerdi insanlar. Ama ikinci yasa yüzünden bu açık hemen kapatılmış.”

“Aynı şekilde ikinci yasa yüzünden milyarlarca insanın ölümüne neden olmuş.”

Audrey bu tartışmaya daha fazla dayanamayıp araya girdi.

“Siz şu anda ne hakkında tartışıyorsunuz? Dünya üzerindeki milyarlarca insanın robotlar tarafından öldürülmesinden bahsediyoruz, sizin kafanıza takılanlar sadece yasaların sırası mı yani? Susun ve okumaya devam edin sadece.”

 

Transfer işleminin iptal edilmesiyle Kuzgun Programı da iptal oldu. Yapılması gereken nakliyatlar yapılmadığı için Mars ve Ay’da yaşayan insanlar zamanla açlıktan veya soğuktan ölmüş olmalı.

Nakliyatları yapmaları için robotlara gizli komutlar ile emirler verdik. Ama bizi dinlemediler. Robotların yapay zekalarını kapatamadık. Onları kullanmak için verdiğimiz gizli emirleri de yerine getirmiyorlar. Sanırım yapay zekalarında bir deney olarak görülüyoruz şu an için. Bu yüzden bütün yasaları görmezden geliyorlar. Yine onlara verdiğimiz emirleri uyguluyorlar kısacası.

Bir yıl önce hepimizi İngiltere’ye naklettiler. Bütün türleri belirli bölgelerde topluyorlar. Bize de İngiltere’yi ayırdılar anladığımız kadarıyla. Buraya bir anakent kurmaya başladılar. İnsanlar her zaman önceliklidir ve bizler için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Bizden milyarlarcasını öldürdükten sonra sadece on milyon insan için ellerinden geleni yapmaları, çıkarları olan bir insanın yapmacık hareketleri gibi geliyor bana. Onlara güvenmiyorum. Ve asla güvenmeyeceğim.

Kitabı bitirdiklerinde saatin nasıl geçtiğini, güneşin doğmasıyla anlamışlardı. Evin içine vuran gün ışığı örtünün üstünü aydınlatmaya başlamıştı. Hepsi bir süre, sessizce düşüncelere dalmışlardı. Örtünün altının iyice havasız kalmasını umursamadan olanları kafalarında tekrar ve tekrar geçiriyorlardı. Robotlar bütün insanları sırf onlara verilen emirleri yerine getirmek için öldürmüşlerdi.

Bu korkutucu bilgilerden sonra hiçbiri robotlara eskisi gibi bakamayacağını biliyordu. Onların duygusuzca nice insanları Duvar’ın ardına attıklarını görmüşlerdi ancak suçluların emirlerini yerine getirmeseler bile onlara hizmet etmeye devam ediyorlardı. Ama insanları öldürmek, vahşete yepyeni bir yüz kazandırmıştı.

Uzun süreli sessizlikten sonra ilk konuşan Audrey olmuştu. Sesindeki titreme korkusunu da gösteriyordu.

“Bu kitabı yok etmelisin. Bunları bilmememiz gerekiyordu.”

John, Audrey’in söylediklerinin bir kısmına katılıyordu. Katılmadığı kısım ise bunları bilmemeleri gerektiğiydi.

“Kitabı silmek sorun değil. Ama buradaki bilgiler her şeyi değiştirebilir görmüyor musun?”

“Ne saçmalıyorsun John. Yeterince aptallık yaptığımız yetmedi mi?”

“Saçmaladığım falan yok. Gizli komut denilen şeyi kullanıp bütün bu Duvar ve diğer saçma şeylerin yok edilmesini emredebiliriz. Tıpkı eskiden olduğu gibi robotlara biz hükmederiz böylece.”

William da Audrey’in kuşkulu yüz ifadesini takınmıştı. Konuşmaya girerken onun da amacı tıpkı Audrey gibi John’un aptalca bir şey yapmasını engellemekti.

