Öykü

Cernunnos’un Havarileri

Antik zombiler yurdu Antaloia’nın yönetici konsey şehri Anikra’nın halkı, yönetici despotun tiranlığından bezmişti. Ağır vergilerle cebini doldurup sokaklarda sefaletten dökülen halkını zombi mafyalarına yediren Melhios Gökieços, yıllardır sömürdüğü kraliyet tahtına bir türlü doyamamıştı ve sürekli daha fazlasını istiyordu. Altın kaplamalı tuvalet kapakları ve çikolata şelaleleriyle kendi hareminde günlerini gün ediyordu.

Şehrin antik sütunlarının önüne, sefalet içindeki halk ile alay edercesine mitolojik yaratıkların taştan heykellerini diktirmiş ve onun önünde poz vererek Atinalı ressamlara kendini çizdiriyordu.

Günler birbirini kovalayıp halk iyice çökerken içlerinden bir milli kahraman yükseliyordu. Orta halli bir pazarcı baba ve nakış işlemeci annenin oğlu olan Mahsurn Vayşa, bileğinin kıvırdığı kara kılıcıyla sokak dövüşlerinde kendini çoktan kanıtlamıştı. Çelimsiz bir vücudu olsa da güçlü hitabeti ve çevik kılıcıyla kısa sürede Örgülü Keçiler mahallesinde hızlı bir örgütlenmeyi kurmuştu.

Zombiler yurdu Antaloia’nın halkının büyük bölümü beyni yerine kurtlu Hades solucanları gezen yaratıklar olsa halen aralarından bireyselliği kıyısından yakalayabilen insanlar da çıkabiliyordu. Örgülü Keçilerin uzun ve gri yokuşundan aşağıya, zombilerin yoğunlukta yaşadığı, Melhios’a ölümüne bağlı hayvani güruhun üzerine Atina’nın çivili tekerini yürüterek isyanlarına başladılar. Jant kısmından yan taraflara sivri ve ucu fare zehirli olan dev bir tekerleği yokuş aşağı yürüterek zombi topluluğunun tam üstüne yuvarladılar. Kafalar gözler ve değersiz beyin parçaları sokaklara saçılmıştı. Böğürtülerin eşliğinde ortak malları gözü dönmüş parazitler gibi yiyen zombilerin sakatatları kargalar için iyi bir ziyafet olmuştu.

Durumu öğrenen idiot tiran Melhios, çirkin alelade bıyıklarını titreterek bağırmış ve tüm lejyoner kuvvetlerine durumu kontrol altına alıp şehir eşkıyalarının ibretlik biçimde cezalandırılmalarını istemişti. Ona muhalefet eden herkes olsa olsa bir eşkıya, bir soyguncu, vandal ve terörist olabilirdi. Başka hiçbir ihtimal yoktu ve bu eşkıyaların bulunduğu yerde tez kellesi uçurulmalıydı.

Yerel polis grubu Edile lejyonları capsicum pubescens bitkisinin özlerinden yapılan açılı öksürtücü cam şişedeki iksirleri kalabalığa fırlatarak yasadışı örgütlenen Mahsurn’un adamlarını dağıtmaya çalıştı. Ancak Mahsurn’un dahiyane bir planı vardı. Öfkeli adamlarına belli bir strateji gereği dağılmaları komutunu verdi. Kısa sürede korkup fareler gibi kaçışan yeni nesil Diyojen hippilerinin üzerinde yozlaşmış eski güç algısını bir kez daha tatmin ettiği yanılgısına tapınan iktidar temsili Melhios altın kaplamalı görgüsüz koltuğundan gülümsedi ve çikolatalı şekerlemesini yemeye devam etti.

Aldatıcı zafer illüzyonundan yararlanarak ara sokaklara sıvışan ekip, bir kanalizasyon kapağından içeri girerek lağım kokuları ve sıçanlar eşliğinde su yollarından ilerledi. Dehlizlerin körlemesine birbirine girdiği karmaşık bir labirentin ortasında buluştular. Mahsurn, önlerinde beliren devasa Boynuzlu Tanrıça heykeline hayranlıkla bakarken diğerleri şaşkınlıkla çığlıklar atmıştı.

“İşte bu varlık, yoldaşlarım, bizim yol göstericimiz, Dişi Cernnunos!”

Paganizmin boynuzlu tanrıçasının semavi Site bürokratlarına karşı örgütlediği yer altı direnişinin merkez mabedini bulmuşlar ve oracıkta kurmuşlardı. Bu eski tanrıçaya adaklar adayıp etrafında seks partileri düzenleyerek kendilerinden geçiyorlar, dünya dışı isyancı ruhlarla etkileşime giriyorlardı. Haftalar birbirini kovalayıp psikolojik tuhaf değişimlerle direnişçilerin beyinleri iyice evrim geçirdikten sonra büyük plan için zaman gelmişti.

Kanalizasyon atıklarının toplandığı büyük tanklara, yer altından kazdıkları orta çağ gnostiklerinin çürüyen kemiklerinden dev motorlar yaptılar. Kabloları elektrikçileri soyarak, enerjiyi de Altındağ barajına kaçak yüksek basınç dayanımlı hatlar çekerek aldılar. Bunun için baraj personellerini korkutma ve şantaj yoluyla satın almışlardı.

Bu pompalar yüksek basınçla gelen pisliği yukarı jetleme püskürtmesi mantığıyla çalışıyordu. Toplanan pislikle pompanın basıncıyla çıkış hattındaki Orifismetrenin deliğinden kat kat arttırımış basınçla pisliği sıçana geri yollamak üzere tasarlanmıştı.

13. dolunayın lunar deliliğinde titanları saldılar. Pompaları çalıştırdılar ve tiranların lideri Melhios’a lanetler okuyarak kara büyüler eşliğinde tersine pislik pompalama savaşını başlattılar. Kanalizasyon hatları boyunca saraya gidip tiranın popo deliğini bulan kutsanmış mikro çiplerin yardımıyla GPS ekranından uygun hattı yakaladılar. Basıncı, Anikra’nın dış kesimlerinden kilometrelerce uzunlukta bir yol boyunca tersine döndürerek tüm lağım akışını gerisin geri yukarı taşıdılar.

O gün altınlar içindeki saraydan yüksek çığlıklarla kesif kokulu bir lağım patlaması sesi duyuldu. Yozlaşmış paraya tapar bürokratlardan tut bizatihi pis bir coconut bıyıklı Melhios’a kadar tüm pisliklerin çıkardıkları artıkları popo deliklerinden içeri vakumlanmış bir mızrak gibi girerek ağızlarından çıkmıştı.

Geçtiği iç organ yollarındaki dokular zedelenmiş, homeostatik dengeyi darmadağın etmiş, kılcal damarları yırtmış, miyelin kasları birbirinden ayırmış ve beynin serebral yarı küresinde delikler açmıştı. Tiranın ölümü, abzürd güç isteği ve kaba varoluş biçimi kadar komik olmuştu. Son anları bir o kadar acı vericiydi. Önce tiranın tahtına teşebbüs etmek isteyen ordu subaylarından şüphe eden korkak bürokratlar hemen Edile Leyjonlarına haber salmışlardı ancak saldırının kaynağının dışarıdan olmadığını anladıklarında küçük zihinlerinde korkuyla baş başa kalmışlardı.

Olayı araştırmak için yer altına özel ekiplerle girdikleri sırada onları bekleyen Cernunnosun seçilmişi Mahsurn Vayşa ve havarilerinin pususuyla karşılaşmışlardı. Yılların öfkesiyle onu bekliyorlardı. Baskı ve köleliğin doğurduğu canavarlar olarak pagan savaşçıları mızraklar, lanetli büyü asaları ve zehirli oklar ile mekanik teknolojilere sahip kaba özel kuvvet lejyonlarını karanlığın içinden bir gölge gibi avlamışlardı. Daha doğru düzgün kılıçlarını sallayamadan lejyonlar kanlar içinde yerlere dökülmüştü.

Sadece bir saat içinde kanalizasyondaki savaşlar bitmiş, tiranın çok güvendiği özel hareket lejyonları, süper silahları ve hiç kullanılmamış altın görgüsüzlük mermileriyle birlikte Cernunnos’un aç kara delik gibi guruldayan midesine feda edilmişti.

Gün doğduğunda Altın Şafak’ın zaferi tescillenmişti. Mahsurn, parlayan bir taç yerine kayalardan yapılan alçak gönüllü bir miğferle yönetici konuşmasını yapmayı tercih etmişti. Hapisteki haberci elçileri, papirüs yazmanlarını, eski muhalif senatörleri salıvermiş ve Ezoterik bilginin putperest semavi faşizmine karşı yükselişini müjdelediği yeni bir çağı başlatmıştı.

Can Çelikel

12.03.1992 Alanya doğumluyum. Kimya mühendisliği mezunuyum. İzmir’de yaşıyorum.