Umutsuzca Alanya Çarşısı’nda yürüyordu Cemre. Çalıştığı otelden çıkarılmıştı. Oldum olası turizme ayak uyduramamıştı. Çünkü dolap çevirmeyi bilmiyordu. Turizmde çalıştığı onca yıl boyunca bir türlü şaşaalı, sahte, yapmacık dünyaya ayak uyduramamıştı. Aslında mesleğe ilk atıldığı yıllarda bu meslek için yaratıldığını düşünüyordu. 15-16’larındayken bu sektörün ışıl ışıl renkli dünyası Cemre‘nin ilgisini çekmişti. Mesleğe ilk atıldığı yıllarda neşeli ve yardımseverdi. Arkadaşlıklar kurmak, insanlar için bir şeyler yapmak bile ona yetiyordu. Para, pul, kariyer hiçbir zaman önemli olmadı onun için. Hırs gözünü korkuturdu. İnsanların bu sektördeki hırsı onu çok düşündürüyordu. Bir yerlere gelebilmek için çoğu insanın yaptığı gibi daha yüksek mevkideki insanlarla gönül ilişkisi kurmak onları basamak olarak kullanmak son derede anlamsızdı ona göre. Yine aynı şey olmuştu işte. O kadar iş becerisi hiçe sayılmış, iyi niyeti, duygusallığı zaafı olarak görülüp üstüne gidilmiş hatta her zaman olduğu gibi bunların üstünü örtmek için onun beceriksiz, uyumsuz olduğu söylenmişti. Bunu yapan da şefiydi. İşe başladığı günden beri ona asılan ve yüz bulamayınca da sudan sebeplerle onu işten çıkaran çok bilmiş geçinen laubali ve terbiyesiz Cemal Bey. O korkunç akşam mesaisi çıkışı sanki lütfetmiş gibi birdenbire gelip seni işten çıkardım ama sana turda iş ayarladım dedi Cemre’ye. Cemre ertesi gün lojman müdürüyle konuşmuş bir iki gün müsaade istemişti diğer işine yerleşene kadar. Neyse ki Lojman Müdürü Oğuz Bey de dalgacı biriydi ama anlayışlıydı sağ olsun. Turla anlaşıp işe başladı. Cemre’nin iletişimi gayet iyi olduğu için orada çok başarılı olmuştu. Ama ondan yaşça küçük olan Cenk Bey çok ukala ve saygısızdı. Cemre’nin yeteneğini fark ettiği halde saçma sapan beceriksiz erkek arkadaşlarını çevresine doldurmuştu. Onlar da erkek dayanışması yapıp Cemre’yi dışladılar. Cemre onlarla anlaşmak istedi ama onu dinlemediler bile. Kendi mesleği Cemre’ye iyi gelmiyordu. Hatta Cemre’nin “Otelin, turların işleyişini-şaşaalı görünen gölgeli dünyayı – çok iyi bilmemesinden yararlanıp bağladığı müşterilerin üstüne yattılar kendilerinin başarısı gibi gösterdiler. Cemre bu haksızlığa daha fazla dayanamadı sigortamı başlatın hakkımı yiyorsunuz dedi ama dinletemedi. Ve oradan da çıkarıldı. Patrondan biraz izin istedi yine iş bulana kadar. Başka iş bulamıyordu peki ne yapacaktı şimdi? Ruhu sıkılmıştı. İşten çıkarıldığı günün ertesi Cemre çarşıda öylesine turlamak istedi. Işıl ışıl dükkanlara kafelere, barlara son kez baktı. Takıları her zaman çok severdi. Birden bir gümüşçü çıktı önüne ve içeri girdi. Çok güzel bir kolye görmüştü. Işıl ışıl parlıyordu sanki sihirli gibi. Belki kendi şansını kendi yaratmıştı Cemre. Çünkü kolyenin ucu boştu ve istediğini takabilirim dedi gümüşçü adam. Cemre’nin gözü güneşte kaldı. Ve güneşi taktırmak istedi. Kim bilir belki de bir güneş doğardı kararan gölgeli dünyasına.
– Fiyatı pahalı geldi abi dedi. İşten çıkardılar beni param çok az kaldı. Ben burada yabancıyım. Lojmanda kalıyorum zar zor izin aldım. İş bulmam lazım yoksa iki gün sonra atarlar beni.
Tanrı’nın hikmeti, belki de kolye vesilesiyle gümüşçü adam dile geldi.
– Madem çok beğendin kızım sana indirim yapacağım. Sen turizmci misin kızım?
– Evet abi az ilerideki otelde turda çalışıyordum.
– Yabancı dilin var mı kızım dedi gümüşçü adam
– Tabiî ki abi olmaz mı?
– Tamam o zaman çok iyi. Hemen yarın köprüden karşıya geç orada yeni açılan bir otel var. Orada Misafir İlişkileri’nde Bölüm Müdürü’nü Zerrin Hanım ‘ı tanıyorum. O sana yardımcı olur. Benim gönderdiğimi söyle dedi.
Cemre lojmana dönerken sevinçten içinden çığlıklar atıyordu.
– Yaşasın! Sonunda şansım döndü.
Cemre uyanır uyanmaz üstünü başını giydi ve hemen fırlayıp çıktı. Yalnız gittiğinde Zerrin Hanım’ı bulamamıştı otelde, erken çıktığını öğrendi. Ertesi gün daha erken gitti ve Zerrin Hanımla tanıştı. Zerrin Hanım gayet rahat tavırlı ve anlayışlıydı. Cemre’yi dinledi ve yardımcı olabilirsem tabii ki neden olmasın dedi.
– Aslında dilin de iyi. Ben asistanımdan memnun değilim. Ama onu da yeni aldım. Keşke daha önce tanışsaydık onun yerine seni alırdım inan ki. Otelimizin lojmanı da çok güzel. Senin için çok iyi olurdu dedi.
Zerrin Hanım başka bölümleri de bir araştırayım senin için ister misin? diye sordu Cemre’ye.
Cemre’nin hevesi kırılmıştı hem o kadar eğitim alıp hem de iyi bölümlerde pozisyonlar dolu olduğu için prestijli bir mevkiye değil de ”ne bulduysa ona razı olmak” -kendi mesleğindeki gözleri karartan büyülü dünyanın arkasındaki istenmeyen bir gölge olmak – diye hüzünle geçirdi içinden. Oysa Alanya’ya gelirken yanmış teni ve altın sarısı saçlarıyla, güzel kıyafetlerin içinde, güzel bir mevkide otelde kendini çalışırken hayal etmişti. Ne de yakışırdı ona her yaptığı iş bir de şu karanlık gölgeler bıraksa peşini. Cemre’nin aklından bu düşünceler geçerken o kadar dalmıştı ki Zerrin Hanım’ın sorusunu duymamıştı. Zerrin Hanım bunu fark ederek,
– Cemre’cim daldın sanırım dedi gülümseyerek. Cemre kadının sesini duyunca bir anda düşüncelerden sıyrılarak bir şey mi dediniz? Zerrin Hanım kusura bakmayın bugünlerde biraz dalgınım ve bitkinim sanırım moral bozukluğundan dedi umutsuz bir tebessümle. Zerrin Hanım gülümseyerek önemli değil Cemre’cim anlıyorum seni. İstersen başka bölümlere de sordurayım mı senin için diyerek sorusunu tekrarladı.
– Tabii ki Zerrin Hanım sorun lütfen kısa zamanda param iyice tükenecek zaten kısıtlı dedi panik dolu bir halde. Zerrin Hanım peki dedi bir sorayım birkaç yeri aradı ve birden Cemre’ye istersen Kat Hizmetleri Bölümü’nde çalışabilirsin. Kat Hizmetleri’nde sanırım elemana ihtiyaç var. Cemre boynunu büktü neredeyse gözleri dolmuştu. Sanki bütün iş hayatı gözünün önünden geçiyordu gölge gölge. Hevesli hevesli turizm okuması lise 2.sınıfa kadar harika giden bir okul hayatı; sonra birdenbire Kat Hizmetleri’nde staj yaparken başlayan Obsesif Kompulsif Bozukluk hayatını kâbusa çevirmişti. İlaçlarını alıyordu ama temizlik yaparken midesi bulanıyor ve kusuyordu ara ara. Annesi ve babası Cemre’ye çok düşkündü bu yüzden ayda dört defa temizlik elemanı gelir dip köşe temizlerdi. Annesi de çalışmadığı iki gün boyunca temizlik yapardı. Cemre’nin aklından adeta buğulu gölgeler halinde sektöre yeni atılırken baş gösteren bu içinden çıkamadığı bir virüs gibi kanına işleyen temizlik takıntısı geldi.
– Ne yapacağım ben şimdi? Param çok az kaldı. Lojmandan da iki güne bile kalmaz atarlar beni, eski patronum Cenk Bey zaten söylenmeye başladı. Bunları düşünürken Cemre’nin gözlerinden iki damla yaş süzüldü; bu damlalardan daha fazlası kalbini ıslatıyordu. Cemre’nin bu halini gören Zerrin Hanım,
– Cemre’cim iyi misin? Haydi anlat bana sen iyi değilsin dedi.
Cemre,
-Zerrin Hanım bu aramızda kalsın lütfen.
Zerrin Hanım,
-Tabii ki benden laf çıkmaz diyerek gülümsedi.
Cemre,
-Lisede Kat Hizmetleri stajımı yaparken bir süre sonra Obsesif Kompulsif Bozukluk tanısı konuldu bana. İlaçlar aldım psikoterapi gördüm. Bir gün temizlik yaparken son odada Şefim fark etti kusmaya başladığımı başım da dönüyordu küveti temizlerken Cemre dikkat et demeye kalmadan ayağım kaydı kafamı çarpıp yere düştüm tam 3 dikiş atıldı hastanede. Beni arkadaşlarımın nasıl alıp ambulansa taşıyıp götürdüklerini hatırlamıyorum bile. Sadece duyduğum boğuk seslerle karışmış siren sesleri ve gözlerimin önünden gölge şeklinde geçen karartılardı. O günden sonra bana Obsesif Kompulsif Bozukluk tanısı konuldu. İlaç tedavisi psikoterapi gördüm hâlâ da görüyorum. Yani Zerrin Hanım bu işi kabul etmekten başka çarem yok; ama lütfen ilaç kullandığımı kimse duymasın Zerrin Hanım.
-Ah benim güzelim üzülme sen söylemem kimseye hatta işini kolaylaştırmalarını sağlarım; mesain çabuk biter çok zor iş vermezler hatta seni lobiye alırız daha kolay olur işin. Kat Şefi ve Müdürü’yle aram iyidir merak etme. O iş bende diyerek gülümsedi.
Cemre,
-Buruk bir gülümsemeyle tamam o zaman anlaştık Zerrin Hanım dedi.
Zerrin Hanım,
-Gel seni Kat Hizmetleri Müdürü’yle tanıştırayım seni görmek istiyor dedi.
Cemre ve Zerrin Hanım beraberce lobiye geçtiler. Kat Hizmetleri Müdürü Nihal Hanım da 10 dakika içinde yanlarına geldi Nihal Hanım gerçekten canayakın biriydi ve Cemre’ye çok iyi davrandı. Hemen Cemre’yi alıp İnsan Kaynakları’na götürdü ve sigorta girişini yaptılar. Cemre ertesi gün işe başladı lobide. Zerrin Hanım’ın söz verdiği gibi mesaisi erken bitiyordu böylece atak geçirmiyordu. Arkadaşları da cana yakındı Zaten çoğu ondan büyük abla ve abiler dediği kişiler vardı çalışan. Cemre işine ve girdiği ortama günden güne alışmış, güneş tılsımlı kolye hayatındaki gölgeleri aydınlatmaya başlamıştı. Cemre Alanya’yı çok sevmişti ve orada yaşamaya karar verdi. Bir yıla kalmadan Bölüm Müdürü oldu ve otelde çok sevilmeye başladı. Hayat Cemre’nin yüzüne gülmüştü, hayatındaki gölgeler, peşini bırakmayan şanssızlıklar yerini güneşli, huzurlu bir dünyaya bırakmıştı İki yıl içinde Bilgi İşlem Müdürü’yle evlendi ve artık güneşin memleketi Alanya’nın yerlisi gibi oldu. Çok mutlu bir dünyası olmuştu artık. Evliliğinden iki tane kızı oldu Cemre’nin. Birinin ismini Güneş diğer kızının ismini Masal koydu. Cemre’nin gölgeli ve karanlık kaderi aydınlanmış artık hayat ona ömür boyu sürecek güneşli günler armağan etmişti.
- Benim Suçum Neydi Ey Tanrım? - 1 Aralık 2022
- Küçük Kıyametim Kanlı Safari - 1 Nisan 2022
- Aşk Üç Kapılı Bir Zindan - 1 Mayıs 2021
- Yeniden Varoluş: Altın Diyar İmparatorluğu - 1 Şubat 2021
- Yeni Dünya Cehennemi ve Saklı Cennet’e Yolculuk - 1 Aralık 2020
Biraz anı anlatır gibi yazılmış bir öykü, ne yazık ki bu nedenle beni pek içine alamadı. Bir roman olsa akıcı yazılmış olması bir avantaj olabilirdi ancak bir öyküde verebileceğimiz olay sınırlıyken bu açıklığı dil ile desteklemenin kayda değer olduğunu düşünüyorum. Belki edebiyat dergilerinde ince elenerek yayınlanan modern öyküler size bu konuda daha kapsamlı fikir verebilir. Ayrıca samimi bir öykü olduğunu hissettim okurken. Bunu da belirtmek istedim. Okumaya ve yazmaya devam edelim.
Merhaba @AliKerem çok teşekkür ederim güzel düşüncen ve tavsiyelerin için. Böyle yapıcı eleştiriler sayesinde kendimi zamanla daha da gelistirecegime inanıyorum. Benim anlatimimda fazla olay örgüsü içinde bazen dil yetersiz kalıyor ben de bunu gelistirmeye çalışıyorum özellikle tekrar teşekkür ederim
Merhaba @deniz_gunes
Öykünüzde bir derdi ele almışsınız; yeni mezun bir insanın iş bulma sürecini işlemişsiniz. Konu olarak önemli bir konu. Burada birkaç eleştirim olacak izninizle:
Öncelikle dili 3. tekilden 1. tekile almanız daha doğru bir tercih olabilirdi. Böylece anlatımdaki aksaklıkların büyük kısmı giderilmiş olurdu. Bu öykü belli ki sizin bu alanda deneyimlediğiniz ya da şahit olduğunuz olayları içeriyor. Anlatımı Cemre’ye atfetmektense kendi ağzınızdan anlatmanızın teknik açıdan daha uygun olacağı kanaatindeyim.
Çok uzun paragraflar okumayı zorlaştırıyor. Benim önerim anlatım öbeklerini bölmeniz. Örneğin giriş paragrafınızda bunu uygulayabilirsiniz. Cemre’nin kişilik özelliklerinin ve deneyimlerinin geçmiş zamandaki anlatımı ayrı; yeniden işten kovulduğunun anlatıldığı yakın geçmiş zamanlı anlatım ayrı; gümüşçüyü gördüğü geçmişte geçen şimdiki zaman anlatımı ayrı bir paragraf olabilirdi.
Anlatım fazlalıklarından kaçınmanızı öneririm. Hikayede okurun “Bu cümlelere ne gerek vardı ki?” demesinin ve alınan keyfin engellenmesinin önüne geçmiş olursunuz. Yazdığınız herhangi bir şeyi okurken gerek olmadığını düşündüğünüz her cümleyi, kelime tekrarlarını, örneklemeleri kaldırın. Ben böyle zamanlarda ‘less is more’ yöntemini uyguluyorum; yani daha az kelime/cümle ile daha çok şey anlatılacağı düşüncesi.
Anlatım fazlalığına örnek olarak Cemre’nin Zerrin hanımı bulmak için otele ilk gidişini örnek verebilirim. Bana göre buna gerek yoktu; üstelik Cemre otele uyanır uyanmaz gitmesine rağmen Zerrin hanımın erken çıkmasında bir bozukluk hissettim. Ya Cemre’nin kaldığı lojman otele saatlerce uzaklıkta ya da Zerrin Hanım işini doğru dürüst yapmıyor, sabah bir uğrayıp hemen işten çıkıyor
Ya da şöyle de yapabilirdiniz: Otele ilk gidişinde Zerrin Hanım’ı bulamadıktan sonra ertesi güne kadar yaşadığı stresi ve gerginliği anlatabilirdiniz.
Karşılıklı konuşmaları tire işaretiyle karşılıklı ya da çift tırnak ile dedim-dedi şeklinde yapabilirsiniz. Hem okumayı kolaylaştırır hem de akıcılığı.
Son bir düşüncem de, hikayenin sonunu kendiniz bağlamak yerine ucunu açık bırakarak okurun hayal gücüne bırakabilirdiniz. Yazdığınız mutlu son, okurun öykünün tamamını unutmasına sebep olabilir. Çünkü okur, ya da bir okur olarak ben, yazarın en son noktasına değin yazdığı bir ‘son’ yerine hikayenin devamını merak etmeyi, üzerine düşünmeyi, ve eğer istersem sonunu kendim getirmeyi tercih ederim. Bu sayede o öyküyü düşünmeye vakit ayırmış ve dolayısıyla da ona zihnimde yer edinmiş olurum.
Yukarıda yazdıklarım tamamen şahsi düşüncelerimdir, hiçbir etki altında kalmadan (Hüseyin bakışlarını yana kaydırır ve gölgeyle göz göze gelir; gölge Hüseyin’in kafasına bir tane patlatır) yazdım. Eleştirirken haddimi aştıysam kusura bakmayın lütfen.
Kaleminize sağlık.
Merhaba @huseyin verdiğin tavsiyeler çok iyiydi teşekkür ederim. Ve yapıcı eleştiriler yaptığın için de ayrıca teşekkürler. Dediklerinden konusmalari tireyle gösteriyorum zaten. Ama bazen dilde yanlışlarım oluyor. Evet 1.tekil şahıs olarak anlatmak daha iyi bir daha öyle yapacağım daha etkili bir anlatım dili oluyor haklısın. Genelde öykünün sonunu okuyucunun kararına bırakmayı hiç denemedim güzel bir fikir deneyecegim. Bazı kısımlarda onceki öykülerimin birinde okuyucuya sürpriz yapmayı denemiştim iyi olmuştu. Bazen anlatım obekleri çok uzun oluyorsa ona fazla dikkat etmedim açıkçası bölmek daha mantıklı olur haklısın. Dediklerine dikkat etmeye çalışacağım. Çok teşekkür ederim. Görüşmek üzere.
Hikaye sürükleyiciydi. Toplumsal bir sıkıntıyı Cemre’nin yaşantısında görmekle birlikte, yaşadığı duygu devinimlerini hissettirdi. Heves, heveslerin kırılması, ümitsizlik ve yeni şanslar ve umutlar; bir çoğumuzun hayatına sirayet etmiş süreçleri barındırıyor aslında. Sonu hızla, mutlu bir gidişatla bitirmektense okuyucuya bırakmanızı ben de öneriyorum. Elinize sağlık @deniz_gunes