Her savaşın kendine özgü yazılmamış kuralları vardır. Taraflar, nasıl olduğu anlaşılmaz bir şekilde bu kurallara uygun hareket ederler. Yaşanılan coğrafya, insan karakterini belirlediği gibi savaş kuralları da belirler. Tıpkı benim yaşadığım şehirde olduğu gibi…
Birbirini tanımayan insanlarız, yine de safları öylesine sıklaştırabiliyoruz ki kollarımız bacaklarımız neredeyse iç içe geçiyor. Safları terk etmemek için özellikle biz kadın savaşçılar, bariyerler kullanmaya, kollarımızı kuş kanadı gibi iki yana açarak mesafeyi korumaya çalışıyoruz. Ah! Boşa çaba… On santimlik bir boşluk bile araya başkasının -özellikle kamikazelerden birinin- süzülmesine neden olabilir. Herkes kendi mücadelesinde, savaş ortak ama zafer tek kişilik. Uzaktan bakılınca insana benzemeyen yaratıklar gibiyiz. Kibarlık, saygı, centilmenlik, anlayış ve buna benzer medeniyet göstergeleri savaş bitiminde tekrar alınmak üzere kenara bırakılıyor.
İşte şimdi, devlerden biri yaklaşıyor, adımları sıkı sıkıya takip ediliyor. Bir sürü hesap kitap var işin içinde. Yapılması gereken en önemli şeylerden biri de doğru yere konumlanmak. Devin hareketindeki en küçük sapma, yumak olmuş savaşçıların sağa sola birlikte hareket etmesine neden oluyor, o nedenle kimse gözünü devden ayıramıyor. Devler değişik renk ve ebatlarda. Hangisinin geleceği belli olmadığından uzaktan göründüğü anda pozisyon almaya başlıyor yumak.
Artık tecrübeliler sınıfındayım. Uzun zamandır savaşın içindeyim. Soluksuz kalabilmeyi, ayaklarımı yere kökleyerek durabilmeyi, koku duygumu köreltmeyi öğrendim. Bazen acemiler düşüyor araya. Ne yapacağını devin içine girmeyi başarsa bile ne yöne gideceğini bilemeyenler. Saniyelerin önemini kavrayamayanlar. Ah! Bu zavallı acemiler yüzünden ne kadar deneyimli olursanız olsun siz de bocalayabiliyorsunuz. Hele ellerinde torba torba ganimet varsa hareket kabiliyetlerini tamamen yitiriyorlar ve ışığa tutulmuş tavşan gibi kalıveriyorlar. Bu savaş sadece deve karşı değil, herkes birbirinin rakibi. Zaten savaşın en zor yanı bu. Eğer siz sekiz saatlik başka bir savaşın yorgunu olarak geliyorsanız devin midesine çökmeniz an meselesi olur. Burada, bu arenada, yorgun, bitkin dalgın olma şansınız hatta şöyle söylemeli lüksünüz yok. Tetikte, dinç ve saldırgan olmalısınız.
Yumağın ucuna yakınsınız diyelim, o zaman tüm adımlar senkron olmalı. Bu grup yani devin karnına ilk girecekler sabırla beklemiş ve beş altı devin geçmesine izin verip kendi savaşının zaferine odaklanmışlar yani sabırlılar. Sabırlılar genellikle zamanlarını iyi planlayanlardan çıkar ya da harcayabilecek zamanı olanlardan. En uygun anı bekleme sabrı vardır onlarda. Seçicidirler. Sonuçta mutlaka zafer elde edeceklerini bilirler. İstediklerini elde edemezlerse yıkıma uğrarlar. Mücadeleci ve ataktırlar. Odaklarını kolay kaybetmezler. Devin ayakları altında ezilmeyi göze alıp safhalarını asla terk etmezler. Bunlar genellikle uzun soluklu savaşçılardır. Eğer zafer elde edemezlerse zaman geçtikçe devin karnında perişan olurlar. Gereksinim duymayacaklarını düşündüklerinden nefes teknikleri, köklenmeleri güçlü değildir. Kolay yem olmamak için “zaferi kazandıran ilk harekettir” mottosuna sıkı sıkıya sarılırlar.
Tesadüfenciler… Devi az görenler, tesadüfen ya da kırk yılda bir savaşın içine düşenler. Mücadelenin derinliğini bilmezler. Nerede duracaklarını, nasıl hareket edeceklerini. Genelde en kolay lokma bunlardır. Nefes alamazlar, duramazlar, dönemezler, alan açamazlar. Her seferinde bir daha bu savaşa girmem derler ya da en uygun yani devin en rahat olduğu saatleri beklerler.
Kamikazeler… En açıkgöz, en saldırgan savaşçılardır. İncelebilme, atlayabilme, koşma, kanatlarını açarak çok geniş yer kazanma becerileri hat safhadadır. Devin boşluklarını en iyi değerlendirenlerdir. Bir anda nereden geldiğini anlayamadan dalıverirler devin içine. Vücutlarının nasıl bir anda incelip daraldığına şaşarsınız. Gerektiği yerde kavgaya hazır olduklarından gelen uyarılara kulak tıkarlar, sesler yükselirse de horozlanırlar. Kamikaze göründüğü anda sabırlılar yer açmaya çalışır. Yoksa devin içinde kavga kaçınılmazdır.
En şanssız savaşçılardır gençler. Her şeyi doğru yapmış olsalar bile devin midesinde- aldıkları terbiyeden diyelim- yaşlı savaşçılara alanlarını verirler. Bu grup en sevilen savaşçı grubudur. Bazıları tamamen dış dünyadan kopabilmeyi başarabilirler. O zaman tek kişilik zaferleri içinde vicdan muhasebesiyle uğraşırlar. Her türlü eziyet içindedirler. Köşeleri tercih ederler gözden uzak olmaya çalışırlar.
Yaşlılar… Bu savaşçılar için yaşamlarındaki en aktif anlar bunlar. Bekle, yerini al ve saldır. Çok başarılılar. Hele zaferi kazandıkları anda yüzlerine yansıyan o mutluluğun aydınlığı… Sadece bunun için bile bu mücadeleye girebilirler ama ya yenilenler ya gereği kadar hızlı hareket edemeyenler… Onlara kimsenin acıyacak zamanı yok.
İşte dev göründü. Tecrübelilerden olduğumdan doğru yerde olduğuma eminim. Derin bir nefes alıyorum, saldırıya hazırım. Metrobüs tam önümüzde duruyor ve açıyor kapılarını. Sağdaki koltuğa atıveriyorum kendimi. Sanırım bu kez üç saniyede oturdum. Her gün kendi rekorumu egale diyorum. İşte bir acemi nereye oturayım diye bakınırken ayakta kaldı. Elinde taşıması zor torbalarla nerede durmalı, diye bakınıyor. Bir saatlik yolculuksa işi zor. Bari şöyle sağlam bir yere tutunsa. İşte bir kamikaze, yine yeri kapmış. Zafer sarhoşluğu içinde yayılıyor koltuğa. Belki on kişinin önüne geçti, onun başarısını kutluyor içinden. Öyle belli ki… İki genç yeri kaptı ama şu yaşlılar ah şu yaşlılar. Yine ayakta kaldı gençler, daha kulaklıklarını takamadan, uyuma numarası yapamadan… Sersemlemiş bir tesadüfenci. Birkaç durak sonra olacakları ise hiç öngöremiyor. Birazdan tek ayağın üzerinde durabilmek bile mucize olacak. Yapma, o kapının yanında durma. Dışarıyı seyrederek gidebileceğini ve içeridekilerden bağımsız olduğunu göstermeye çalışıyor ama az sonra içeri gireceklerin bozgununa uğrayacak.
Tecrübeli olarak küçük bir uyarı yapmalı acemilere ve tesadüfencilere… Eğer metrobüs yolcusuysanız ilk yardım çantanız elinizin altında olmalı. Bir ıslak mendil, bir selpak, küçük bir kolonya. Olmazsa olmazlarınızda cep telefonu, kulaklıklar ve kitap. Zaferi kazanıp oturduysanız yapılacak tek şey var, dış dünyadan soyutlanmak ve okumak. “İlerleyinlere, şurada boşluklar var kardeşimlere, bizde işe gidiyoruzlara, gerginliklere, kavgalara, itiş kakışlara, nefes alamıyorumlara, yer verin beylere, çocuk ezildi yahulara, yuh be böyle yolculuk mu olurlara, biraz açılır mısınız beyefendilere, deodorant icat olunmadımılara, tutunacak yer mi varlara” kulaklıklarınızı tıkamak, hatta ve hatta kulaklığınızı takıp müziğinizi dinlemek ve okumak. Bu arada her gün eksersiz yapmayı, nefes teknikleri çalışmayı da unutmadan…
- İtiraf Odası - 1 Aralık 2022
- Düşsüz Adam - 1 Temmuz 2021
- Gergedan Sami, Zargana Hamdi ve Ben - 1 Şubat 2021
- Gölgesiz Kadınlar - 1 Kasım 2020
- Çekmeceler - 1 Temmuz 2020
Merhaba,
Son paragrafa kadar fantastik bir dünya kurgusu okuduğumu düşünürken o son… Gerçek dünyaya döndüm. Geçişi çok ustaca yapmışsın. Gerek öykülemen gerek temayı kullanış şeklin çok başarılı.