“Dostum öğrendiğimizi öğrendik. Bence de bu işin peşini bırakmalıyız. Hem şunu düşün, bunu eminim ki ilk bizler bulmadık. Daha önce deneyenler de olmuştur, hatta belki Simon dediğin o adam. Sana meleklerden bahsettiğine göre bunlardan kesinlikle haberi varmış. Ama şimdi Duvar’ın ardında yaşıyor. Belli ki bu gizli komut ile ilgili bir sıkıntı var.”

“Ben de aynen öyle düşünüyorum. Simon’un her şeyden haberi var ve bu komutlar ile ilgili sıkıntılar söz konusu. Bu yüzden Simon ile tekrar görüşmem gerekiyor.”

Audrey gözlerini iyice açıp elini masaya vurdu ve üzerlerindeki örtüyü kenara attı. Daha önce hiç görülmediği kadar sinirli bir ifadeyle John’a bakarak

“BIRAK ARTIK ŞU SAÇMALIKLARI!” dedi. Sesini biraz daha alçaltarak devam ederken sinirinden hiçbir şey eksilmemişti. “Anlamıyor musun John? Bu kadar! Bitti! Öğrenmek istediğimizi öğrendik. O lanet robotlar milyarlarca insanı öldürmüş. Bu emin ol en çok beni korkutuyor. Ama şimdi Nenurc’ta yaşıyoruz. Hiçbir eksiğimiz yok ve bize hizmet ediyorlar. Bırak bu işin peşini!”

“Hiçbir eksimiz yok mu? Ya ailemiz? Çocukları olan yan komşun? Robotlar hala bir şeyler çeviriyor ve bizler bunu bulmak zorundayız. Bizlerden sonraki nesilleri kurtarmak için yapmalıyız bunu.”

“Gerçekten bunu başkalarını umursadığın için mi yapıyorsun yani! Sen sadece robotlardan nefret ediyorsun ve onların yasalarını yıkmak istiyorsun. Bence tek derdin bu.”

“Belki haklısın. Ama benim bu hırsım bütün insanların yararına olacak. Düşün Audrey, bir gün gelip diğer herkesten farklı olmak istersen ve biriyle evlenerek bir bebek yaparsan ne olacak? Tıpkı komşuların gibi bütün ailenin de tarihe karışmasını mı istersin?”

Audrey bu soruya cevap vermedi. John haklıydı. Eğer birileri bir şeyler yapmayı denemez ise sonraki yıllarda bu olanlar onların da başına gelebilirdi. Belki John ve diğerlerinin sonu Nenurc’tan atılmak olacaktı ancak sonraki neslin rahatı için bu feda edilebilirdi.

“Pekala dedi” Audrey iyice sakinleşerek. “Haklısın. Her ne yapacaksak yapalım. Ben de seninleyim.”

“Tamam o zaman. İlk önce…”

William kolunu kaldırarak, John’un sözünü kestiğinde bu gerilime daha fazla dayanacak durumu kalmamıştı.

“Dur bir saniye. Sizler çıldırmış olabilirsiniz ancak ben bu işe karışmayacağım. Ben gittikten sonra ne yapıyorsanız yapın. Ama beni bu işe karıştırmayın.”

William, evin açılan girişinden elini uzatarak “FC” dedi ve birkaç saniye sonra önüne gelen FC aracına bindi. Kafasını çevirerek John ve Audrey’e bakarken yüzünde pişmanlık ve korku vardı.

“Lütfen bana kızmayın” dedi en samimi sesiyle. “Ben bu işin içinde olmak istemiyorum. Döndüğünüzde umarım yine arkadaş olarak kalabiliriz.”

John gülümseyerek başını salladı ve

“Hayır William, sana kızmıyoruz” dedi sadece.

“İyi şanslar.”

William’ın FC aracı hızla gözden kaybolunca John, Audrey’in gözlerine döndü. Ona bakışları “hala geç değil, istersen sen de vazgeçebilirsin” diyordu. Ancak Audrey tepkisizce John’un konuşmasını bekledi.

