Öykü

İçimdeki Çocuk

Hayatın bir kuralı var mıydı? Ya da varsa o kuralları kim koyuyordu? Bana göre hayat; buraya geldiğimden beri bu şehirde yaşayanların, çocukken oynadığı isim-şehir oyunu gibi. Yani istediğin kadar kişiyle oynaya bildiğin bir oyundu bu şehirdeki hayat. Benim bulunduğum yerden, bu şehirdeki insanlara baktığımda, gördüklerim; kırıcı, kimi zaman alacalı bulacalı, arada hoyrat, yalan dolan, bolca seviyeli/seviyesiz, nadirde olsa neşeli ve her şeye rağmen bir yol bulunup yaşanılan bir hayat. Kısaca, buralarda hayat kendi isminde, kendi cisminde, kişiye özel nefes alıp veriyor.

Buralarda geçmişi, geçmişte bırak deseler de gördüğüm kadarıyla palavra çünkü insanlar geçmişi rahat bıraktıklarında dahi geçmiş geleceğe müdahale edebiliyor. Sırf bu yüzden yaşamından vazgeçenleri gördüm. Gördüm ve sustum. Ben bu şehirde hep sustum. Susmak ve sadece gözlerimle işaret dilimi kullanmak zorundaydım. Bir anlamda aynı dili konuşmadığım insanlar arasında, bu şehirde mecbur bırakıldım.

Bu öyküde sadece ben ve içimdeki diğer benin çekişmesi var. Çünkü geldiğim yerde ölümsüzlük var, son yok. Ölümsüzlüğün sırrını anlamak için bizim şehri çok istila etmeye çalışsalar da yeterli derecede başarılı olamamışlardı. Size ölümsüzlüğün sırrını anlatamam ama kendimi anlatmaya mecburum ki, beni dinlerken beyninizin en dip köşelerinde bile, yanınızdaymışım gibi hissetmenizi sağlamalı.

Beyaza boyanmış hissi veren pürüzsüz tenime uyduğu düşünülen, yeşil, belime kadar uzanan saçlarım, ne kadınsı ne de erkeksi olabilmiş vücut yapıma uygun olduğu gözlenen rengarenk kazaklarıma, t-shırtlerime, bol kesim pantolonlarımın eşlik etmesi uygun görülmüştü. Benim geldiğim yerde, bunların hepsine, bizlere nasıl meydana geldiğimizi veya nasıl oluştuğumuzu anlatması yasaklanan vasilerimiz karar verirdi. Geldiğim şehirde, vasilerimizi kim tayin ederdi gibi derin sorular hakkında hiçbir fikrim yok.

Sokak kaldırımında ki merdivenlerden aşağıya doğru inişi olan, tek bir odadan ve banyodan, demir parmaklıklı, üç ayrı bölümden oluşan pencerelerinden azda olsa ışık saçan, depo tarzı tuttuğum yerde iki aydır kimseyle muhatap olmadan yaşıyordum.

Gerçi bu şehirde, kapı deliği gözetleyip, başkalarının hayatına müdahil olup, içli dışlı olmak gelenek gibiydi ama zamanla ben bu şehrin ölümlülerine nasıl alıştıysam, onlarda benim sessizliğime ve gözlerimle konuşmaya öyle alışmışlardı.

Köşede ki marketten, işaret dilimle ne istediğimi anlatıp, satın aldıktan sonra, bu şehirdekilerin depo diye adlandırdığı benim ise evim dediğim yere sonunda gelebilmiştim. Yemek işim, buradakilere göre daha kolaydı çünkü aldıklarımı pişirme gibi bir kültürden gelmediğim için, olduğu gibi yeme özelliğim vardı. Ancak bu şekilde tat alabiliyordum.

Adlarını hala karıştırdığım iki ayrı sebze türünü torbalarından çerez usulü yerken, masamım başına oturup, bu şehir ve insanları hakkında aldığım notları gözden geçiriyordum. Hatta yeni notlar almak üzereyken, kalbim titreşmeye başlamış, içimden “Eyvahhh!!!yine geliyor” dememe kalmadan, kalbimin tam ortasından ruhunu çıkartıp, karşıma koymuştu. İçimdeki çocuk olmadık zamanda, yine çıkagelmişti.

-“Ne var ne istiyorsun? Ayrıca ben sana böyle zırt pırt ortaya çıkma demedim mi?”

İÇİMDEKİ ÇOCUK, “Ne isteyeceğim, sence uzun süre kalmadık mı burada? Güya bize verilen ödülü kısaca değerlendirip gidecektik. Sana hatırlatmak isterim ki, burada geçerli olan para gücümüzde tükeniyor.

-“İyi ki hatırlattın sağ ol. Buradakilerle aynı dili konuşamayıp, sessizliğimin dili olan gözlerimle konuşmam iş bulmama ve karnımızı doyurmamıza engel olmadı ama veya kiramızı ödememize.”

İÇİMDEKİ ÇOCUK, “Evet yetti doğru çünkü seni burada sağır dilsiz ama beyni iş yapan biri olarak inandıklarından ve azıcıkta acıma duygusu koyunca işin içine, işe yaradı. Bakıyorum çabuk kaptın buranın kurallarını acaba yedi kat aşağıya indiğinde aynı uyumu sağlayabilecek misin?”

-“Sen bugün benim keyfimi kaçırmak için mi geldin acaba? Keşke seni tek başına yerin yedi kat altına indirebilseydim ama işte bana bağlısın.”

İÇİMDEKİ ÇOCUK, “Bende sana bağlı kalıp, alt beynin olarak senin duymadıklarını duyurmaya çalışmaktan, mantık süzgecinden geçiremediklerini geçirmek adına senle sürekli kavga etmekten yoruldum. Gerçi geldiğimiz yerde duygu ile zamanın getirdiğine göre mutlu huzurlu yaşardık.”

-“Çatlasan da, patlasan da, her gün kalbimden çıkıp, olmadık yerlerde karşıma geçsen de daha buradayız anladın mı? Hem benim mantıksızlığımı nerden çıkarttın, gayet mantıklıyım. Öyle bir konuşuyorsun ki sanki bütün ayıplarımı sen örtüyormuşsun veya arkamı topluyormuşsun gibi.”

İÇİMDEKİ ÇOCUK yerinden ok gibi fırlayıp, beni kolumdan tutup, sinirle aynanın önüne getirdi, “Bir bak bize, saçımızla, duruşumuzla, gözlerimizle, hayata bakışımızla, geldiğimiz yerin hayat mantalitesi ile hatta nefes alma, doğum, ölüm, aile anlayışına kadar buradakilerden farklıyız. Ama sen ne yaptın gittin, o adama aşık oldun. Hiç bilmediğin duygu seni içine çekti ve iki aydır buradayız. Burada yaşayan nice kadınla ayrımına bak aynada ve aşık olduğun adam daha senin farkında bile değil.”

Aynada kendime bakarken bile sadece kendimi ve aşık olduğum adamı görebiliyordum. İçimdeki çocuk dahi gölgede kalıyordu. İçimdeki çocuğun nihayete ermesini beklerken, gözlerimi sımsıkı kapadım orada dahi sadece aşık olduğum adam ve ben vardık. Her şey boştu. Geldiğim yer, kaldığım yer, içimdeki çocuk, her türlü farklılıklarım kaybolmuştu o an.

Uykumdan ani bir dürtülmeyle uyandım, kulağımın dibindeki ses, “Şiştttt ben hala buradayım. Sen istesen de, istemesen de hep aranızda olacağım.” derken, gözlerimi sımsıkı kapayıp, sese aldırmazken yanımda uyuyan, sevdiğim adama sımsıkı arkasından sarılıp sonsuzluğa doğru yola çoktan çıkmıştık.

Pınar Kumsal Başdağ

1975 yılının Ekim soğuğunda dünyaya gelmiş biri olarak, kendimi bildim bileli yazıyorum, okuyorum. Herkesin besin kaynağı vardır, benim besin kaynağım yazmak. Yolda yürüyen kadınlardan herhangi birinin önünü kesip, çantasına baksanız kadınsal her türlü malzeme vardır. Benim çantama baksanız, cüzdan, not defteri ve kalem dışında bi rde evimin anahtarlarından başka bir şey bulamazsınız.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *