Öykü

Elmalı Festival

Günlerdir sürekli öküz yan komşusunun gürültüsünü duymaktan bıkmıştı. Ne yapabilirim diye düşünüyordu. Direk kapısını çalıp konuşulacak birisi değildi. Birlikte yaşadığı aptal sevgilisine bağırıp çağırmaları ve tabak çanak kırmalarından hanzo bir kabanın olduğu anlaşılıyordu. Kendisinin çelimsiz bir bedeni vardı. Değil kavga, bir üflese bile apartman boşluğuna uçabilirdi.

Birden gözleri parladı. Apartman boşluğu… Banyo giderlerinin açıldığı o tuhaf dar uzun kare prizması şeklindeki aralık ona bazı kötü anıları olduğu kadar bir cevabı da getirebilirdi. Aynı zamanda hanzonun kötü kokulu gaz çıkarmalarının sesleri de ona artık mide bulantılı bir bıkkınlık getirmişti.

Aklının köşelerinde uçuşmaya başlayan çılgınca fikirle gülmeye başladı. Gülmesi kahkahalara dönüşerek tüm mahallede yankılandı. Uzak gotik diyarların kanlı dağlarından uğursuzluğun kuzgunları uçuştu.

Kimya bilgilerini kullanarak diklorofenilmetan gazı yapacaktı. Etkilerini az çok bileşenlerinden tahmin ediyordu. Ancak ilk defa böyle bir deneyde kullanılacağından emindi. Üniversitedeki laboratuvardan çaktırmadan günden güne birer ikişer lab malzemelerini yürüttü. Balon jojeler, tıpalar, beakerlar, volümetrik titrasyon kapları ve bir sürü ıvır zıvır…

Gerekli aromatik fonksiyonel grupları , civardaki benzin istasyonundan ihtiva edebilecek tek bir tenekeyle halledebilirdi. Bunun için önce sağlam bir dayak yemesi ardından iyi bir rüşvet vermesi gerekmişti. Soranlara gözündeki morluğun sebebinin sevgilisine laf atan biriyle kavga etmesi olduğunu söylüyordu. Bağırma ve osuruk gürültüsünden uyuyamasa da dış itibardan kesinlikle tasarruf olmazdı.

Ardından metan ve klor gazlarını, oldukça iğrense de çürümüş çöpleri evde çözüp ekstratlarını distile ederek elde etmişti. Gaz maskesine rağmen neredeyse kusacaktı. Apartmandaki acayip çöp kokusuna “Ben de nereden geldiğini anlamadım bakın evimde bir şey yok” diye komşuları yalandan davet edip her yere oda spreyi sıkarak ucuz bir ikna gösterisiyle savuşturmuştu.

Nihayet kutlu intikam günü gelip çatmıştı. Evde yoğun yorucu geçen bir gece geçirmişti. Tüm gece reaksiyon düzeneğini kurmuş, distilasyonu ayarlamış, uzun titrasyon hesaplarıyla kendinden geçmiş, mol denklikleriyle yan tepkimelerin kaçaklarını dahi tahmini bir yaklaşımla bulmuştu. Kendini bildi bileli kimya severdi ve Breaking Bad yakıştırmasından nefret ederdi. Kimya o aptal diziden binlerce yıl önce bulunmuştu.

2 gün 2 gece durmak bilmeden tepkimeleri düzenlemiş, distilatları elde etmiş, beher kapları yıkayıp yıkayıp yeniden kullanmıştı. Yorgunluktan bitap düşmeye yakın zamanlarda, Yahudilik kanı olduğu iddia edilen büyük büyük babasının tuhaf dille yazılmış ritüel kitaplarından uğursuz melodileri ayinsel bir tarzda okuyarak gecenin karanlıklarıyla fısıldaşmıştı.

Bilimsel zekasının ve karanlık anti-hümanist güçlerin yardımıyla deliliğin mental dağlarından diklorofenilmetan gazını nihayet elde edebilmiş ve büyük bir başarıyla 1,011 atmosfer basınçta 2,666 mol saklayabilmeyi başarmıştı.

O gün yine yan hanzo formundaydı. Önce sabah kavgası, bardaklar tabaklar kapılar parçalanması. Tokatlar ve o mal ile birlikte olan aptal kadının ağlamaları. Sonra inleye inleye hayvani barışma sevişmesi. Ardından osurukla sıçma keyfi ile gününün içine çoktan edilmişti ama bu sefer gülümsüyordu. Bu sefer çok güzel bir kozu vardı. Yavaşça gazı tuvalet havalandırmalarının açıldığı boşluğa saldı ve hemen kendi havalandırmasını kapatarak gaz maskesini çıkardı.

Artık festival zamanıydı. Hanzonun halen tuvalette olduğunu o eşsiz nameleri ve kaba, dövülmeye çok açık ruhunun inlemeleriyle duyuyordu. Gelişmemiş, evrimsel basamakların aralarında parazit gibi yaşayan bir mahlukata incelikli bir ders vermek için güzel bir gündü.

Çok geçmeden boğulma, öksürme ve haykırışları duyduğunda keyifle gülümsedi. Hanzo sevgilisine sesleniyor yardım istiyordu. Çok geçmeden gaz tüm apartmanın banyolarından dairelerine oradan merdivenlerine ve her yere difüzyonla yayıldı. Hafif molekül ağırlığından dolayı çok hızlı ortam yayılmasına sahip olan gaz dakikalar içinde tüm muhiti sarmıştı.

Bütün apartman deliler evine dönmüştü çünkü bu gazın sinir sistemlerine verdiği hasarın yanı sıra halüsinasyon gördürme, psikotik sanrılara sevk etme özelliği de vardı. Çığlıklar, kahkahalar, ağlama sesleri, inlemeler birbirine karışmıştı. Tam yüz maskesini takarak manzarayı seyretmek üzere apartmana çıktı.

Dairelerin kapıları gördükleri hayallerin etkisiyle kırılmış, yarılmış, içeride tarikatçılık oynayanlar, çırılçıplak soyunup ölü tanrılarla konuşanlar, tavuk taklidi yaparak birbirlerinin ağızlarına işeyenler, bıçaklarla kendini şövalye ilan edip orta çağ engizisyonu gibi birbirlerini cadı avında yakmak isteyenler, şeytanlara kocasını kurban etmek isteyen saçları elektriklenmiş cinli kadınlar ilk gördüklerinden sadece bazılarıydı.

Hiç kendilerinden çıkamayacak anormal , bilinmeyen dildeki acayip ayinsel mırıldanmaları çıkaran ruhlar tarafından ele geçirilmiş, duvarda yürüyen Arami iblisleri apartmanın çevresinde normal bir şeymiş gibi turlar atıp kahkahalarla gülüyorlardı.

Bu yeni cinnetin tanrısı oydu. Basit bir kimya oyunuyla tüm apartmanı, komşuları, o değersiz organik yığınları dize getirmişti.

O yan komşuya tekrar göz atmak için açık kapılarından şöyle bir içeri baktığında şaşkınlıktan bir adım geri çekildi. Adam havada ahizenin demirine ayaklarıyla tutunmuş, kendini tanrının meleklerinin cezalandırdığı bir Romalı günahkâr sanarak İsa’nın karşısında çarmıha gerilir gibi tersine yere doğru sallanıyordu. Bütün kan beynine hücum ederken sevgilisi ona deri kırbaçlarla vuruyor ve Latince dualar mırıldanıyordu.

O sırada odanın arkasından, neredeyse çığlık atarak bacaklarında bir titremeye sebep olan bir figür duruyordu. Duvara yaslanarak korkunç bir delilik ifadesiyle gülümseyen, ısırılmış bir elma şeklindeki kafaya sahip mor takım elbiseli ucube bir şeytan. Olan biteni keyifle izliyor elma kafasını keyifle onaylar bir ifadeyle sallıyordu. Adamın acısı arttıkça o da neşeyle öne bir adım atarak kollarını kaldırdı ve zevkle bağırmaya başladı. Sesi insanlık dışı bir titreşimle tiz bir çığlık gibiydi. Dili yılan gibi çatallıydı.

“İşte, tüm varlığa bir küfür gibi insan! Rezilliklerinizi size gösteriyorum. Bu keşmekeşi yaratan ölümlü sadece benim bir aracımdır. Bu festivalin yöneticisi benim. İnsan budur, bir organik artık. Ve ben bu leş karıncalarını böcek gibi ezmekten mutluluk duyarım.”

“Artık sonsuza kadar benim astral hapishanemdesiniz. Ah.. Spatyom, ölülerin arafı sizi esir etmekten gurur duyacaktır.”

Sözleri bittikten sonra yerlere kadar eğilerek alaycı bir reverans yaptı.

Kahkahası göklere kadar yükselip uzay-zamanı büken antik bir isyankarın ulumasıydı. O zamanın başından bu yana maddenin ve evrenin çöküşünde dans eden harabe kemiricisiydi. Isırılmış elma kafalı iblis, her nerede bir delilik, cinnet, cinayet ve hastalık olursa orada biter, o ağır negatif astral tortulardan beslenirdi.

Gözlerinden yayılan şerli dumanlarla hanzo ve halüsinatif sevgilisini ölüler alemine çekerek aşılması imkansız Araf hapishanesine tıktı. Artık oradan sonsuzluklar boyunca çıkamayacak ve elma kafalı şeytanın baş ziyafet avları olacaklardı. Bilinçlerinin korkunç bir işkenceyle mühürlendiğini yine de anlamamışlardı bile. Beyinlerinde dönen komik müsamereyle öylesine meşgullerdi ki tüm varoluş umutlarının kesin bir zindan tuvaletine dökülüp sifonun çekildiğini görememişlerdi.

Hanzo, “Vur bana tanrım ben günahkarım!” diye bağırıyor, acıyla haykırıyordu. Ağzından burnundan kan geliyor bilincini yitiriyordu. Her tarafı sıyrık yara bere içindeydi. O haldeyken yapmayı nasıl becerdiyse dışkılamış ve kusmuştu. Ama aynı şekilde sanrılar içinde olan sevgilisi de kendini bir rahibe gibi siyah masa örtüsüyle kaplamış ve İsa’ya dualar ederek adamın canını çıkarırcasına tüm bedenini harap ediyordu.

Polisler olay yerine gelirken ısırılmış elma kafalı iblis kahkahalarla gülüyordu.

Can Çelikel

12.03.1992 Alanya doğumluyum. Kimya mühendisliği mezunuyum. İzmir’de yaşıyorum.