Öykü

Bir Kış Gecesi

Köye kurt adamlar musallat olmuştu. Her gece yaşanan baskınlardan illallah eden Anamur Abanoz yaylası köylüleri defalarca jandarmadan yardım istemişlerdi. Her seferinde devriye birliklerini gönderen Mersin Jandarma Komutanı Hikmet Görkemli, devriyelerinden ikişer üçer adamın harekât başına kaybolup ormanda paramparça bulunması üzerine bunun kendisini aşan bir durum olduğunu anlayıp üst mercilere konunun aciliyetini iletmişti. Savunma bakanlığı tarafından acil ve çok gizli bir operasyon örgütlenmişti.

Geceyi aydınlatıp karanlığı yaracak bu milli operasyona Zümrüdüanka Kuşu Operasyonu adı verilmişti. Anadolu’nun güneyine musallat olan bu kötülüğü durdurup yaşamı yeniden küllerinden doğuracaktı. Basından düşmanın içeriği özellikle saklanıyordu.

Geceleri köyde tüm ışıklar açıktı ve uyuyabilen kimse yoktu. Mersin il garnizon komutanlığından takviye kuvvetlerle birlikte emniyet güçlerinin ortak operasyonu soğuk ocak ayının ortasında nihayet başlamıştı.

Çok geçmeden uzaklardan, karanlık korulukların ardından insanın içini ürküten ulumalar yükselmeye başlamıştı. Operasyon başlamış, ilk çatışma sesleri gecenin ürkütücü çığlıklarına karışmıştı. Kurt adamların kıllı devasa kaslı korkunç güçleri ve çeviklikleri karşısında operasyon timinin otomatik silahlı ateş güçleri başta etkili bir savunma gibi görünse de; her gölgeden, her kayadan, her çalıdan ani pusularla çıkıp küçük insanların üzerine kapanan kurt adamlar kısa sürede üstünlüğü ele geçirmişti.

Mutant yaratıkların çıktığı inlerin olduğu kayalık korulardan aşağı bayırlara insan kanı nehirleri akmaya başlamıştı. Gece ilerledikçe Hikmet Görkemli’nin alnından akan terler çoğalıyordu. Telsizden hiçbir tim komutanına ulaşamıyor, çağrılarına aldığı karşılıklar hep boğuk çığlıklardan ve hırıltılardan ibaret oluyordu.

Gece yarısını geçtikten sonra bizzat çatışmaya dahil olmaktan başka seçeneği olmadığını gördü ve G3 piyade tüfeğini sırtlanarak personel aracına bindirip şoföre ormana doğru sürdürttü. Ya bu yenilgiyle o da rezil olup belki de sorgulanacaktı ya da askerleriyle ölüp en azından onursuzluğun lekesinden kurtulacaktı. Orman kanunları halen geçerliydi. Evrimsel sürecin bitmek bilmeyen krallığının izlerini, kan nehirleriyle kayganlaşıp kızıl çamura saplanan personel taşıyıcıdan indiğinde gördü. Her yerde kafa kol parçaları ve içi dışına çıkarılmış bağırsaklar sinir bozucu birer bitki örtüsü gibi toprağa yayılmıştı.

Şoförü çatışma deneyimi olmayan bir astsubaydı. Yine de yiğit ve atılgandı. Karşılarına çıkan devasa kıllı 2,5 metre boyundaki kurt adama mermilerini boşaltmıştı. Kurt adam aldığı yaralara rağmen vahşi bir kuvvetle uludu ve dolunayın gücüyle durmadan tekrar saldırıya kalktı. Astsubayı kafasından yakalayan dişleri vahşi bir yırtıcılıkla tek hamlede kafayı gövdeden ayırarak ağzında çiğnemeye başladı. Çivi gibi keskin dişleri kafatasını kırarken dili de ölen askerin boynundaki açıkta kalan atardamardan fışkıran kanları yalayarak ziyafetini çekti.

Aldığı onca yıllık komando eğitimlerine rağmen Hikmet Komutan bir dakikalığına sanki ilk kez çatışmaya girmiş gibi donakalmış ve hiçbir şey yapamamıştı.

Neden sonra hızlı ziyafetini bitirip nispeten ağırlaşan yaratığı; yeni avı kendisi için üzerine saldırmaya hazırlandığı sırada alnının ortasına ardı ardına 7.62 mmlik mermileri göndererek durdurabilmişti. Beyni delinerek toprağa akan yaratığın pis kokusu dayanılacak gibi değildi. Hemen uzaklaşarak avın içine daldı.

Dakikalar içinde askerlerinin çığlıkları bile duyulmaz olmuştu. Artık savaşı kaybettiğini biliyordu. İç kısımlara ilerledikçe polis özel harekatçıların da dehşet içinde açılmış gözleri ve yarı yarıya yenmiş yüzleriyle zeminde yattığı derinliklere geldi.

Yapayalnız kalmıştı. Etrafını sardıklarını hissediyordu. Kokuları her yerdeydi. Avlarının çevresinde salyaları saçarak dönüyorlardı. Sonra bir bir karanlık çalıların ardından çıkarak komutanın üzerine atıldılar. Hikmet hedefsizce rastgele her yönüne mermileri sıktı. Kurtulmasının imkânı yoktu.

Dört bir yanından tendon ara, organlarına ve etlerine ayrışırken hissettiği tarifsiz acıyla çığlık bile atamadan bayıldı. Saniyeler içinde kalbi atmayı durmuş ve yaratıkların ziyafet sofrasının son lokması olmuştu. Gök zindan gibi karanlık ve cehennem gibi kızıl damarlara bölünen vizyonlarla dolmuştu. Dolunay en tepede, anormal bir büyüklükteydi.

Gecenin zifirinden av merkezine doğru siyahlara bürünmüş zarif bir kadın figürü yürüdü. Onu gören kurt adamlar saygıyla eğilerek yanında itaatkâr şekilde durdular. Dalgalanan kara saçları, gözbebeksiz beyaz parıltılarla yanan göz çukurları ve alnında ateşten bir hilal ay figürü vardı. Antiklerin gece, karanlık, ay ve delilik tanrıçası Hekate, sayısız uzunluktaki binyıllar öncesinden gelip yeniden Anadolu’ya inmişti.

Kollarını havaya kaldırarak büyüleyici bir sesle konuşmaya başladı.

“Gelin bana askerlerim! Bu gece antik inançlarımızın yeniden doğuş vakti. Küllerimizden doğuyoruz yeniden. Kirli insanoğlu ve onların sahte putlarını, pis varlıklarını yeryüzünden silip doğayı onun gerçek sahiplerine teslim etmek için. Bizim için! Onlar yalancı idolleriyle yeryüzünü talan edip kan döktüler. Şimdi doğanın, Ay’ın intikamı bizimle. Bu avlarımızın kanı bize Abyss’in ruhunu teslim etsin!”

Gözlerini kanlar içinde organları yerde serili olan komutana dikerek bilinmeyen dilde kuvvetli titreşimlere sahip tılsımlı sözcükleri haykırdı ve bağırdı.

“Uyan, sana yeniden dirilmeni emrediyorum aciz insanoğlu, benim ve canavarlarımın askeri olacaksın! Uyan ki sadece bedeninle değil, ruhunla da beslensin kurtlarım. Tanrıların gücü, Abyss’in ateşi bizimle olsun!”

Hikmet’ten kalan organ parçaları mide bulandıran vıcık vıcık seslerle bir araya gelerek yeniden dirilen korkunç bir zombinin suretinde çalışmaya başladı. Asitle besleniyor ve dışkı yiyordu. Sakatat açlığı bitmeyen bir zombi olarak dirilmiş ve tüm bilincini yitirmiş halde efendileri Hekate ve kurt adamlarının açlığını doyurmak üzere yedikçe yeniden var olan organları vardı. Antik Prometheus’un işkencesini yeniden sefil bir Anadolu diyarında onurlandırmıştı.

Sonsuz besin kaynakları ve kızgın açlıklarıyla Pagan cehennemi yeniden dirilmişti. Hekate ve kurt adamları, kanlı dolunayın eşliğinde önce tüm Anadolu’yu, ardından Asya ve kalan her yeri işgal etmek üzere yeni avlarına doğru yola çıkmıştı.

Can Çelikel

12.03.1992 Alanya doğumluyum. Kimya mühendisliği mezunuyum. İzmir’de yaşıyorum.