Öykü

Karanlık Günler 2 – Beyaban

NOT: Okuyacağınız bu öykü KEPENEKLİ ADAM adlı öykünün devamı niteliğindedir.


KARANLIK GÜNLER -II

BEYABAN

Bakır kupanın içindekini tek seferde başına dikip konuşmaya devam etti.

“Kervan ne zaman yola çıkıyor.” Konuşanın karşısındaki, beline sardığı kuşağın içinden ufak bir kâğıt çıkardı. Ay ışığı, kâğıdı okuyabileceği kadar parlaktı.

“Bu kâğıtta kervanın sahibinin adı yazıyor. Sabah pazar yerinde kime sorarsan sana gösterecektir.” Tahir, kâğıdı tek hamlede yaşlı adamın parmaklarının arasından aldı. Teşekkürlerini sunduktan sonra adamın evini terk etti.

Yaklaşık iki ay önce iblisin köleleştirdiği çobanın biriyle savaşmıştılar. Sahireleri mücadeleden sonra ölümün eşiğine gelmişti. Buldukları ilaç gözle görülür bir etki yaratsa da kadını içten içe çürütmüştü. Şimdi Suzan’ın durumu kritikti ve Tahir son çare olarak bu ıssız çölün ortasındaki vahaya gelmişti.

Tahir yaşlı adamın evinden çıktığında ona doğru yaklaşan Ali’yi gördü. İri adam çöl iklimine uygun açık renkte bir kaftan giymiş, beline ise koyu renkte bir kuşak sarmıştı. Meraklı gözlerle Tahir’in yanına geldi.

“Yaşlıdan bir şey öğrenebildin mi?” Kel kafası ve özenle kıvırdığı bıyığı terden parlıyordu.

“Aradığımız şeyin adı Beyaban. Bu mahlûk uzun zamandan beri yolculara saldırıyormuş. Görenler olmuş ama onu öldürmek için arayışa çıkanlar elleri boş dönmüş. Gelmeden önce ordunun dosyalarını inceledim. Halkın isteği üzerine buraya gönderilen askerler Beyaban’ı günlerce aramış ama bulamamışlar. Aynı olay üç defa tekrarlanınca ordu olayın peşini bırakmış. Ordunun bilgileri onu bulmamız için yeterli değil. Olayı daha iyi incelememiz için yarın kervan sahibinin biriyle görüşeceğiz. Onun eski dosyalardan fazlasını bildiğine eminim ”

“Aradığımız şeyin o mahlûkta olduğundan emin misin?”

“Mahlûku görenler onun çok iri bir insana benzediğini söylüyorlar ve elinde beyaz bir asayla gezdiğini.”

“Kıkırdak Asa!” Ali’nin gözlerinin içi parlıyordu. Tahir adamın sözlerini onaylarcasına kafasını salladı.

“Dikkatini yarına ver ve kendini her şeye hazırla dostum. Yerli halkın dediğine göre bu Beyaban denilen şey hasmını öyle hırpalarmış ki en kuvvetli adam bile üç ay yatakta kalırmış.” İri adam konuşmadan sonra hiçbir şey söylememişti ama Tahir onun kendini yarına çoktan hazırladığını biliyordu.

***

Kervan günün ilk ışığıyla beraber yola çıkmış, develer kumu tembelce ezmeye başladıklarından beri güneş tepeye varmıştı. Tahir bindiği deveyi hızlandırıp kervanın önüne geçti ve hayvanı yavaşlattı. Şimdi kervanın sahibiyle yan yana ilerliyordu. Yüklü devenin yularından tutan adam kafasını kaldırıp yanında Tahir’e baktı.

“Kaftan size oldukça yakışmış.” Koyu renk sakalı iyice fırçalanmış, güneşin altında parlıyordu. Tahir, adamın sakalının altında gizlenmiş tebessümü fark edip gülümsedi.

“Birkaç soru sormak istiyorum.” Ahkaf elini onaylarcasına açtı. Sözü Tahir’e bırakmıştı.

“Beyaban ne sıklıkla ortaya çıkıyor?” Sakallı adam gözlerini kısıp bir süre engin kumları izledi.

“Gençliğimden beri bu kervana liderlik ediyorum ama onu sadece bir defa gördüm. Kervana nerden saldıracağı belli değil. Aniden yerin dibinden hortlayıp birkaç deveyi kumun içine çekiyor. Biz arkamızı döndüğümüzde ise iş işten geçmiş oluyor.”

“Peki, sen nasıl gördün bu mahlûku?” Ahkaf ses tonunu değiştirmeden devam etti.

