Not: Serinin önceki bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.
Böylelikle adam isteksiz ve çaresiz bir şekilde merdivenlerin sonuna vardı. Kapının ardından dışarı kükürdümsü bir koku yayılmaktaydı. Ürkek bir halde kapıyı aralayarak içeriye göz gezdirdi. Ahşap zeminde yer yer kurumuş, pıhtılaşmış; yer yer de taze, kıpkırmızı kan lekeleriyle karşılaştı. Manzaraya kemik ve et parçaları da eşlik etmekteydi. Yarısı olmayan bir kuru kafa ile yan yana duran insan iç organlarını da görünce, adam aklını yitirecek gibi oldu. Zonklayan şakakları, hızlı hızlı soluk alışları dayanılmaz bir hal almıştı. Alnından boşalan terin gözlerine nüfuz ederek yakmasını engelleyecek kadar kalın bir kaş yoktu. Sonra o berbat ciyaklama seslerini duydu. Kafasını yerden biraz kaldırma cesaretini topladığında daha önce görenlerin de tarif ettiği o dev yılanla karşı karşıya geldi. En sonunda, ne olacaksa olsun artık rahatlığıyla tamamen başını kaldırarak tüm manzaraya şahit oldu. Çıyan bedenini andıran ve parçalanmış duvara monte olmuş dev bir gövde, her biri dev bir yılandan ibaret ahtapotunkine benzer hörgüçler, girift bir şekilde iç içe geçmiş ve bir filinki kadar büyük dişler, boğa-insan ve sırtlan yüzü benzeri bir kafa, bir tarantulanınki kadar tüylü vücuduyla orada kocaman bir yaratık dikilmiş ciyaklama ve hırlama arası sesler çıkarıyordu. Dev yılanlardan oluşan altı hörgücüne, ihtişamlı bir şekilde kıvrıla kıvrıla yükselen kırmızı beyaz boynuzlarından sarkan küçük yılanlar da eşlik ediyordu. Ağzındaki o koca, kıvrımlı ve sivri dişlerin aynısı yılanlarda da mevcuttu. Sanki parçalanmış duvara yapışmış gibi duran gövdesi, başka boyuttan buralara gelmiş de el ve ayak niyetiyle kullandığı yılanlarıyla ileri atılarak duvardan kurtulmaya çalışıyordu. Ya da belki de geldiği boyuttan… Adamın gördüğü şeylerin ürkütücülüğü gittikçe artmasına rağmen biraz daha sakinleşmişti. Belli ki zeminde bulunan ceset parçalarının sorumlusu bu tuhaf yaratıktı. Yılan uzuvlarından biri yerdeki et parçasını alarak yarısını kendi ağzına soktu, yarısını da yaratığın başındaki ağzına götürdü. O korkunç dişleriyle eti çiğnerken tam kapanmayan ağzından dışarı parçalar saçılıyordu. Sonra gövdesinin ortasındaki bir yarıktan yediği etlerin bir kısmı duvara ve camlara pelte halinde fışkırarak her yeri kırmızıya boyadı. Yaratık sanki beslenme ihtiyacını gidermek için bünyesine uygun olmayan şeyler yemeye çalışan birisi gibiydi. Bir şekilde bedeni insan etini tam olarak hazmedemiyordu. Ya da o kadar çok beslenmişti ki, aç gözlü bünyesi artık daha fazlasını kaldıramıyordu.
Tüm o dehşetin içinde dahi adamın aklından yaratığın buraya ait olmayışının belirgin izlerini taşıdığı geçti. Anlaşılır bir durum olarak, varlığın ortama adaptasyon sorunu vardı. Toprak solucanlarının, çıyanların kaynaşmasından, birleşmesinden peyda olduğu izlenimi veren bu yaratığın çöl ikliminde yaşayabileceğini düşündü.
- Küllerinden Doğan - 1 Kasım 2021
- Et Hırsızları - 1 Ekim 2021
- İblis Kaşif - 1 Eylül 2021
- Solucanımsı - 1 Ağustos 2021
- Bin İkinci Gece - 1 Temmuz 2021
Selam Haluk,
Tasvir şaheseri öykü, bir bütünün tadımlık versiyonu olduğu için başka bir yorum biraz zorlama olabilir.
Temayla birleşince Dune’u, yarısının başka bir boyutta olması ile İlahi Komedya’yı anımsattı.
Eline sağlık.
Merhaba Murat,
Öyküyü şımartmışsın güzel yorumunla.
Sonraki temalarda da bu seriye devam edeceğim.
Okuyup yorumladığın için teşekkür ederim.