Öykü

Dünya Var Dünya İçinde

Sri her sabah uyandığında bir refleksle gözlerini kapatır ve pencereye koşarmış. Penceresinden binlerce yılın gizemini tozunda barındıran, bir rivayet içinde perilerin yaşadığına inanılan, bu yüzden de adına peri bacaları denen kahverengi, yer yer sarı dikine kayalar görünürmüş. Sri bunun hayatının en güzel hediyelerinden biri olduğunu bilir ve sabah ilk görmesi gerektiği şeyin peri bacaları olduğunu yüreğinin ta derinliklerinde hissedermiş. Sri o sabah uyandığında yine ilk iş pencereye koşmuş. Küçük kız 13 yaşında, her şeye fazlasıyla meraklı ve içinde dünyanın en kuvvetli ışığını taşıyan kocaman gözleriyle peri bacalarına bakmış. Her sabah kayalara en cömert haliyle yansıyan Güneş bu sabah yüzünü göstermiyormuş. Bacalar kahverengiye dönmüş ve dahası yağmur sanki bacaları yerinden söküp atmak istercesine yağıyormuş. Sri huzursuz hissetmiş. Fakat bu anlık, ufak kederi saniyeler içinde yerini yeniden neşeye bırakmış. Formasını giyip kahvaltısını yaptıktan sonra okul yoluna koyulmuş. Okulu peri bacalarının altında, sanki gerçekten de perilerin sakladığı çok eski bir binaymış. Sri okul yolunda her sabah peri bacalarını izlerken bir yandan da göğe yükselen balonlara bakarmış. Bu balonlara birkaç kez annesiyle binmiş olsa da bunun bir turist aktivitesi olduğunu düşünür onlara binmeyi hiçbir zaman sevmezmiş. Sanki balonlara binmek istese birileri onu buralı olmamakla suçlayacakmış. Buralı olmamak ise asla istemeyeceği bir şeymiş. Sri bir defasında annesiyle balona gönülsüzce binerken kendi yaşlarında İngiliz bir çocuk görmüş. Bu çocuk aynı Sri’ye benziyormuş. Hatta Sri’nin annesi ve o çocuğun annesi birbirleriyle Sri ve çocuğun benzerliği hakkında konuşmuşlar. Sri denilenleri o an anlamasa da annesi eve geldiklerinde çocuğun ailesiyle ne konuştuklarını anlatmış. Bu çocuk ve ailesi İngiltere’nin Salisbury diye bir yerinde oturuyorlarmış. Hatta annesi aileyle sohbeti öyle koyulaştırmış ki aile Sri’leri İngiltere’ye davet etmiş. Sri okul yolunda bunları düşünüp balonlara bakarken ona çok benzeyen küçük kızın adını hatırlamaya çalışmış. Neydi, neydi diye söylenip durmuş kendi kendine. Okulunun yoluna dönmek üzere her gün gitmesi gereken bayırdan aşağı doğru sapmış. Bir yandan da küçük kızın adını düşünmeye devam ediyormuş. Lakshmi! Evet ya tabii buldum Lakshmi, demiş kendi kendine Sri. Lakshmi dediği anda etraf kapkaranlık olmuş. Küçük kız ne yapacağını bilememiş ve bir kere daha kısık sesle Lakshmi demiş. İkinci Lakshmi deyişinde Sri kendini peri bacalarının içinde bir mağarada bulmuş ve o an meşaleler yanmış. Sri etrafa bakınmış. Neredeyim ben, diye düşünmüş. Okula gitmek için aşağı yola saptığını, her günkü yoldan yürüdüğünü düşünmüş. Ama hayır. Burası bambaşka bir yermiş. Lakshmi diye geçirmiş aklından. Lakshmi dediği an etraf kararmış, Lakshmi dediği an meşaleler yanmış. Sri bir daha Lakshmi demeliyim diye düşünmüş ama aynı anda titriyormuş da. Korkma, demiş ardından gelen naif bir ses. Sri arkasını bir cesaret dönmüş ve omzunda uçuş uçuş mavi simlerden yapılma bir pelerin olan kocaman sarı gözlü dal gibi ince kendi boylarında pembe saçlı bir peri görmüş. Korkma, demiş güzel peri Sri’ye yeniden. Sri biraz rahatlamış olacak ki periye çekinerek de olsa ben neredeyim, diye sormuş. Peri ona kibirli kibirli bilmiyor musun, demiş. Sri bilmediğini söyleyince perinin yüzü asılmış ve ardında mavi simler bırakarak gözden kaybolmuş. Sri bu kasvetli peri bacası mağarasının içinde geçen kısa bir süreden sonra sıkılmış, kenara oturmuş. Çevrede bir çıkış göremiyormuş. Periyi gördükten sonra aslında daha çok korkması gerekirken korkusu neredeyse yok olmuş. Gelip benimle konuştuğuna göre ve bana bir şey yapmadığına göre demek ki korkulacak bir tarafı yok, diye düşünmüş Sri. Hem masallardaki periler daima iyi olurlar. Bunun da bir masal olduğunu düşünürsek bu peri de iyidir. Lakin ne zaman geri gelecek? Sri’nin aklına yeniden Lakshmi demek gelmiş. Ama dememiş. Sri bu küçücük kapısız mağarada sadece iki meşaleyle durmaktan korkmuyormuş da yeniden Lakshmi demekten korkuyormuş.

Aradan saatler geçmiş. Sri uyuyakalmış. Uyandığında her şey aynıymış. Sri üşüdüğünü ve acıktığını hissetmiş. Yine de Lakshmi diyememiş. Yeniden karanlıkta kalmaktan ve bu kez kötü bir perinin geleceğinden korkmuş. Sri yeniden uyumuş. Uyandığında meşalelerden birinin çoktan söndüğünü görmüş. Diğerinin de sönmesinden öyle korkuyormuş ki Lakshmi mi desem yoksa yeniden mi uyusam diye düşünürken sanki onun iradesi dışında, minik ağzı birdenbire Lakshmi deyivermiş. Sri, Lakshmi dediği an midesi bulanmış, sanki tüm iç organları yer değiştirmiş. Kendini sonsuz bir boşlukta uçarken buluvermiş. Küçük kızın gözleri önünden milyonlarca dakika aynı anda akmış, milyonlarca ışık aynı anda süzülmüş. Sri vücudunu ve muhtemelen duyanların da kulaklarını acıtan çok sert bir gümbürtüyle yemyeşil çimenlerin üzerine düşmüş. Gözlerini acıyla açınca simsiyah gökyüzünün çarşaf olduğunu, cihanın en derinlere dalabilen dalgıçlarının çıkardığı incilerin, cihanın en zarif iğne tutan terzilerinin elinde bu çarşafa birer birer dikildiğini görmüş. Hava ne soğuk ne sıcakmış. Hava hisler üstü okşamasıyla Sri’nin vücudunda geziniyormuş. Sri yattığı yerde doğrulmaya çalışmış. Kendisini ayakta duran gri kayaların üzerine bir kaya daha oturtulmuş bir dairenin ortasında bulmuş. Etrafta peri bacaları yokmuş. Etrafta bu gri kayalardan başka hiçbir şey yokmuş. Sri bir kere daha Lakshmi demiş. Gök gürlemiş, tanrılar en gümbürtülü şarkılarını Sri’nin kulağına söylemeye başlamışlar. Sri sırılsıklam olmuş. Hem sırılsıklam hem korkusuzmuş artık. Daha fazla ne olabilir diye düşünerek ard arda durmadan Lakshmi, Lakshmi, Lakshmi diye bağırmaya başlamış. İlk Lakshmi’de yağmur durmuş kapkaranlık gecede çimler yemyeşil parlamış. İkinci Lakshmi’de bülbüller ötmeye başlamış, üçüncü Lakshmi’de Güneş bir anda doğmuş. Güneş’in böyle ani doğuşu kızın gözlerini kamaştırmış. Güneş ışığının aydınlığıyla hem ısınan hem de karanlığı yok olan Sri yeniden çevreye bakmış. Alabildiğine boş bir arazi, üzerinde yemyeşil otlar… Hiçbir şekilde onun memleketine benzemeyen bir hava… Sadece bu sabah peri bacalarımın üzerindeki yağmur damlaları bu gri kayalara damlayanlara benziyordu, diye düşünmüş Sri. Ayağa kalkmış. Bir o yana bir bu yana koşmuş. Gitmiş de gitmiş. Fakat ne bir insana ne bir eve rastlamış. El mahkûm geri dönmüş taşlara. Lakshmi demeliyim, diye düşünmüş. Sadece bir kere Lakshmi demiş. Gri kayaların ortasında devasa bir taht belirmiş bir anda. Sri aniden geri çekilmiş. Lakshmi, demiş. Tahtın üstünde altın renkli kıyafeti ve altından yapılmış, oymalarında büyük elmaslar saklı tacıyla bir kız çocuğu belirmiş. Sri bu kez istemsizce Lakshmi, demiş. Tahtın üzerinde oturan ve Sri’ye ikizi gibi benzeyen kız Sri’nin yılar önce balona ailesiyle beraber bindiği, benzerlikleri o zaman da görülen kız imiş. Sri ne diyeceğini bilememiş. Kız tahtından inerek yavaş adımlarla Sri’ye doğru yürümüş. Gülümsemiş. Sri, küçük kraliçeden bir cümle duymak isteyen gözleriyle kıza bakmış. Kız yine gülümsemiş. Sri bir adım geri çekilmiş ve dünyanın tüm bilgisi bir anda omuzlarına çöken ve saçları bembeyaz olan alimlerin yüküyle kıza bir daha bakmış. Sen, demiş. Sen… Sen Lakshmi’sin. Lakshmi lal olmuş sadece gülümseyerek Sri’ye bakıyormuş. Sri, Lakshmi diyerek fısıldamış. Küçük kraliçe dizlerinin üzerinde yere yığılmış. Hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Sri ne yapacağını bilememiş ve Lakshmi’nin ağlamasına ince ince gözyaşlarıyla eşlik etmiş. Artık ağlamaktan yorulan Lakshmi, Sri’ye anlatmaya başlamış: Eminim tüm bunların neden olduğunu merak ediyorsundur Sri. Benim sevgili kız kardeşim. Sen ve ben kardeşiz. Fakat bu kardeşlik anne ve baba bağıyla olanlardan değil. Bundan binlerce yıl önce periler makamında bir konsey toplandı. Biz iki gönüllü ruh olarak bu konseye katılmış ve kendi bölgemizi korumaya yemin etmiştik. Ben Stonehenge’i korumaya yemin ettim, sen de peri bacalarını korumaya yemin ettin. Yıllarca bu görev için aynı coğrafyada farklı bedenlerde yeniden yeniden doğduk. Ama olmadı. Periler bize ihanet etti. Periler insanlarla anlaştı. İnsanlar onlara rüşvet verdi. Dediler ki adınız binlerce yıl yaşayacak, buraya peri kayaları, oraya da peri bacaları diyeceğiz dediler. Binlerce yıldır insanlardan saklanmaktan yorulan periler de bu rüşveti kabul etti ve bizi yeminimizi bozmaya zorladılar. Ben burada kendime nice yoldaşlar buldum. Başka ruhlar bana yardım etti. Buranın adını perilerle bir andırmadık, peri kayaları dedirtmedik. Buraya da insanlar geliyor ama yine de senin koruman gereken yere verdikleri kadar zarar vermiyorlar. Ben yıllar önce seni uyarmaya geldim kardeşim. Fakat sen öyle kapalı, öyle sığ bir auradaydın ki sana anlatamadım. Senin coğrafyanda ilk kez böyle bir enerji görüyordum. Bu derece algılayamayışı ilk defa gözlemledim o topraklarda. Anlamadın. Sonra periler sana geldiğimi öğrendiler. Beni cezalandırdılar. Sesimi aldılar. Ruh kanununa göre perilerin aldığı ses ancak ruh kardeşinin onlarca tekrarından sonra geri verilir. Periler bu kısmı atladılar. Daha doğrusu benim sana gelişimi senin asla anlamayacağını düşündüklerinden sana zarar vermediler. Bu kanunu da bozmadılar. Ama ben, seni bana getirdim. Yağmur perileriyle anlaşarak önce buranın yağmurlarını senin peri bacalarına yağdırdım. Yağmur perileri daha naziktir, halden anlarlar. Sonra her sabah gördüğün balonları sana başka gösterdim. Bu noktada da efsun perilerinin faydası oldu. Onlara ciddi rüşvet verdim ama orası önemli değil. En zor kısmı seni bir solucan deliği açıp buraya getirmek oldu. Onu da lojistik perileriyle hallettim. Lojistik perileri en renkli perilerdir. Simli mavi pelerinleri pembe saçları sarı gözleri olur. Gerçi onlardan birisi görevini iyi yapamadı ve yolda yine de biraz sorun çıktı ama olsun. Geldin ya. Adımı söyledin ya. Sri, Lakshmi’nin bu cümlelerini anlamak için bir süre susmuş. Lakshmi de Sri’nin suskunluğuna sanki binlerce yıldır süren suskunluğu yetmiyormuş gibi eşlik etmiş. Çünkü kardeşlik bunu gerektirirmiş. Sri altın renginde kıyafetleri ve tacıyla, ışıl ışıl gözleriyle pasparlak olan kraliçe kardeşine bakmış ve şimdi neredeyiz, diye sormuş. Burası neresi Lakshmi? Lakshmi yıllar sonra bulduğu ve sesini yeniden duyduğu kardeşini en sevdiği şarkıymış gibi dinlemiş. Burası İngiltere Salisbury, bu taşlara Stonehenge deniyor. Kutsal geometrinin en derin işlediği ve garip insanların asla çözemeyeceği sadece bize açık olan sırları barındıran taşlar bunlar. Sri bir anda Nevşehir’deyken bir anda Salisbury’de olduğuna inanamamış. Sonra tüm bu perilere inanıyorsun da buna mı inanmıyorsun, diye geçirmiş içinden. Peki ben şimdi ne yapabilirim, demiş kız kardeşine. Lakshmi, Sri’ye gülen gözlerle bakmış ve konuşmaya başlamış. Sana hain periler tarafından unutturulan koruma yetkilerini geri vereceğim. Bizim tarafımızda olan perilerle beraber peri bacalarını bir ömür koruyacaksın. Sonra bedenlenişimiz daima devam edecek. Senin yanına tez vakitte Manisa Kula’daki peri bacalarının koruyucusu olan ruhdaşımız da gelecek, demiş Lakshmi. Sri’nin ellerini tutmuş. İki çocuğun elleri birleşik bir şekilde havaya kalkmış, güneşli gökyüzü bir anda kararmış ve yemyeşil ışıklar dünyanın tavanında dans ederek akmaya başlamış. Lakshmi, Sri’den yeminini tekrarlamasını istemiş. Sri yeniden yemin etmiş. Sri kardeşinin koruması gereken toprakların üzerine onun haberi bile olmadan ondan alınan kaderini çıkarmış atmış. Kendi topraklarını korumak için ettiği yemini yeniden giymiş sırtına. Sri özünü bulmuş.

Sri gözlerini açtığında yatağındaymış. Annesi, babası ve abisi başında bekliyormuş. Teyzeleri, dayıları, komşuları ve bilumum akrabaları Sri’nin odasına bir gelip bir gidiyorlarmış. Sri Arapça dualar eşliğinde uyanmış. Dünya var dünya içinde, demiş sessizce. Uyandığı an annesinin sevinç çığlıklarını duymuş. Annesi, babası, abisi, teyzeleri, dayıları, komşuları, herkes ona bakıyormuş. Annesi, jandarmayla günlerce kendisini aradıklarını, bir mağaranın dibinde baygın bulunduğunu, bulunduğu günden beri de uyuduğunu söylemiş küçük kıza. Sri bu cümlelere gülümsemiş aniden gözlerini kapatarak pencereye koşmuş. Gözlerini açtığında peri bacalarını karşısında görmüş ve mırıldanmış: Dünya var dünya içinde…

Merve Aydın

Kendimi bildiğimden beri yazıyor, yazıyorum. Lisans ve yüksek lisansı tarih olan, doktora çalışmalarına yine tarih bölümünde devam eden bir akademisyenim. Bu esnada öyküler yazıyor, okuyor, diller öğreniyor, gerçekle masalın ortasında gide gele ne gerçek ne değil anlamaya çalışıyorum. Marquez ve Le Guin başımın tacı ve tabii ki Potterheadliği de yakamda parlak bir yıldız gibi taşıyorum.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Dokunduğumuz hemen her şeyi kirlettiğimiz çağımızda peri masallarına ihtiyacımız var elbette. Bu masallardan birisi bir rüyanın içinde “gerçeği” ve “değili” kadar içine işlemiş Sri’nin. Peri masallarına ihtiyacımız var, belki bizlere unutturulanları da birilerinin hatırlatmasına…

    Bu güzel öyküyü bizlerle paylaştığın için teşekkür ederiz Merve.
    Binlerce öykü dileğiyle…

  2. Çok masalsı bir anlatım vardı ama takıldığım bir nokta var ki Sri Türkiye’de yaşadığı halde bir yabancı mı? O.o Adı Sri olmasından dolayı buraya geldim. Manisa Kula’da da peri bacaları olduğunu ilk kez öğrendim. Bir tane de Rusya’da var galiba bu tip bir yapı. Öykü sanki yarım kaldı gibi geldi bana, biraz zorlansa büyük bir masalın küçük bir parçası olabilecek bir potansiyele sahip aslında.

  3. Cüneytciğim kesinlikle masallara olan ihtiyacımız konusunda hemfikiriz. Yorumun için teşekkür ederim :revolving_hearts:

  4. Söz konusu peri bacaları olunca hiç farkında olmadan masala kaydı kalemim. İsmin Türkçe olmasına ya da olmamasına takılmadım. Diğer yazdıklarımda da Türkçe olması ya da olmaması kuralına pek takılmıyorum. İsimler benim nazarımda evrenseldir. Bu isimlere gelince Sri ve Lakshmi’nin aslında Hint mitolojisinde büyük yeri var. Bu sonuçta bir masal olduğundan işin içine yabancı sözcükler, bambaşka mitolojilerden isimler, periler, zaman kaymaları vs girebilir elbet. :slight_smile: Sonuçta her şey mümkün oluyor da neden yabancı isimler mümkün olamıyor mesela? :slight_smile: Benim için doğal bir şey. Evet Manisa’da da peri bacaları var. Ben de Rusya’da olduğunu senden öğrendim şimdi. Yarım kalması konusunda sana katılıyorum niyeyse kısa hikaye yazma konusunda biraz zorlanıyorum ve her defasında yazdığım öykülerin aslında çok uzadığını, dallanıp budaklandığını farkediyorum. O yüzden seçkide yayınladığım her şeyin özellikle kısa olmasına dikkat ediyorum. Kısalık ve özlük maharet ister çünkü öykü konusunda. Rıhtım okul oluyor bana o açıdan. Yorumun için teşekkür ederim Emrecan. :grinning:

  5. Merveciğim💕 Ne güzel bir masalsılıkta anlatmışsın. Ne güzel bir hikaye doğurmuşsun. Tek eleştirim, hızın biraz daha düşük olmasını yeğlemek olabilir.
    Hep yaz, hep okuyalım.
    Sevgilerimle canım benim😘

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

3 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for gayekcelik Avatar for merveriii Avatar for MuratBarisSari Avatar for EmrecanDogan Avatar for blackcamelia