Man with a Mission – My Hero
“Edebî hayaller dışında başka hayallere inanmam ben. Olmayanın oldurulduğu tek yer edebiyattır.” Vatanuki sözlerinin ciddiyetini anlamasını istermiş gibi, muhatabının gözlerinden gözlerini hiç ayırmıyordu. “Dünya kurtarılamadı. Bu şartlarda da kurtarılamayacak. Biz hâlâ kudretli geçmişimizin hayalini kuruyoruz. Bak!“ Uçurumun kenarında bağdaş kurmuş, kendilerini sonsuzluğa katmaya çalışan rüzgârın misafirliğinde içlerini döküyorlardı. Vatanuki yerden orta boylu bir taş aldı. “Bu bizim eli-yüzü düzgün geçmişimiz.” Cümlesinin anlaşılmasını bekliyor gibi bir süre durakladı. Sonra bir hışımla taşı uçurumdan aşağı fırlattı. “Bu da bizim hüzünlü düşüşümüz. Her saniye bizden uzaklaşıyor. İnsan olmamızdan kaynaklı sınırlılığımızla da peşinden atlayıp durdurma imkânımız yok. Biz tam burada, hayal dünyamızda halen geçmişin başarılarını sahiplenerek zirvede olduğumuzu iddia ediyoruz. Bu işte bir yanlışlık var. Gerçekliğimizle tarihsi varlığımızı artık birleştirmeli, eşleştirmeliyiz. Düşüşteyiz, Yuğko. Bunu kabullenme vakti geldi.” Vatanuki elini arkadaşının omzuna koydu. Üşümekten morarmaya yüz tutmuş çehreleriyle karşılarındaki yıkık, dökük, dağılmış, parçalanmış, yerle bir olmuş şehirlerine, ömrünü tamamlamasına az kalmış dünyaya baktılar.
“Sonlarda sandığın gibi asil bir yan yok, Vatanuki.” Yuğko ciddi gözlerle, deneyimli ve yorgun gözlerle bakıyordu. Bir Vatanuki’ye, bir uçuruma… Dudaklarını büzdü. Derin bir nefes verdi. Gerginliğini dağıtmak ister gibi alt dudağını istemsizce ısırdı. “Kendince bir anlam yüklemek, kalıcı bir mesaj vermek istiyor olabilirsin. Anlıyorum. Bu düşüşü, bu yenilgiyi gördükçe bizlerin de aklından benzer düşünceler geçiyor ama taze başlangıçlara vesile olan kötü anlara ne oldu, Vatanuki? Yapmayı düşündüğün şeyin, ne ile sonuçlanacağının farkında mısın?” Sol elinin altındaki minik taşları da uçuruma postaladı. “Evet, düşenlerin, yitenlerin hepsi dipte kalacaklar. Hatta yukarıdakiler için hep yok olacaklar ama bu hiç var olmadıkları anlamına gelmiyor ki. Bu kalıcılaşan kötü manzara canını sıkıyor ve bir kez düşeyim, tam düşeyim diyorsun. Vazgeçeyim diyorsun. Bırakayım. Bütün kalbimle anlıyorum seni. Ancak, dünyada yaşayan insanların kaldığı son topraklar da olsak, senin liderliğinde halen yeniden başlayabiliriz, Vatanuki.” Yuğko uyuşan ayaklarını rahatlatmak için bağdaşını bozup ayağa kalkarak ufak bir alanda turlamaya başladı. Küçük adımlarla gidip geliyor, sessizce düşünüyordu. Soğuğu daha yakından hissetmiş gibi kabanının yakalarını iyice kaldırdı. Oturduğu yerde hiç istifini bozmayan Vatanuki’ye baktı. Artık içinde tutamayacaktı: “Kolaya kaçıp intihar etmen ne seni kurtarır ne bizi. Yol göstericiliğini bekleyen bunca insanı yok oluşlarına terk etmeyi, geride sahipsiz bırakmayı kendine yedirebiliyor musun? Atalarımız gibi vazgeçerek özgürleşemezsin, Vatanuki. Genlerimize işlemiş anlam bırakma takıntımızdan kurtulmamız gerek. Geride böyle anlam bırakılamaz ki. Lütfen. Zaman başka zaman, koşullar başka koşul şimdi. Aradan geçen binlerce yıl insanlığa hiçbir şey katmamış gibi hareket edemezsin.”
Vatanuki hışımla ayağa kalktı. “Evet, yenilgiler kattı, mahvoluşlar kattı, utanmazlıklar kattı. Şantavların gelişini küçümsedik. Aynı hataları tekrar tekrar yapmakta üstümüze yok. Koca dünyada ülkelerin teker teker düşüşüne ses etmedik. İnsanlığın yıkılışına… Sıradan bir yok oluş öyküsü gibi geldi bize bütün olanlar. Efsaneler yenileniyordu. İnsanlık bunu hep yaşamıştı. Tarih bunu milyonlarca kez yazmıştı, değil mi? Kala kala bir avuç toprak ve biz kaldık işte… Bütün asaletimizle üstümüzde esecek son kutsal rüzgârı bekliyoruz.” Gözleri boşluğa daldı. Aklındaki sonu zihinde yaşıyor gibiydi Vatanuki. “Dün gelen mesaj çok açık, Yuğko. Liderliğin gerektirdikleri de… Seçilmiş bir lider olarak karar vermem gerekiyor. Bu gece sabaha kavuşmadan…” Yuğko gibi o da minicik zirvede turlamaya başladı.
Hayırsever bir yemciye denk gelmiş aç güvercinler gibi bir ileri bir geri dolaşmaya devam etti dünyanın kaderini elinde tutan iki insan. Hava yavaştan kararıyordu. Soğuğun her yeri sarmasına dakikalar kalmıştı. Belki de son sabaha da saatler…
“Şantavların gezer-gezegeni dünyaya çok yaklaştı. Teslim olsak da olmasak da yarın temizliğe başlayacaklar.” Yuğko’nun karşısına dikildi Vatanuki. “Daha kötü ne olabilir ki?!”
“Teslim olursak neslimiz sürebilir. Hiçbir şeyin garantisi yok ama yaşamın devam etmesi gerekmiyor mu, Vatanuki? Ne oldu hayatta kalma içgüdümüze?”
“Ben özgür ölmek istiyorum, Yuğko. Sefillik içinde de olsa özgürüz, diri veya ölü hep özgür kalalım diyorum. Hem insanın kendini yaşamın tek sahibi kabul etmesi sence de biraz komik değil mi? İstilalarını başarıyla tamamlayacak gibi duran Şantavlıları canlıdan, yaşayanlardan saymıyor musun?” Sıkılgan bir tebessüm ile Yuğko’ya yaklaştı. “Belki de artık onların yaşamı taçlandırması gerekiyordur? Biyolojik gelişimin temelinde de güçsüzlerin güçlülere sahneyi bırakması gerekmiyor muydu?”
“Bizi yenemediler halen ama!” Yuğko bağırdı. “Henüz bizi yenecek kadar güçlü değiller. Son saatlerimiz de olsa denklem henüz eşitlenmedi. Belki de yeni bir değişkene ihtiyacımız vardır? Sakladığımız melezleri ortaya çıkarsak? Beraber de sürdürebiliriz yaşamı, Vatanuki. İllâ birimizin ortadan kaybolması gerekmiyor, değil mi?”
“Melezler mutantlardan farksız. Ne bizden ne de onlardanlar. İnsanüstülükleri yaygınlaşırsa Şantavlar ile bizler arasında biyo-dengeyi sağlamayı bırak, zamanla Şantavlaşan insansılara yol açabilirler ancak. Güçsüzler güçlüler gelince göçüyor. Başka yoku yok, Yuğko. Eski günlere dönemeyeceğiz. Kabullenmeliyiz artık.”
“Ne yapalım o zaman?” Vatanuki’nin yanında duraklayıp koluna girdi Yuğko. “Bu uçurumdan atlayarak sorumluluktan kurtulamazsın, Vatanuki. O kadar da kolay değil. Liderliği kabul ederken, işlerin bu raddeye geleceğini düşünmeliydin. Yardımcın olarak bırakmam seni. Dünyadaki son kalan insanlar olarak böyle korkakça bir ölüm bizlere yakışmaz. Aklını topla, Vatanuki. Ne yapacağımızı düşün. Melezler konusunda haklı gibisin. Ancak elimizde de fazla seçenek de yok. Çaresizlik insanları vahşete sürükler ama lütfen, başka bir seçeneğimiz olmadığından savaşarak onların tabirlerince ‘temizlenelim’. Tek başına intihar etmek bize yakışmaz. Hem atalarımız gibi uzay gemilerimize atlayıp davetsiz misafirlerimize ölüm dalışı yaparak kutsal rüzgârların onlara doğru esmelerini de sağlayamayız. O kadar gemimiz yok ki…” Çaresizlikten ne yapacağını bilmiyordu Yuğko. “Gemimiz yok, iradeli insanlarımız eksik…”
“Gemilerle yapılan ölüm dalışını hiç düşünmedim. Parça parça bir hasar, iki katledişle kalıcı bir mesaj bırakılmaz. Atalarımız iyi veya kötü canlarından vazgeçerek bir anlam bıraktılar. Son kararlarıydı. İçtendiler. Yok edemediler ama hasar bıraktılar. Koca bir hasar. Pisi pisine böcekler gibi ölmek yakışmaz bize, insanlara. İnsanlık bugün onurlu bir şekilde tarihten çekilecek, Yuğko. İşimizi şansa bırakamayız. Hepimiz adına vazgeçerek özgürleşmeyi öneriyorum.”
“Anlamadım. Anlayamıyorum. Neyden vazgeçeceğiz? Nasıl?”
“Onlarınki gibi gezer-gezegen değil belki dünya ama kısa mesafeli de olsa onu hareket ettirebiliyoruz, değil mi?”
“Yoksa?”
“Evet, aynen düşündüğün gibi.”
“Melezler dedim ama… Çocuklar… Belki bazılarının şansları olurdu, Vatanuki.”
“Atalarımızın da dediği gibi,” Vatanuki, sağ göz retinasından eriştiği komuta merkezinde, liderlik yetkisini kullanarak Şantavların gezer-gezegenlerinin koordinatlarını varış yeri olarak seçti ve hızı sona ayarladı. “Baharda kiraz çiçekleri gibi düşelim, tertemiz ve ışıltılar içinde…”
- Al Köpüklü Yağma - 1 Nisan 2020
- Pasaklı - 15 Kasım 2018
- Acele Kısırlaştırma - 15 Şubat 2018
- Aslında Vazgeçerek Bırakılmalı Anlam - 15 Aralık 2017
- Ve Baharlar Aşkına - 15 Eylül 2017
Merhaba,
Güzel ve anlamlı bir öyküydü. Dünyanın sonuyla ilgili kurguları severim, bu öyküde de Vatanuki karakterinin cümleleriyle o ‘kaçınılmaz son’a gidişi yerinde bir karar; Yuğko karakterinin hâlâ çabalamasını ise takdire şayan ama fazla duygusal buldum. Tabii bu sadece karakterlere dayalı yorumum. Vatanuki temaya yaraşır bir kamikaze olmuş.
Kaleminize kuvvet.
Merhabalar,
Yuğko’da basit bir intihardan, dünyanın büyük bir uçak olarak kamikazeleştirilmesine geçişteki şaşkınlıktan kaynaklı kadın duygusallığını vermeye çalışmıştım ama isimler Japonca olunca cinsiyetten kaynaklı anaç bakışı bir-iki-üç cümleyle ayrıntılandırmalıymışım sanırım, sayenizde fark ettim. 🙂 Az betimlemeli, az bir varmış-bir yokmuşlu, az her şeyden haberdar yazar müdahaleciliğiyle olayın ortasında başlayıp coşkun/hisli konuşmalar eşliğinde çözülen öyküler yazmak istiyorum. Bunun için de çok çalışmam lazım, çok. 🙂
Merhabalar.
Öykünüzü birkaç kez okudum. Öncekilere nazaran farklıydı bu öykünüz. Sanırım daha gerçekçi ve daha sade yazılmış olmasından kaynaklı.
”Az betimlemeli, az bir varmış-bir yokmuşlu, az her şeyden haberdar yazar müdahaleciliğiyle olayın ortasında başlayıp coşkun/hisli konuşmalar eşliğinde çözülen öyküler yazmak istiyorum.” Siz bunu söylemeden evvel öyküye giriş aşamasında okuyucu olaya ve mekana biraz ısıtılsa güzel olabilir diyecektim ama bilerek yapmışsınız. Uygulamaya çalıştığınız şey zor ama lezzetli de. Yukarıdaki öykü için benim açımdan sıkıntılı duran şey her iki karaktere de ayrı ayrı değinilmiş olması sanırım. Öyküyü sadece Yuğko’nun gözünden anlatsaydınız tanrısal bakıştan uzaklaşabilir ve bilinmeyen ögesini daha da öne çıkarabilirdiniz belki, bilemiyorum. Bu yine sizin kararınız, belki de geliştirmeye çalıştığınız şey çoklu karakter odaklıdır.
Öykü akıcı, güzel yazılmış, neredeyse sadece diyaloglardan oluşmasına rağmen okuyucuyu yormadan finale kadar götürüyor. Bence yapmak istediğiniz şeye çok uzak değilsiniz.
Öykünün üzerine kurulduğu temel ve final çok güzeldi. Kamikaze olarak dünyayı kullanmak fikri bile insanı heyecanlandırıyor.
Seçkiye daha sık katılmanızı umarak ellerinize sağlık diyorum. Kendinize iyi bakın.
Merhabalar,
Tavsiyeler için çok teşekkürler. Bende genelde ilk olarak öykülerin sonu aklıma geliyor ve yazarken öncesini doldurma kısmı çoklukla umduğum gibi gitmiyor. 🙂 Onun için öyküyü yazsam da, gönderme kısmını es geçtim çoğu temada. 🙂 Yeti temasında bir aksilik olmazsa, bahsettiğiniz gibi tek bir karakterin gözünden anlatmayı deneyeceğim. 🙂 Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle.