21.yy’ın leş kokulu fosseptiğe benzer fabrikaların birinde bir cehennem tohumu evriliyordu. Sebebi hiç de havalı değildi. Sadece can sıkıntısı. Tüm evrenleri boğabilecek en fena felakete yakalanmıştı. Hakiki tanrıları bile öldürebilecek tek silah, can sıkıntısı. Amon-ra’nın, bilinmeyen milyarlarca yıl önceki antik uzaylı iblislerin galaksiyi ilk işgal ettiği zamanlarda, geldikleri uçsuz bucaksız zebani çukurundan varlık düzlemine taşıdıkları post modern deccal: Can sıkıntısı.
Homo sapiensin manevi katili, hakiki süptil ruh kasabı, can sıkıntısı. Vejetaryenler ve veganların tepki gösterdiği vahşi et endüstrisinin altında aslında tüketim ihtiyacı değil, sadece rutin mekanikleşmiş yaşamlarının bunaltıcılığını et yiyerek beyinlerine acizce serotonin sinyali göndermeye çalışan insanoğlunun can sıkıntısı yatıyordu.
O bunları biliyordu. Yakışıklı ama bir o kadar disiplinsiz, üşengeç, kısa yolcu ve maymun iştahlıydı. Mühendis olarak çalıştığı fabrikanın başta patronları, grup başkanları ve hatta holding sahibinin kafasını kesip bayrak direğine asmak ve onun kargalar tarafından organik dekompozisyona uğradığını görmek en büyük hayaliydi.
Aklında hızla bir plan oluşuyordu. Aslında hiç de plan yapabilen birisi değildi, harabe zihni uzun vadeli düşünmesine izin dahi vermezdi. Ancak bu sefer dıştan zorlamayla değil iç itkinin, bitmek bilmez azaplı öfkesinin momentumuyla itelendiği için disipline ihtiyacı bile yoktu. Tek yapması gereken birkaç kritik noktadaki vanaları açıp bazılarını da kapatacaktı.
217 metre küplük, 25 metrelik devasa oksidiyon reaktörleri, cehennem harekatı için mükemmel bir başlangıç noktasıydı. Normal operasyon basıncı olan 6 barın üstünde 9 bara kadar ulaşırsa ve hâlâ basınç yükseliyorsa, o reaktör kolonunda otomatik bir emniyet sistemi devreye giriyordu. Buna göre, kritik iç basınca ulaşan reaktörün tepesindeki emniyet vanası, basınç ölçer transmitterden aldığı sinyale göre açıyor ve içerideki huzursuz gazı direk atmosfere vererek reaktörün havaya uçmasını engelliyordu. İşte sistemi havaya uçurabileceği şah damarı burasıydı.
Bunun için önce reaktör 1’in iç basıncını ayarlayan kontrol vanası ve ona sinyal gönderen transmitteri devre dışı bırakmalıydı. İş eldivenlerini bir katil gibi sessizlikle giydi. 21 metre yüksekliğe çıkarak o ucube kontrol vanasına geldi. O iğrenç elektro-mekanik mantar başlı vanalardan ilk gördüğünden beri tiksiniyordu. İnsanın dünyadaki varlığının organik bir kölelikten ibaret olduğunu, tüm eylemlerin biyokimyasal itkilerle uzaylı mekanik tanrılar tarafından kontrol edildiği gerçeğini hatırlatıyordu.
Neyse ki üretim sahasını oryantasyon zamanlarında iyi incelemişti ve bu ucube korkunç vanalara giden hava hatlarını biliyordu. Hava hattının küçük mandallı paneli hemen yakınlardaydı, kontrolcüye giden hattı tamamen kapatarak vakumun içindeki baygın hiçlik operasyonuna başlamış oldu.
Kontrolcü kapakçık anormalliğini panelden fark etmeleri uzun sürmezdi. Artık olaylar zincirinin tetiğini çekmişti, koşarak basınç ölçer transmitterine gitti, kontrolcüyle olan iletişim sinyal kablosunu yan cebindeki makasla kesti. Çevresini kontrol ettiğinde kimsenin olmadığına emin olmuştu.
Artık basit hamlelerle emniyet vana düzeneğini de devre dışı etmesi sadece ince parmaklarının zarif hareketlerine bakıyordu. Saniyeler içindeki her bir nefesindeki entropi artışıyla bir kelebeğin cinnetimsi kaos çırpınışları kadar güzel bir manzara oluşturmuştu. Sansargillerden Tazmanya canavarıyla ruhani bir akrabalığı vardı. Avustralya’nın el değmemiş post apokaliptik turuncu tundralarında birlikte tek bir atadan gelmişler, uzaylı şeytanların genetik modifikasyonlarına maruz kalacak dünyaya düşman bir misantropik oluşum haline gelmişlerdi. Hiçliğin generalleri, kafasındaki beyin kemirici Tazmanya canavarları ve genç mühendis!
Kontrol panelindeki mikro kaosun git gide büyüyüşünü durugörüsüyle izleyebiliyor, astral zebanilerle dans edip reaktör transfer hatları arasında kendi piksel krallığını kurup sefasını sürüyordu. Hakiki tanrının, kelebek cinnetinin, Tazmanyal kaosun elçisi, kendisi, her şeyiydi. Reaktörlerdeki aşırı basınçlanmayla titreşimin artışını orgazmın yaklaşışı gibi izledi. Hiç olmadığı kadar mutluydu. Yüzünü hafif bir rüzgar öpüyordu. Hiçbir düşük dişil organizmanın veremeyeceği bir keyifti bu.
Uzaklaştı ve izledi. Ve beklenen oldu. Reaktörler birer birer devasa gümbürtülerle havaya uçmaya başladı. Metal aksamlar, otomatik vanalar, ürün boruları, izoleler, krom kaplamalar, korkunç sıcaklıklarda iç yüzey oksidat sıvıları çıplak bir şölen gibi etrafa yayıldı. Devasa alevler göğe yükselerek insanlığın kibriyle alay edercesiyle kuru kafa şeklinde kahkahalar attı.
İşçiler, operatörler, müdürler, amirler, beyaz yakalı dünya kemirici parazit böcekler telaşla koşturuyor, bağırıyor, küfrediyor, ağlıyor ve tükürüyorlardı. Korkuyorlardı. Dünyaya hakim olan açlık ve üreyememek korkusuyla elleri ayakları titriyordu. Aşağılıkları karşısındaki mide bulantısına rağmen yuvalarını, sığınaklarını , maddi konformizlerini yıkarak aslında dayanaklarının çürük bir yalandan ibaret olduğunu onlara Tarot’un 16 numaralı yıkılan kule kartı gibi göstermişti genç mühendis.
Babillere haddini bildiren Tazmanya tanrısı gibiydi. Mutluydu. Kahkahalar atıyordu. Tüm fabrika alarma geçmişti. O arınmanın, spritüal ateşin coşkusunda dans ediyordu. Hayatının en mutlu gününü yaşadı. Sonrasının hiçbir önemi yoktu.
- Yeşil Yağmur - 1 Temmuz 2024
- Rastgele Yıkım - 1 Mayıs 2023
- Kabal - 1 Eylül 2022
- Çılgın Tatil - 1 Nisan 2022
- Amatör - 1 Mart 2022
Merhaba, oykunuzu beğendim ama cümlelerin uzunluğu okurken beni biraz yordu açıkçası. Karakterin içinde bulunduğu o duyguları çok başarılı anlatmissiniz. Kaleminize sağlık
Serbest çağrışım. Çok yazıyorsanız bazen böyle şeyler yazmak gerekiyor. Okurken karakterin yaptıkları bana dünyanın sonunun sıkıntıdan gelebileceğini düşündürttü ve bu çok hoşuma gitti. Sanki bir zaman sonra yapacak hiçbir şey kalmayacak ve insanoğlu kendi sonunu sıkıntıdan getirecek. Elinize sağlık.
Merhaba.
‘Ne okudum ben şimdi’ dedirten cinsten, karmaşık kelimelerin ustalıkla harmanlandığı ve sonraki her cümlenin bir öncekine, adeta zamkla bağlandığı enfes bir anlatımdı. Çok başarılı buldum, tebrikler!
cümlelerin uzunluğu inan ki beni de yoruyor yazarken teşekkürler
teşekkürler sıkıntıdan kendimi intihar edemeyip bunları yazıyorum işte