“Bir gün yine bu yollardan geçerken görmüştüm. Güneş batmış ay tepeye çıkmıştı. İlerdeki kum tepelerinde havalanan toz bulutu dikkatimi çekti. Tepeye dikkatlice bakınca bir insanın tepede gezdiğini görür gibi oldum. Ama inan bana hiçbir insan o kadar tozu kendi başına çıkaramaz.” Tahir gözlerini kısıp ufka baktı. Belki de Beyaban’ı görmeyi umuyordu.

“O zaman en yakın sürede şu deveden inmeliyim…” Ahkaf, Tahir’in sözünü kesti.

“O sorunu çözdük. Akşamüstüne doğru kurbanlık birkaç küçükbaşı Beyaban’a bırakacağız. Beyaban küçükbaşların tadını daha çok seviyor olmalı ki develerimize saldırmıyor.” Ahkaf sözlerini bitirdikten sonra Tahir düşüncelere gömüldü. Beyninin köşesini karıncalandıran bir fikir vardı.

***

Yolculuk devam ederken Ali, Tahir’in yanına geldi. Şimdi üç kişi kervana önderlik ediyordu. Soruyu soran yine Tahir oldu.

“Kurbanları nereye bırakacaksınız?” Ahkaf parmağıyla ileriyi gösterdi. İşaret ettiği yerde kum, çatlamış toprağa dönüşüyordu.

“İlerde kum yerini sert toprağa bırakıyor. Kurbanları orda kazığa bağlayıp yolumuza devam edeceğiz.” Tahir adamı onaylarcasına mırıldandı. Güneşin batmasına fazla zaman kalmamıştı. Ahkaf’ın sesi eskisi kadar sakin çıktı.

“Bu Beyaban yalnız gezenlere de saldırır. Kervanlardan sadece deve çalar çünkü ortaya çıkınca onu öldürebileceğimizi bilir ama yalnız yolculara kendini göstermeye çekinmez. Yaşlı adamın söylediklerine göre yıllar önce arkadaşıyla yolculuk ederken bir gece arkadaşının çığlığıyla uyanmış. Beyaban başını kumdan çıkarıp arkadaşının ayağından başlayıp tüm kanını içine çekiyormuş, kanı çekilen adamın vücudu bir anda kuru hurmaya dönmüş. Yaşlı adam devesine binip canını zor kurtarmış. Adam o gün bugündür çöle adım atmaya cesaret edemiyor.”

Ahkaf söyleyeceklerini bitirdiğinde Ali sırtında gezen ürpertiye engel olamadı ve hafifçe titredi.

Sessizce yol aldıktan sonra gelmeleri gereken yere varmışlardı. Kervanın arkalarından gelen orta boylu adam sert toprağa irice bir kazık çakmaya başladı. Peşi sıra gelen adamlar ise hayvanları getirip kazığa bağladılar. Her şey tamamlanınca Ahkaf devesinin yularını tutup yürümeye başladı. Tahir’in onu takip etmediğini görünce onları başıyla selamlayıp yürümeye devam etti. Kervan gitmesi gereken yere doğru ilerlerken Tahir ve Ali bir başlarına Beyaban’ı beklemeye başladılar.

***

Ahkaf, yaşlı adamın başından geçenleri anlattıktan sonra ikilinin uykusu kaçmıştı. Şimdi ay tepedeydi ve ikili kazığın birkaç adım ötesinde ateş yakmıştı. Silah arkadaşları yüz yüze oturmuş rüzgârın sesine karışan ateş çıtırtıları eşliğinde sessizce bekliyorlardı. Ali yere çömelip, iki eliyle dizlerinin üzerine koyduğu koca balyozu sıkıca kavramıştı. Sessizliği Tahir bozdu.

“Onu öldürmek için harekete geçenlere görünmediğine göre bu Beyaban dediğimiz şey oldukça akıllı olmalı. Gardını düşürme ama onu öldürme düşüncelerini kafandan at kadim dostum bize lazım olan Kıkırdak Asa’dan bir parça sadece.”

Ali ateşin aydınlattığı yıpranmış yüze baktı. Ellerini gevşetti ve bağdaş kurup balyozunu bacaklarının üstüne koydu. Elleri bir süre daha gevşek kalabilirdi ama ilerdeki gümüşi kum tepelerinden kalkan toz bulutu iri adamın ayaklanmasına neden oldu.

***

Ali’nin ayağa kalktığını gören Tahir yerinden fırladı ve hızla arkasını döndü. Aynı şeyi oda görmüştü; tepeden hızla inen iri bir insan avuç avuç kumu kendiyle beraber aşağı sürüklüyor, elindeki asayı ise her adımıyla beraber yere saplıyordu. İri mahlûk birkaç saniye içinde tepeyi aşıp kazığın olduğu yere gelmişti ve şimdi yanan ateşle arasındaki mesafeyi koruyordu.