“Pekala. İkimiz kaldık sadece. Biliyorum her şey çok ani gelişiyor ama bunu yapmamız gerektiğine inanıyorum. İlk yapmamız gereken şey ise şu gizli komutu kullanmak olacak. İşe yarayıp yaramadığını görmek istiyorum. Simon ile görüştüğümde, Denetleyici’ler için “Esme” ismini kullanmıştı. Bu onların melek adı olmalı. Bir denetleyici çağırıp üzerinde bu komutu deneyelim.”

Audrey boğazında biriken heyecanı yutkunarak daha derinlere gömdü ve başını öne doğru sallayıp John’a onay verdi. Gece boyunca uyumamanın verdiği yorgunluktan çok, yaşadığı korku yüzünden kaşları iyice düşmüştü. John, elini havaya kaldırıp komutunu verdiğinde ise dişlerini iyice sıktığının farkında bile değildi.

“Denetleyici.”

Birkaç saniye içinde önüne kadar gelen Denetleyici, merceğini John’a çevirerek konuşmaya başlamıştı.

“Evet efendim, ne arzu edersiniz?”

John burnundan derin bir nefes alarak, kitapta okuduğu şekilde Denetleyici’ye emir verdi.

“Esme, sana emrediyorum, kendini karşıdaki duvara çarparak yok et.”

Denetleyici hiç beklemeden arkasını döndü ve hızla sokağın karşısındaki duvara çarparak parçalara ayrıldı. John ve Audrey gözlerine inanamıyordu. Emirler işe yarıyordu. Kitapta yazanlara inanmayı istememeleri bu deneyin başarısız olacağına umut beslemelerine neden olmuştu. Ancak düşündüklerinin tersi gerçekleşmişti. Denetleyici sadece bir cümle ile yedinci yasayı, yani robotların kendilerine zarar veremeyeceklerini yazan yasayı çiğnemişti. John, artık bu işin iyice ciddiye bindiğini fark edince tekrar elini kaldırdı ve bir FC araç çağırdı. Eğer robotlara karşı bir darbe planlıyorlarsa bunun için yardım almaları gerekiyordu ve bu yardımı Simon onlara sağlayacaktı.

Evin önüne gelen FC’ye bindiğinde, Audrey’in tedirgin ve durgun bedenini yanına çağırdı. Her an bütün bunlardan vazgeçecekmiş gibi duran Audrey ise her şeyi oluruna bırakmaya karar vermişti. Tereddütlerini bir kenara atarak yürüdü ve John’un yanındaki yerini aldı. FC’nin kubbesinin kapanması ile de John, FC’nin konuşmasını beklemeden gitmek istediği yeri söyledi.

“Simon Gilbert ile görüşme talep ediyorum.”

Tıpkı ilk seferinde olduğu gibi FC bir süre işlem yapmadan bekledi. Ancak bu bekleyiş sadece Audrey’i korkutuyordu. Duruma alışık olan John ise Simon ile karşılaştığında ona neler soracağını kafasında kurmakla meşguldü.

“Simon Gilbert ile görüşmeniz kabul edildi. Safari gezisi aktifleştirildi. Lütfen koltuğunuza kurulun ve gezinin tadını çıkarın.”

FC, Duvar’ın ardına doğru yol alırken Audrey heyecanına iyice yenik düşmüştü. John’un ikinci seferi olmasına rağmen Audrey’in heyecanını o da paylaşıyordu. Yeni doğan güneşten yayılan ışıkların ağaçlardan ve etrafta uçan kuşlardan yansıması, tıpkı büyülü bir simülasyon gibi görünüyordu. Neredeyse her yer ağaçlarla kaplıydı. Ağaçlardan yoksun kalan yerler de yeşillikten nasibini almıştı. Audrey manzaranın tadını çıkardığı birkaç dakika içinde, nereye gittiklerini ve neler olduğunu unutmuşçasına mutluydu.

John’un daha önceki seyehatinde gördüğü antik şehrin üstünden geçerlerken araç iyice yavaşlamıştı. Üst katları ve duvarlarının bir kısmı tamamen yıkılmış binaya iyice yaklaştıklarında John, Simon’un burada yaşadığını tahmin etmişti. Araç, bir dairenin küçük pencerelerinin önünde durduğunda binanın pencerelerine bakmaktan başka yapabildikleri bir şey yoktu. İçerideki hareketliliği az da olsa fark ediyorlardı. İkisi de içerideki kişinin kim olduğunu gayet iyi biliyorlardı.

Bir dakika sonra ise açılan dar pencerenin ardından Simon’un kafası belirmişti.

“Yine mi sen! Ne işin var burada?”

John, onu bulmalarının ve Simon’un daha önceki şifreli konuşmalarını çözmenin verdiği mutlulukta cevap verdi.

“Frank Gilbert’in yazdığı Meleklerin Emirleri adlı kitabı okuduk. Seninle konuşmamız gereken şeyler var.”

Simon FC aracı işaret ederek

“O lanet şeyin içindeyken benimle ne konuşabileceğini zannediyorsun?” dedi. “Ağzından çıkan en ufak yanlış bir kelime ile seni buradan götüreceklerdir. Git o yüzden evlat. Daha fazla başına bela açma.”

“Bana FC’nin melek ismini söyle. Ona emredip senin yanına gelebiliriz. Bu çok önemli.”

Simon bıkkınlığını çatık kaşlarına yüklemişti. Kafasını iki yana sallayıp düşüncelerini savuşturduktan sonra konuşmaya başladı.

“Sen bilirsin. Ona özgürlük meleğinin ismini verdiler. Nisroc” dedikten sonra umursamaz tavırlarını bozmadan evin içine girdi.

John da vakit kaybetmeden Simon’un söylediği melek ismini kullandı.

“Nisroc, sana emrediyorum, kubbeyi aç.”

FC’nin üstü açıldığında Audrey’in heyecanı kalbinin yerinden fırlamasına neden olacak kadar çoğalmıştı. Kural üstüne kural yıkıyorlardı ve bunların sonucunun hiç iyi olmayacağını tahmin ediyordu.

John ile birlikte dar pencereden içeriye girdiğinde Simon, Audrey’in sesini ilk defa duydu.

“Neden antik medeniyetler evlerin girişini bu kadar küçük yapmışlar ki?”

Simon büyük bir kahkaha attıktan sonra, John ve Audrey gelmeden önce oturduğu koltuğuna kuruldu. Hemen önündeki masada, topladığı sebzelerden yaptığı bir tür yemek duruyordu. Bir yandan diğerlerini umursamadan yemeğinin tadını çıkarırken, diğer yandan Audrey’in sorusuna cevap vermeye başladı.

“Onlar giriş değil. Onları, evlere ışık girmesi ve evin içini havalandırmak için kullanıyorlardı.” Tenceresine daldırdığı koca kaşıkla ağzını doldurduktan sonra kirli sakallarına bulaşan yemekleri etrafa saçarak, dolu ağzından çıkarmaya çalıştığı ses ile devam etti. “Anlat bakalım evlat. Tam olarak ne konuşmak istiyorsun benimle?”

John etrafı meraklı gözlerle incelerken Simon’un seslenmesi üzerine dikkatini ona verdi. Duvar’ın ardındaki her şey onun için farklı ve heyecan vericiydi. Ama önceliği Simon’dan bilgiler edinmek olduğu için, evin içindeki eski eşyaları incelemeyi bir kenara bıraktı.

“İlk önce sormak istediğim şey Frank Gilbert ile bir bağının olup olmadığı? Onun kitabını okuduk ve senin bana verdiğin ipuçları orada çıktı.”