Çok hoş bir öyküydü.
Kalemine kuvvet.
Çok teşekkürler sevgili Öznur. Beğenmene sevindim.:)
Merhabalar.
Muzip eğlenceli bir öykü olmuş, gerçekten tam da o anları anlatıyor. Kurguya aktarışınızdaki yaratıcılığaysa bayıldım.
”Böyle Savaş Görülmedi (Yaşayan Bilir)” Öykünün ismi olarak başlangıçta garip geldi. Beni kendine çekmeyen bir başlıktı ama sonra fikrim değişti tabii, çok güzel bir isim olmuş.
Öykünüzü sonunu gördükten sonra tekrar okudum. Bu şekilde başlangıçta anlattığınız savaş sahneleri ve taktikleri de iyice benimsedim 🙂
Ellerinize kaleminize sağlık. Gelecek seçkilerde de görüşebilme umuduyla.
Merhaba;
Çok teşekkürler. Başlığı düşünmüştüm ama çok da sonunu belli etmek istemediğimden bunda karar kıldım. Öyküyü beğenmenize sevindim. Gelecek seçkilerde görüşebilmek dileğiyle…
Merhabalar,
Kafamdaki kamikaze imajı hep alt edemeyeceğini de bilse, son bir kuvvetle karşısındakine zarar vermeye çalışan kişi şeklinde de olsa, öykünüzdeki gibi hedefe kilitli, kural tanımaz ve fırsatçı kamikazeler de çok hoş olmuş. Devlere olmasa da, diğer savaşçıların yerlerini alarak, onlara bu şekilde zarar verip canlarından bezdirmelerini keyifle okudum. 🙂 “Sekiz saatlik başka bir savaşın” kıdemli yorgunlarından biri olarak hayal gücünüzü tebrik ediyorum. 🙂 Kaleminize kuvvet.
Merhaba;
Çok teşekkürler. “Sekiz saatlik başka bir savaşın” çok uzun yıllar içinde yaşamış yorgun savaşçı olarak sizi çok iyi anlıyorum:) Öyküyü sevmenize sevindim.
Tek kelime ile bayıldım. İlham perilerinize sağlık:)
Çok teşekkürler. Periler de teşekkür ediyor:)
Selamlar,
Sonuna kadar biraz distopik biraz fantastik bir hava aldım ama farklı ve gayet güzel bir şekilde bağladınız olayı. Hatta trendeki başlangıç düşünceleri nedeniyle Uyumsuz serisine benzettim bir ara.
Son paragrafta ‘olunmadımılara (mı ayrı yazılmalıydı sanırım) ve eksersiz (egzersiz) kelimeleri gözden kaçmış herhalde; onun haricinde zekice ve gayet temiz, güzel bir öyküydü. Kaleminize sağlık.
Merhaba;
“olunmadımılara” kelimesini ayrı yazmam gerekiyordu diye düşündüm açıkçası “olunmadı mılara” da garip geldi. Kararsız kaldım. “Eksersiz” içinse hiçbir dalgınlık kabul görmez diyelim. Nasıl öyle yazmışım anlayamadım:( Uyarılarınız için teşekkürler. Yine de öyküyü beğenmenize sevindim.
john scalzi’nin yaşlı adamın savaşı adında bir kitabı var. kitapta gelecekte geçiyordu, yaşlı bir adamı askere alıyorlardı; yaşlıydı ama aslında acemiydi. öykünüz bu temayı tamamen terse çevirmiş. dolayısıyla çok sevdim 🙂
Merhaba;
O kitabı okumadım ama ilginç geldi siz yazınca. Öyküyü sevmenize sevindim. Teşekkürler
Selam Nurdan 🙂
Önce başlık dikkatimi çekmişti. Bu güne kısmet oldu okumak. Başlarda yaptığın (Zekice) göndermelerden sonra ” Bunun altında bir bit yeniği var ama dur bakalım ne olacak” diye düşünürken kendimi baya tanıdık olduğum bir manzaraya bakarken buldum. 🙂
Bir ‘Tecrübeli’ olarak yüreğine sağlık diyorum.
🙂
Merhaba;
“Tecrübeliler”densen “kamikazeleri”de iyi tanırsın o zaman:) Bu konuda yazacak ne çok şey var değil mi? Beğenmene sevindim teşekkür ederim.