Tahir Beyaban denen şeyi dikkatlice inceledi. İri vücudunun üstündeki kafası oldukça çirkindi göğsüne kadar inen sakalı ise ay ışığı altında buzdan bir ateşmiş gibi yanıyordu. Vücudunu örten tek parça kıyafeti ve son olarak elinde tutuğu asa. Öldürdüğü insanların kemiklerini birleştirerek yaptığı Kıkırdak Asa. Tahir ileri doğru bir adım attığında göğü dolduran bir ses duyuldu.

“BENİM OLANI ALMAYA GELDİM,

BEN NE YİĞİTLERİ YENDİM!”

Beyaban’ın sesi ikilinin şoka girmesine neden oldu.

“BEN İSTEDİĞİME GÖRÜNÜRÜM BİLİRSİN,

SÖYLE BAKALIM BENDEN NE İSTERSİN!”

Tahir kendini toplayıp konuşmaya başladı.

“Dostlarımdan biri ölmek üzere ve senin elindeki asa onun tek kurtuluşu.” Beyaban elindeki asaya baktı, sakalları tekrar hareket etmiş ve ortaya büyüleyici bir görüntü çıkarmıştı.

“NE İSTEDİĞİNİZİ BİLİRİM,

DÜRÜSTLÜĞÜNÜZÜ TEST EDERİM!”

“Bizim niyetimiz sana zarar vermek değil senden yardım istemek.” Beyaban sakalını avuçlayıp düşündü.

“HELE BAK SEN ŞU CENGÂVERE,

YARDIM İÇİN GELMİŞ UCUBEYE,

İÇİNİZİ GÖRÜRÜM NİYETİNİZ İYİ,

AMA KOLAY YOLA GETİREMEZSİNİZ BU UCUBEYİ!”

Tahir aradaki mesafeyi koruyarak sordu. “Bizden ne istersin peki kuvvetli Beyaban?” Mahlûk sakalını çekiştirdi.

“DÜNYA GİDER KÖTÜYE,

YİĞİT KALMAZ GERİYE,

SÖYLE BANA YİĞİT,

GÜREŞEBİLİR MİSİN BENİMLE!”

Tahir kendinin iki katı olan mahlûka yarı şaşkın bir şekilde baktı.

“YİĞİT! KUVVETİMİ BİLİRSİN,

ADİL OLMAZSAN ÖLECEKSİN BİLESİN,

SENİ YENERSEM DOSTUN DENER ŞANSINI,

AMA SABIRLI OLUP BEKLEMELİ SIRASINI!”

Tahir bunun son çare olduğunu biliyordu. Ciğerlerini geceyi sahiplenmiş soğuk havayla doldurdu ve üstündeki kaftandan kurtuldu. Şimdi bacaklarını saran pantolon ve çarıkları haricinde çıplaktı. Beyaban Tahir’in hazırlandığını görünce asasını tek hamlede toprağa gömdü ve ateşe doğru yaklaştı. Tahir dikkatini toplamaya çalışırken Suzan’ın ölme ihtimalinin sırtında bir ürperti gibi dolaştığını hissetti.

***

Ay ışığının aydınlattığı gümüşi toprak üstünde durmadan daire çiziyorlardı. Beyaban koca ellerini iki yana açmış ve öne doğru kamburlaşmıştı. Tahir ise gelen hareketi savuşturmak için pozisyon almıştı.

Beyaban Tahir’i yakalamak için hızlıca öne doğru atıldı. Kendini son anda kurtaran Tahir yerde yuvarlanarak mahlûkun bacakları arasından geçti. Uzun kolları Beyaban’a oldukça geniş bir saldırı alanı sağlıyordu ayrıca yaratığın koca cüssesine rağmen bu kadar hızlı olması Tahir için başka bir sorundu. Ve şimdi tekrar daire çiziyor, birbirlerini tartıyorlardı.

“GÜREŞMEDİM ASIRLARDIR TAM GÜCÜMDE,

SEN GİBİLER BENİ YENER ANCAK DÜŞÜNDE!

Beyaban’ın sonraki hamlesi o kadar hızlıydı ki Tahir hamleyi fark etmesine rağmen hareket edemedi. Hoyrat el, Tahir’i ensesinden yakaladı ve kendine doğru çekti. Tahir ele karşı koymadı, aksine koşarak Beyaban’a doğru hızlanıp kollarını mahlûkun beline doladı ve Beyaban’ı ileri doğru itti. Tahir bir an sakallı devin yıkılmayacağını sandı. Ama öyle olmadı.

Mahlûk darbenin etkisiyle yere devrildi. Tahir, Beyaban’ın üstünden kalkmak için hamle yaptığı sırada hasmının ellerini sırtında hissetti.

Beyaban, Tahir’i kendisiyle beraber kaldırdı. Koca yaratık rakibini sert toprağa hızla çaktığında Tahir’in ciğerlerinde kalan hava aniden dışarı çıktı. Yerdeki adam doğrulmaya çalıştı ama göğsünde müthiş bir acı hissetti. Tahir’in hareket edecek gücü kalmamıştı. Sessiz geceyi Beyaban’ın burnundan aldığı derin soluklar dolduruyordu.

“BİRİ GİTTİ KALDI İRİ OLANI

UÇEVERMESİN ELLERİMDE CANI!”

Beyaban’nın kahkahası konuşmasını böldü.

“ŞAKA YAPTIM İRİ DOSTUM SANA

TAM GÜCÜNÜ GÖSTER BANA!”

***

Ali’nin Tahir’den tek farkı Beyaban’a daha uzun süre dayanması olmuştu. İri adam ne kadar uğraşsa da Beyaban açık vermemiş, Ali’yi de Tahir’e yaptığı gibi sert toprağa çakmıştı.

“Üzgünüm Tahir… Yapamadım… Gitti” İri adam zorlukla konuşmuştu. Konuşmaya çalışırken ağzındaki tükürükle karışık kanı beyaz kumların üstüne yollamıştı. Bu; Tahir’in kendine duyduğu öfkeyi daha çok arttırdı. Ama bu öfke neyi değiştirecekti ki. Derin bir nefes almaya çalıştı fakat kaburgalarındaki ağrı buna engel oldu.

“Elimizden gelen… Buydu.” Tahir’in kaburgalarından çoğu kırılmıştı. Yere çakılmadan önce kolunu darbeyi yavaşlatmak için kullanmıştı ve şimdi önkolunca ikinci bir dirsek vardı. Yaratıcı aşkına o kadar acı çekiyordu ki yaşananlar ona gerçek değilmiş gibi geliyordu. İkili yaralı halde uzanmış, kara göğe bakarken yine o ses duyuldu.

“İKİ YİĞİT SERİLDİ ANİDEN YERE

ŞANSLARINI DENEDİLER BİRER KERE

BENİM İÇİN AŞTILAR DERE TEPE

AMA İYİ DÖVÜŞTÜNÜZ BENİM İLE!

BEN İYİ BİRİYİM, YARALI YİĞİT BİLMELİ

ÖLDÜRDÜKLERİM İLE SAĞLADIM DENGEYİ

ÇÖLÜN RUHU HASSASTIR ÇOK

DENGEYİ BENDEN BAŞKA KORUYAN YOK!

NİCE ADAMLAR GÖRDÜM YAŞAM ASASINI İSTEYEN

ÇÖLÜN DENGESİNİ BOZACAĞINI BİLMEDEN

ÖLDÜRDÜM ONLARI KADİM DENGE İÇİN

AMA SORMADILAR DİĞERLERİ BANA NİÇİN!

İNSANLARIN ÇOĞU DÜŞÜNMEZ DÜNYAYI

AMA SİZİ BİLİRİM ÖNEMSERSİNİZ HAYATI

BANA KAYBETTİNİZ LAKİN

HAK ETTİNİZ KIKIRDAK ASAYI!”

Beyaban sözlerini bitirdikten sonra asasının yere baka sivri ucunu Tahir’e sapladı. Tahir göğsüne saplanan asaya bir an dehşetle baktı. Kaburgalarından başlayan ferahlık vücudunu sarınca dehşet yerini rahatlığa bıraktı. Yaralı adam doğrulup ayağa kalkmadan önce önkolundaki kırığa baktı. Kırık geçmişti. Mahlûk şimdi Ali’yi iyileştiriyordu.

“Demek dengeyi sağlamak için adamların canlarını aldın.”

Beyaban asayı Ali’nin göğsünden çekip başını onaylarcasına salladı; sakalı yine büyüleyici bir şekilde hareket etmişti. Koca yaratık parmağını Kıkırdak Asa’nın tepesindeki onlarca kafatasından birine soktu ve bir parçayı kolayca kırıp Tahir’e uzattı.

“AL ASA’NIN BU PARÇASINI

AL Kİ KURTARASIN ARKADAŞINI

BEYABAN SEVDİ SİZİ BUNU BİLİN

BAŞINIZ SIKIŞIRSA YİNE GELİN”

Koca mahlûk kazığın yanına gidip koyunları koltukaltına sıkıştırdı ve arkasını dönmeden geldiği yoldan gitti. Soğuk, geceye hâkimken silah arkadaşları çölden çıkmak için develerine bindiler…

Sefa Tursun

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *