Süheyla; sustu, kaçtı. Hiçbir zaman iki ucube kızı aynı anda doğurmuş olduğu gerçeğini kabullenmek istemedi. Çirkin ve Buruşuk’un doğduğu günü hatırladı da o korkunç karanlık gece…
İkiz bebeklerini soğuk ve fırtınalı bir gecede evde tek başına doğurmuştu. O gece bütün kâbuslar üstüne çökmüş gibiydi. Bebeklerinin, babası olmadığına mı üzülseydi, yoksa onların tuhaf ve çirkin periler olduklarına mı? Süheyla, eşi Farisi kaybettikten sonra tek başına ormanda yaşayan yaşlı amcasının yanına taşındı. Aylarca ağaçlarla, çiçeklerle uğraştı da unutabildi, yüreğinin derinliklerinde yatan kederleri. Bir de bebeklerine kavuşma hissi onu bu hayata geri döndürmüştü. Çirkin ve Buruşuk, şu anda beş yaşındaydı, Doğdukları günden beri adeta çirkinliklerine çirkinlik katılıyordu. Kısa, esmer, çelimsiz ve korkutucu derecede buruşuk vücutları vardı. Ayrıca her ikisinin de duygu durumuna ve perilere özgü olan tuhaf güçleri vardı. Çirkin, korktuğunda bir hayvanın bedenine bürünme, üzüldüğünde herkesi ve her şeyi unutma, mutlu olduğunda rengarenk kar yağdırma, sinirlendiğinde gökyüzünden yıldırımlar düşürme… Buruşuk’un ise korktuğunda görünmez olma, üzüldüğünde gökyüzünden yağmur yağdırma, mutlu olduğunda etrafta rengarenk kelebeklerin uçuşması, sinirlendiğinde de elektrik saçması…
KARANLIK VE SOĞUK GÜNLERDEN BİR GÜN
Süheyla, gece üç sularında çıplak ayaklarıyla bahçedeki ağaçların arasında yürümeye başladı. Yakından sesi gelen nehre doğru gitmeye karar verdi. Hava gittikçe soğuyordu. Aklındaki düşünceler onu hissizleştirmişti. Ne üşüyordu ne de gece yarısı dışarda gezinmek onu korkutuyordu. Ayağına batan taşlara dahi aldırış etmiyordu. Ta ki gökyüzünden düşen şimşekleri görene dek.
Ara ara yağmur yağmaya başlamıştı. Süheyla, kızlarının duygu durumuna göre bunların yaşandığını biliyordu. Onların başına bir şey mi geldi diye telaşlanmaya başladı. Arkasına dönüp eve doğru koşmaya başladı. Her koşuşunda üzerine doğru yıldırımlar düşüyordu, fakat ona isabet etmiyordu. Aslında kızlarının bu özel güçleri onu her zaman kokutmuştu. Bundan dolayı onlara hiçbir zaman bağırıp kızmıyordu. Ama yine de her şeye rağmen onlara alışmıştı. Onları, bütün bu tuhaflıklarına rağmen kabullenmişti. Onlarsız artık bir gelecek dahi düşünemezdi.
Eve sonunda yetişmişti. Evin açık olan kapısından hızlıca içeri girdi. Çirkin ve Buruşuk’un olduğu odaya koştu. İkisinin de odada olmadığını gördü. Ardından paniklemiş bir halde yaşlı amcasının odasına doğru koştu. Yaşlı amcasının uyuduğunu gördü. Onu uyandırmaya çalıştı.
“Amca uyan, uyan kızlar yok uyan.”
Yaşlı amcası ne yapsa uyanmadı. Süheyla, dışardan gelen bir çığlık sesi duydu ve koşarak dışarı çıktı. Her zaman gördüğü o melek kanatlı güzel peri karşısında durmuş ona doğru bakıyordu. Sonra da eliyle evi işaret ediyordu. Koca ev yanıyordu ve bir anda her yeri alevler sarmıştı. Alevler içinde yanan kızlarını pencerenin önünde hareketsizce durmuş olarak ona doğru baktıklarını gördü. Ardından bilmediği bir yönden gelen seslerin yanlılarını duydu.
“Anne, Anne uyan. Süheyla kızım uyan.”
Süheyla, uyuyakaldığı koltuğun başında yaşlı amcası ve kızlarının ona doğru bakarak bağırdıklarını gördü. Yaşlı amcası Süheyla’nın yanına yere oturdu ve kekeleyerek konuşmaya çalıştı.
“Kızım yine yine aynı rüya mı?”
Süheyla, yerinde doğurularak oturdu.
“Evet amca her gün aynı kâbus.”
Yaşlı Adam, cebinden çıkardığı kağıdı okuması için Süheyla’ya verdi. Süheyla, duruma şaşırsa da kağıdı alıp okudu.
“Bugün geceye kadar kızlarını feda etmezsen. Rüyanın gerçeğini yaşayacaksın ve o evin içinde sen de olacaksın.”
Süheyla, panikleyerek ayağa kalktı.
“Bu da ne demek oluyor amca. Sen bunu nerden buldun.”
Yaşlı adam, Süheyla’nın kolundan tutup onu bodrumda yıllardır kilitli olan odaya götürdü. Süheyla, aylarca burada olmasına rağmen bu odaya ilk kez girebilmişti. Odanın içi pencere olmadığı için karanlıktı. Ancak gaz lambası ile aydınlatılabiliyordu. Odada sandıklar, tuhaf eşyalar, duvarda çirkin suretlerin olduğu fotoğraflar ve yerde bir sürü mücevherler vardı. Süheyla’nın, gözleri fal taşı gibi açıldı.
“Amca bunlar ne demek oluyor. Bu fotoğraflardaki insanlar… Sandıklar, mücevherler kimin bunlar amca.”
Adam, tozlu sandalyeye oturdu ve biraz düşündükten sonra konuşmaya başladı.
“Kızım bu fotoğraftaki insanlar tuhaf bedenli periler kızlarının asıl sahibi onlar. Ben bu eve taşındığımda bu oda hep kapalıydı. Hep açmaya çalıştım ama bir şekilde hiç açılmadı ama bugün bir şey beni bu odaya yönlendirdi ve oda açılmıştı. Eğer bugün istedikleri gibi evi de kızları da onlar için feda etmezsek. Kızlarını da bizim de canımızı alacaklar. Sen hamileyken buraya geldiğin gün her şey değişti. Sen onlara ait iki varlığı doğurdun ve şimdi de onları geri istiyorlar.”
Süheyla, yaşlı adamın anlattıklarına inanmak istemedi. Bağırdı. Çağırdı. Kaçtı. Aradan saatler sonra kendine gelerek kızlarının olduğu odaya gitti. İki kızını yanına çağırıp onlara sıkı sıkıya sarıldı.
“Sizi hep seveceğim. Beni affedin olur mu?”
Ardından yaşlı adamın yanına gitti ve bu gece perilerin istedikleri şeyi yapacağını söyledi. Yaşlı adam gülümseyerek en doğru kararı verdiğini söyledi. Bütün gününü bir köşede oturup düşünerek geçiren Süheyla, artık hazırdı. Hava kararmıştı ve gece yarısı olmasına az kalmıştı. Süheyla, kızlarını dışarı çıkartıp ne olursa olsun içeri girmeleri gerektiğini söyledi. Ardından içi benzin dolu bidonu evin her yerinden gezdirerek döktü. Yaşlı adam odasında uyuya kalmıştı. Onu uyandırmamıştı. Süheyla, boşalan bidonu bir tarafa atarak cebinden kibriti çıkardı. İçinde yaşlı adamın ve kendisinin olduğu evi yakmaya ve her şeyi bitirmeye kararlıydı. Böylece kızlarını değil kendini ve amcasını feda edecekti. Kibriti yaktı ve yere fırlattı. Evin her yerini bir anda alevler almıştı. Yaşlı adam duman dolu odasından uyanıp evden çıkmaya çalıştı fakat artık çok geçti.
“Kızım sen ne yaptın.” diye bağıran adamın alevler içinde nasıl yandığını izledi Süreyya. Fakat kendisi yanmıyordu. Ateş tenine, bütün vücuduna değiyordu ama hiçbir yeri yanmıyordu. Sıcaklığı ve ateşi hissetmiyordu. Alevlerin içinden geçerek dışarıya çıktı.
Kızları onu görünce yanına geldi. Kızlarının ona neden tuhaf tuhaf baktıklarına bir anlam veremedi. Daha sonra ellerini yüzüne götürdü. Yüzü buruşuktu ve burnunun yanında büyük bir ben çıkmıştı. Burnu da büyümüştü. Ne olduğunu anlayamayan Süheyla daha fazla ayakta duramayarak dizlerinin üstüne yere çöktü. Süheyla, yaşlı adamı da kendini de feda etmişti.
O da artık buruşuk ve çirkindi. O da diğerleri gibi tuhaftı. Böyle olmayı istememişti. Ama onların da içinde olduğu evi yakarak aslında onlara ait tuhaf bir bedene bürünmüştü. Artık o da onlar gibiydi. Süheyla, kızlarına sıkı sıkı sarıldı. Gökyüzünden rengarenk kar yağmaya başlamıştı. Süheyla, kızlarını bırakıp yanan eve baktı. Her zaman gördüğü o güzel periyi alevler içinde gördü. Peri yandıkça bedeni değişiyordu ve çirkinleşiyordu. Her şeyi artık daha iyi anlıyordu Süheyla.
- Yarı Ölü - 1 Aralık 2022
- Bir Avuç Ömür - 1 Mart 2021
- Feda Edilemeyen Tuhaf Bedenler: Çirkin ve Buruşuk - 1 Şubat 2021
- Özür Dilerim - 1 Ocak 2021
Merhabalar, öncelikle kaleminize sağlık. O kadar tadında bir öykü olmuş ki, biraz daha uzasa ya da eksik kalsa olmayacak gibi. Çok beğendim. Bir anda dengesizlik yaratan sonları seviyorum. Farkli bir bakış açısı… Hayal gücünüz bol olsun.
Çok teşekkür ederim. Bir sonraki seçkide görüşmek dileğiyle.