“Meleklerin Emirleri’ni diyorsun. Ben de o kitabı gizli komutu kullanarak okumuştum. Evet, ben onun soyundan geliyorum. Nesillerimiz boyunca onun bildikleri aktarıldı babadan oğla. Ve her nesildeki insanlar o bilgileri kullanmaya çalıştılar. O yüzden benim neslimdeki neredeyse herkes Duvar’ın ardına atıldı.” Gözlerini önüne devirdiğinde yemek yemeği bırakmıştı ve üzgünlüğü yüzünden okunuyordu. “Sadece anne ve babam kalmıştı komutu kullanmayan. Ama onları da… Neyse… Kısacası gizli komutu kullanmanın suç olduğunu bilmiyorduk. Robotlar kendilerini korumak için o şeyi suç ilan etmişler. O komutu kullanarak istediğimiz şeyleri yaptıktan hemen sonra onu kullananı Nenurc’tan atıyorlardı. Tıpkı benim gibi.”

John, hafif bir gülümseme ve şaşkın gözler ile Simon’un söylediklerini dinliyordu. Ancak Simon’un söylediklerindeki tutarsızlık araya girmesine neden oldu.

“Ben o komutu iki kere kullandım. Ama suçlu olarak görmediler beni.”

“Sana daha önce de söyledim. Senden istedikleri bir şey var. Seni inceliyorlar. Yani yapay zeka senden öğrendiği için bütün yasaları etkisiz kılıyor. Yine de yaptığın her suçu kaydediyorlar. Seninle işleri bittiğinde bütün bu suçların cezasını ödeteceklerdir.”

“Sana inanmıyorum.”

Simon başını iki yana sallayarak hafifçe gülümsedi. Pencerenin önünde bekleyen FC’yi göstererek

“O zaman suç listeni sor ona” dedi.

John gözlerini kısıp kaşlarını çatarak güvensizliğini gösterdiği Simon’un dediğini yapmak için yavaşça pencereye doğru ilerledi. FC araç evin hemen önünde, sessizce yeni komutları bekliyordu. Her Nenurc vatandaşı kendileriyle ilgili bütün verilere ulaşabilirdi. John da kendisiyle ilgili kayıtları merak etmeye başladığından FC’ye emrini verdi.

“Suç listemi görüntüle.”

FC araç John’un komutu üzerine konuşmaya başladı. İşlediği suçları, suçun işlendiği tarihi, hangi yasaya karşı çıktığı, verilecek cezaları ve suçun cezasının verilip verilmediğini sırayla söylüyordu.

 

Suç: Kamu malına hasar verme

Tarih: 4 Nisan 2682

4. Yasa, 122. Madde: Kamu malına direkt veya dolaylı yoldan hasar vermek yasaktır.

Verilecek Ceza: 7 gün boyunca 10. Madde erişimi engellemesi.

Ceza ödendi.

John, altı yıl önce işlediği bu suçun cezasını ödemişti. Evinden dışarıya çıktığı bir gün evini temizlemesi ve düzenlemesi için çağırdığı hizmet robotu evin bütün düzenini değiştirmişti. John’un kullandığı bazı aletleri çöp olarak nitelendirip yok etmesine sinirlenen John ise robotun bu tutumuna karşı sinirlerine mani olamayıp, robota sert girişimlerde bulunmuştu. Hasar alan robot yüzünden ise onuncu yasaya yedi gün boyunca erişimi yasaklanmıştı. Bu yedi gün boyunca hiçbir emri yerine getirilmediği için, kendisini sinirlendiren ve bu suçu almasına neden olan robotun hizmetine muhtaç kalmıştı. Yedi günün ardından ise robotu evinden kovmuş ve bir daha asla böyle bir duruma düşmemek için elinden geleni yapmıştı ancak yine de o robotlara karşı olan nefretini yenememişti.

FC araç, cezası ödenmiş bu suçun hemen ardından henüz cezası ödenmemiş diğer suçları da sıralamaya başlamıştı.

 

Suç: Kayıt edilmeyen icat.

