Herkes bir şekilde kendi Kafdağı’ndan kovulmuştu. Sorsan bırak tırmanmaya, dağa göz ucuyla bakmaya bile mecalleri yoktu. Kendi dağından kovulanların hüznü içlerine işlemiş, yazgılarına kalın harflerle yazılmış, itilmişliğin kara bulutları üstlerinde arsızca dolaşmıştı. İnsan bu, kederiyle beslenir, susuz kalır da matarasını gözyaşıyla doldurur denilse de bu insanların hali başkaydı. Mataraları yoktu. Kendileri suydu. Her ne kadar bilmiyor olsalar da varlıklarının sırlarına erememeleri dolayısıyla kimse de onları suçlamıyordu. Hatta sırra vakıf olamayışlarından hoşlananlar bile vardı. Özünü bilip onlara göstermeyen aynalar, dokunup can verdikleri kara toprak. Hepsi tek bir ağızdan sus pus olmuş onları kandırıyorlardı. Onlar Kafdağı’nın eteğindeki göllerdiler. Yedi perilerin bekçilik yaptığı, bir gece ansızın kuruyan göller. Kuruyan göller buhar olup uçmuş, yolda ters bir alem kuralına denk gelip ruh olmak gereğine bürünmüşlerdi. Bir zaman buharlaşıp dünyanın rezil ruhlarına dönüşmek zorunda kalan her beşer gibi, şaştılar. Ama şaşan şey gönülleri değildi. Neden burada olduklarına şaştılar. Yıllarca sebeplerin peşinden koştular. Karlar yağdı, yağmurlar boşandı, gökler gürledi. An oldu gök gürültüsünün dilini çözmeye çalıştılar. Sesi Kafdağı’na çarpmış da gelmişti, hissettiler. Ama bilemediler. Ruh hapishanesine girmiş her su damlası gibi fazlasıyla ağladılar.
Bir gün bu insanlardan teki başını göğe kaldırdı. En görkemli bulutu kendine binek seçti. Dağlar, yollar, yıllar aştı. Kafdağı’na yaklaştı. Eli bağrında yedi perileri çağırdı. Yedi periler cevap vermedi. Bu insan rüyalandı, çağladı, hırpalandı. Yedi periler oralı olmadı. Bu insan yalvardı, gürledi en sonunda vazgeçti. Ayrılığının sürgün olduğunu sezdi. İçine döndü. Kafdağı’na göz ucuyla bile bakamadığı vakitler küçüldü, küçüldü, küçüldü. Kafdağı gözlerinin önünde azaldı, azaldı, bitti. Küçülen vakitlere şehirler, sevgililer, duvarlar, dostlar eklendi. Ardına baktı, önüne baktı, göğe baktı binek yaptığı bulutu göremedi. Pişman oldu. “Kafdağı yol, yedi peri viran oldu. Sen ki beşersin, güvenmemek ne haddine onca çabana?” diye diye döndü sırtını gitti. Giderken ayaklarına sular değdi. Gönlü su olup yol açtı, dibine aktı. Hatırlayamadı. Su beline geldi. Anlayamadı. Kendini içti. İlk kez ıslandı dili, damağı. Kandı. Usul usul akmaya başladı. En son gözleri aktı. Aktıkça yenilendi. Kıvrıla kıvrıla Kafdağı’na vardı. Ezelden beri hazır olan yerine kuruldu. Yedi periler başına geldiler. Işık ışık tozlarından döktüler kıvrımlarına. Suyun şarkısını söylediler damlalarına. Yedi perinin üçüncüsü selam durdu, eğildi ve fısıldadı: “Olmadan yatağını bulamazsın. Yatağını aramadan olamazsın. Hoş geldin Kafdağı’nın yamacına… Şimdi çağlayanlara, coşkuyla!”
- Işıltılı Sular mı Bu? - 1 Temmuz 2023
- Karnıyarık - 1 Aralık 2022
- Dünya Senin Vatanın mı Yurdun mu? - 1 Nisan 2022
- Sakırtlak Han ki O Bir Beşerdir Şaşmaz - 1 Temmuz 2021
- Tanrıçamın Nefesi - 1 Şubat 2021
Kıssadan hisse edasıyla başlayan masalsı bir anlatım soyut bir düşleme evrilmiş. Tebrik ve saygılarımı sunarım.
Bu güzel yorum için çok teşekkür ederim. Bizden de saygılar, selamlar.
Merhabalar, hoş bir öykü çıkmış ortaya. Fazlasıyla masalsı. Kelimeler su gibi akıp gitti. Kaleminize ve hayal gücünüze sağlık.
Çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim.
Merhaba @merveriii
Öykünün atmosferini çok beğendim. Kısa ve öz olmuş anlatım. Hayal gücünü çok iyi yansıtmışsın. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.