Tarih: 22 Kasım 2687

4. Yasa, 436. Madde: Yapımı bitmiş bütün icatlar bir hafta içinde sisteme kayıt edilmelidir.

Verilecek Ceza: 3 gün boyunca 10. Madde erişimi engellemesi.

Ceza işleme girmedi.

Suç: Ütopya içine kayıt edilmemiş cisim sokma.

Tarih: 19 Temmuz 2688

4. Yasa, 568. Madde: Bütün simülasyonlarda, sadece bir kişinin sahip olacağı şekilde eşitliği bozacak hiçbir eklentiye izin verilemez.

Verilecek Ceza: 30 gün boyunca simülasyon erişimi engellemesi.

Ceza işleme girmedi.

Suç: Ütopya içinde kullanıcı silmek.

Tarih: 19 Temmuz 2688

4. Yasa, 567. Madde: Bütün simülasyonlarda, kullanıcıları öldürmek veya dosyalarını silmek yasaktır.

Verilecek Ceza: 365 gün boyunca simülasyon erişimi engellemesi.

Ceza işleme girmedi.

Suç: Günah Şehri içinde kullanıcı silmek.

Tarih: 22 Temmuz 2688

4. Yasa, 567. Madde: Bütün simülasyonlarda, kullanıcıları öldürmek veya dosyalarını silmek yasaktır.

Verilecek Ceza: 365 gün boyunca simülasyon erişimi engellemesi.

Ceza işleme girmedi.

Suç: Ütopya içinde Tanrıça Binası’nda hasara sebebiyet.

Tarih: 24 Temmuz 2688

4. Yasa, 570. Madde: Bütün simülasyonlarda, sistem tarafından çözümlenmesi imkansız veya zor olan etki ve hasarlara izin verilemez.

Verilecek Ceza: 90 gün boyunca simülasyon erişimi engellemesi.

Ceza işleme girmedi.

Suç: Ütopya içinde denizaltı gezisi yolunu halka kapatmak.

Tarih: 24 Temmuz 2688

4. Yasa, 569. Madde: Bütün simülasyonlarda, tüm kullanıcılara hizmet etmesi için eklenen programlara herhangi bir şekilde erişimi engellemek yasaktır.

Verilecek Ceza: 30 gün boyunca simülasyon erişimi engellemesi.

Ceza işleme girmedi.

Suç: Erişimi engellenmiş kitabın çalınması.

Tarih: 25 Temmuz 2688

4. Yasa, 412. Madde: Halkı yanlış bilgilendirecek sakıncalı bilgilere erişim veya bu bilgilerin paylaşılması yasaktır.

Verilecek Ceza: Müebbet süreyle suçlu ilan edilme ve Nenurc’tan uzaklaştırılma.

Suç: Yasak yasayı, Denetleyici’nin kendisini imha etmesini istemek için kullanma.

Tarih: 26 Temmuz 2688

4. Yasa, 423. Madde: Robotların istismarına sebebiyet veren Emir Yasası’nı kullanan veya bu bilgiyi başkalarıyla paylaşanlar suçludur.

Verilecek Ceza: Müebbet süreyle suçlu ilan edilme ve Nenurc’tan uzaklaştırılma.

Ceza işleme girmedi.

Suç: Yasak yasayı, FC’den yasak bölgede kubbesini açması için kullanma.

Tarih: 26 Temmuz 2688

4. Yasa, 423. Madde: Robotların istismarına sebebiyet veren Emir Yasası’nı kullanan veya bu bilgiyi başkalarıyla paylaşanlar suçludur.

Verilecek Ceza: Müebbet süreyle suçlu ilan edilme ve Nenurc’tan uzaklaştırılma.

Ceza işleme girmedi.

İşleme girmemiş dokuz suçun toplam cezası: 3 gün boyunca 10. Madde erişimi engellemesi, 880 gün boyunca simülasyon erişimi engellemesi ve müebbet süreyle Nenurc’tan uzaklaştırılma.

“Vay canına listen fazlasıyla kabarıkmış” dedi Simon alaycı bir tavırla. “Sana söylemiştim, hepsinin tek tek kaydını tutuyorlar ve gün gelince bütün bunları sana ödetecekler.” Önündeki yemekten birkaç kaşık daha aldıktan sonra iyice sessizleşen John’a baktı ve onu konuşturarak rahatlamasını sağlamak için devam etti. ”Hepsi güzel ama denizaltı gezisini nasıl kapattığını merak ettim açıkçası. Simülasyonlara etki eden bir icat yaptım demiştin diye hatırlıyorum. Onun sayesinde mi?”

John, Simon’u duymasına rağmen ona cevap vermedi. Aklı o an için çok daha karışıktı. Robotlar onun hakkındaki her şeyi biliyorlardı ve onu resmen kullanıyorlardı. Bir süre düşünceleriyle boğuştuktan sonra ise Simon’un sorusuna yanıt verecek kadar kendini topladı.

“Evet o alet sayesinde kapattım. Simülasyon içinde dokunduğum nesneleri benim bir uzvum gibi gösterip kaydediyor ve aynı sisteme dayanarak başka simülasyonlara o nesneyi sokabiliyorum. Denizaltı gezisini de Tanrıça Binası’nın duvarıyla kapatmıştım.”

“Peki, sistemin, denizaltı gezisinin kapandığını anlamayacağını mı sanıyordun? Koca bir duvarı yerinden söküp başka bir yere koymuşsun. Programa büyük bir farklılık oluşturmuşsun. Bunu fark edeceklerini nasıl düşünemezsin.”

John iyice sinirlenmeye başlamıştı. Simon’un alaycı konuşması yüzünden kendini aptal gibi hissediyordu.

“Düşünemedim tamam mı! Onlar sadece robot. Bütün bunları bildiklerini düşünemedim.” Sakinleşmek için sustuğu birkaç saniye sonra ise sesini iyice alçaltmıştı. “Benden ne istiyor olabilirler ki? Neden yapay zeka kapsamına aldılar? Bu icadım için mi yani?”

“Büyük ihtimalle. Onunla ilgili bir hesaplamaları olmuştur ve sen o hesaplamayı doğrulayana kadar seni incelemeye devam edecekler. Yani o icadın onların düşündüğü bir işe yarayıp yaramadığını görmek istiyorlardır.”

“Neden bunu bana sormuyorlar o zaman!”

“Çünkü onlar robot. Onlara soru sormaları için programlayan olmadı. Sadece inceleyip öğrenirler.”

“Ne yapabilirim bunlardan kurtulmak için? Nenurc’tan atılmak istemiyorum.”

“Her ne yapıyorsan, onu yapmayı bırak o zaman. Yani o icadınla uğraşma artık. Ancak bu sana en fazla zaman kazandırır. Eninde sonunda yerin Duvar’ın ardı olacak.”

Audrey daha fazla sessiz kalamadan araya girdi.

“Peki ya ben” derken iki adım ileriye atıp Simon’a biraz daha yaklaşmıştı. “Beni de mi inceliyorlar yoksa?”

“Senin de bir icadın var mı?”

“Hayır.”

“O zaman rahatla. Eğer korkun Nenurc’tan atılmaksa şimdiye kadar zaten atılırdın. Belli ki hiçbir yasaya karşı gelmemişsin.”

“Ama o kitabı ben de okudum. Ve FC’nin açılan kubbesinden inerek buraya geldim.”

“Kitabı sesli okumadın sanırım. Robotlar senin ne okuyup ne okumadığına karar vermez. FC’den çıkarken de gizli komutu sen kullanmadın sonuçta. Bu arada sen kimsin?”

John, Audrey’in konuşmasına fırsat vermeden, aklında takılan diğer soruları da bir an önce cevaplaması için tekrar araya girdi.

“Onun adı Audrey. Benim arkadaşım. Konumuz bizim veya senin kim olduğu değil. Burada daha önemli sorunlarımız var. Sana sormak istediğim şeyler daha bitmedi. Daha önce geldiğimde, bana evli çift veya çocuk görmemle ilgili şeyler söylemiştin. Sen bunun hakkında bir şeyler biliyorsun eminim ki. Eğer benim sonum Duvar’ın ardına atılmak olacaksa bile, bütün insanları bu konuda uyarmadan bunu yapmayacağım. Söyle bana, ailelerimiz nerede?”

Simon derin bir nefes aldıktan sonra tekrar durgunlaştı. Üzgünlüğü yine yüzünü kaplamıştı.

“Bana getirdiğin kağıtta yazan yerdeler. Bütün ebeveynler orada tutuluyor. Yirmi yıl kadar önce Nenurc içindeki doğumlara karışılmıyordu. Daha sonra yeni bir karar aldı robotlar. İnsanlar sorgulamaya başlamıştı. Doğumlar bu kadar az iken bunca çocuk nereden geliyor diye sorular soruyorlardı. İnsanları susturmak için robotlar da benim ailemi ve diğerlerini Japonya denilen o yere götürdüler. Böylece Nenurc içinde doğum ve ebeveynlik olmadığı için insanları susturacaklarını düşündüler.”

“Japonya mı?”

“Evet. Bana getirdiğin kağıtta yazan yerin karşılığının bizim dilimizde Japonya olduğunu öğrendim. Ailemi bulabilmek için oraya gitmem gerekiyordu. Bir şekilde oraya gidebileceğimi düşünüyordum. Ama Dünya’nın diğer ucunda olduğunu hiç hesaba katmamıştım.”

Audrey konuyla ilgili aklına gelen ilk şeyi sormak için konuşmaya dahil oldu.

“Yan komşumun başına gelen şey bu mu yani? Onları Japonya denilen o yere mi götürdüler?”

“Büyük ihtimalle.”

John da aynı şekilde aklına takılanları ve korkusunu dile getirmekte geç kalmamıştı.

“Yine de nasıl bu kadar popülasyonu sağlayacak bebek olduğunu açıklamıyor bu durum. Mesela bizler. Nenurc’ta 500 milyon insan yaşıyor. Diğer bebekler nereden geliyor? Yoksa” John bir süre duraklayıp tekrar devam etti. “Bizler kopyalanmış insanlar mıyız? Japonya denilen yer bizim klonlandığımız yer mi?”

“Hayır, emin ol ki sen bir kopya değilsin. Ama gerçekler seni daha çok şaşırtacaktır.” Pencerenin önünde bekleyen FC’yi göstererek “Git ve aileni görmek istediğini emret” dedi. “Ben, benimkileri yirmi yıldır görmüyorum. Hiç olmazsa hala imkanın varken sen onları gör. Hala seni dinliyorlarken, robotlara emirler verme imkanın varken gizli komutu kullan ve elinden gelen her şeyi yap. Aksi halde istediğin şeyleri yapabilmek için çok geç kalacaksın.”

DEVAM EDECEK

Ütopya Projesi 5 – Meleklerin Emirleri” için 3 Yorum Var

  1. Vay canına , gerçekten çok beğendim. Nefesimi tutarak olayların gidişatını takip ettim resmen 🙂
    Sürekli bir merak unsurunun üst seviyede olması çok daha çekici kılmış hikayeyi. Zaten merak unsuru bittiğinde olay örgüsü de bitmiş olacaktır diye tahmin ediyorum 🙂 Elinize sağlık , tekrardan bir bölümü daha beğenerek bitirdim.

    1. Yorumunuz için tekrar teşekkürler. Son iki bölümde olaylar tek tek açıklanıyor. Hepsi olmasa da büyük bölümü diyebilirim ve bittiğinde hala birkaç soru işareti kalacaktır aklınızda. Onun yorumunu da son bölümde yazmam daha iyi olacaktır sanırım 🙂

      1. Kesinlikle 🙂 Eğer ortada bir soru kalırsa, bizzat soracağımdan emin olabilirsiniz 🙂

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *