Öykü

Aşk Bu Mavi Mermerlere Yazılı

Bilgisayarın başında yeni seçki sayısının sayfasını bir aşağı bir yukarı sürükleyerek düşünüyordu.

-Uçan daire mi? Bugüne kadar duyduğum en saçma seçki teması. Ne demişler, bu ay o kadar yaratıcı olamadık, en klasiğinden bir tema mı belirleyelim, demişler. Neyse ya, yazmayayım bu ay. Zaten işim başımdan aşkın.

Merve, Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi sayfasını kapatıp fonda çalan müziğin sesini açtı. Sandalyesinde arkaya yaslanıp gözlerini kapattı. Biraz tatil yapabilseydi belki kafasını toparlayabilecekti ama en azından önündeki birkaç ay bu mümkün görünmüyordu. Aklına ne öykü konusu geliyordu ne de teziyle ilgili tek kelime yazası vardı bu akşam. Yorgundu. Ardına yaslanmış, yorgunluk bozkırının ortasında tek bir ağaç bulamamanın melankolisiyle demlenirken müziğin tınısını büyük beyaz kedisi Polina bozdu.

-Yemin ediyorum işin gücün trip. Şu havalara bak gören de yaratım sancısı çeken Orhan Pamuk zanneder. Sana kıyamam yaa. Yazamıyor musun kız? Yorgunluk bozkırı ne demek Allah aşkına? Hayatımda bundan daha saçma bir tamlama duymadım. Ya normal de yorulamıyor bu ille havalı bir şekilde yorulacak ha. Ben kumumdan salona gelene kadar yoruluyorum mesela. Bir bozkır da olamaz ama işte.

Kedi bile dalga geçiyordu onunla. Zalımın kedisi, diye düşündü Merve.

-Kedi mi besliyoruz sırtlan mı belli değil ya? Sana mı soracağım tosun Polina. Sana ne benim bozkırımdan?

-Sınıni binim bızkırımdan.

Bu kez konuşan diğer kedisi Şanslı Freya’ydı. Freya Polina’ya nazaran daha saygılı daha efendi bir kediydi ama bu akşam ona da bir şey olmuştu.

-Ya abla çok pardon da ne bu haller hareketler ya? Yaz işte sana mı gelmeyecek ilham? Zaten senin işin bu. Ben seni 1 yıldır tanıyorum. 1 yıldır şu bilgisayarın başından kalkmadın. Ha bire bir şeyler yazıyorsun bızbızbız. Ya da şakır şakır kitap çevirip bana değişik değişik şeyler anlatıyorsun.Ya sen bi kere hayatında kaç kere bozkıra gittin onu bi söyle.

Merve, bız bız bız ha diyerek Freya’ya baktı.

-Ya ben sana tanrıça ismi koydum ya! Ulan tanrıça böyle mi konuşur? Tanrıça ağzını bükerek bir betimleme ile dalga mı geçer? Allah’ım bu eve gelen bozuluyor galiba. Delirtecekler beni.

Polina atladı.

-Yoo ben hep böyleydim. Kendini tanımayan insanlara ayar oluyorum. Kedilere de. Ne var la öykü temasında? Neyini beğenmedin? Yazdığın site fantastik ağırlıklı bir site tabii ki uçan daire diye tema olacak. Olmadı bir dahaki ay temayı sana sorarlar ahahahahaha!

Freya destekledi.

-Bari bir dahaki seçkiye özür dilesinler ha. Kusura bakma Merve sana uygun tema bulamadık bu yüzden üzgünüz ahahahahahaa!

Merve kaşlarını çatarak bu organize tüylü şer ittifakına baktı.

-Yaş mama vermeyeceğim bir daha size. 1 hafta yaş mama yok. Yemeyin de kabız olun.

Poponuz kanasın öyle hiç umurumda değil vallahi.

Polina:

-Ya bir kere de yapabileceği bir şeyi söylese var ya inanacağım da işte.

Freya:

-Hiç!

Merve:

-Uyuz kediler. Pokemon suratlı serseriler.

Kediler bile gülüyordu ona. Temayı beğenmeme miydi olay yoksa yaratıcılığı mı ölmüştü? Yaratıcılığı nasıl ölebilirdi ki? Kendini bildi bileli 10 saniye içinde hikâye uydurur bir de karşındakini buna inandırırdı. Hatta çocukken bunu inanılmaz bir zevkle ve özenle yapardı. Bunun zamanla yalan olduğunu kavradığında hikayelerini kağıda aktarmayı adet edinmişti. Bu yetenekti. Ama üzerine çalışılmayınca var olan yetenek bir işe yarar mıydı? Hayır yaramazdı. En küçük kedisi tüyleri tıpkı Hermione Granger’ın saçları gibi gür olan 7 aylık bebek kedi Hermione’ye baktı.

-Sen söyle Hermione. Uçan daire ile ilgili ne yazılabilir?

-Annecim ben uşan daiye ne demek biymiyoyum. Ama bana anlatıy ve göbeyimi şeveyşen belki sana konu buyabiyirim.

Yavru kedi Hermione hiç şüphesiz ki Polina kadar kültürlü olamazdı. Polina 5 yaşındaydı. Bu yaş bir kedi için neredeyse 40 yaş demekti. Görmüş geçirmiş bir kedi olmak da hiç kolay değildi. Merve eskiden beri özellikle bilim kurgu romanlarını Polina’nın yanında sesli okur ve onunla tartışırdı. Polina’nın en sevdiği seri Yerdeniz serisiydi.

-Daha benim insan arkadaşlarım bile Ursula K Le Guin deyince “Ha” diye tepki veriyorken bu kedi Ursula külliyatı bitirdi. Ama bana yardım etmiyor. Allah’ım ben nerede yanlış yapıyorum?

Polina:

-Of tamam yaaa. Yaz hadi söylüyorum. “Bir gün Eyüp Sultan’ın ortasına bir uçan daire inmiş.”

-Ne!

-Öyle öyle yaz işte.

Freya gözlerini kocaman açarak Polina’ya baktı. Polina göz kırparak Freya’yı susturur gibi yaptı. Hermione ise göbeğini yalıyordu.

Merve:

-Ben bile bu kadar saçmalayamam ya. Neyse. Sizden hayır yok. Yatıyorum ben. Bu ay da öykü möykü yok. Yok ya. Yeteneksizim ben. Ben çocukken yetenekliydim galiba. Sonra söndüm. Neyse buraya kadarmış. Bu da Orhan Pamuk’un şansı işte rakip olamayacağız kendisine.

Freya:

-Orhan Pamuk bu haberi almış ve evinde dans ediyormuş Polina Abla duydun mu ahahahahahaha!

Polina o kedilere has hacı dede oturuşunu hiç bozmadan durduğu yerde sessiz kahkahalar atarak karizmasından ödün vermeden sırıtıyordu. Freya ise uzun narin bedenini odanın içinde bir oraya bir buraya savurarak kahkahalara boğuluyordu. Hermione de Freya’nın neye güldüğünü bilmeden ona eşlik ediyor, hareket eden Freya Ablası’nın kuyruğunu yakalamaya çalışıyordu.

– Hayata bak, dedi Merve. Kediden akıl isteyip alamazsan bunun bir altı fareden akıl almaktır.

Bilgisayarını kapattı ve yatmaya gitti. Laptopun kapağı aşağı inince çalışma panosundaki Ursula ile göz göze geldi. İrkildi. Sanki fotoğraf canlanıp ona bir şey anlatmaya çalışıyordu. Merve kendi içerisinde bu konuyu da kapatarak artık yazma faslı bitti diye düşündü. Kalbinin en kuytu dolaplarına harfleri koymuş aralarına da naftalin sokuşturmuştu sanki. Bir gün onları çıkarmaya yeltense de naftalin kokusunu kimse sevmezdi.

Uçan dairenin camından baktığında mavi mermer zeminin dünya suyu ile hafif hafif ıslandığını gören İrişa öfkelendi.

-Ne! Oooo hayır! Solmar hayır! Ben bir daha Dünya gezegenine gelmek istemediğimi söylemiştim sana!

-İrişa sakin ol canım. Sadece yağmur. Tamam ben de biliyorum buradaki frekans zayıf, bozuk. Ama napalım görev. Biz gelmeyecektik de kim gelecekti böyle bir göreve? Hem bence çok romantik.

Eyüp Sultan Camii’nin önündeki bembeyaz mermerlerle kaplanmış zemin, Afansir gezegeninin mavisine boyanmış ve bunu daha önce görmüşçesine meraksızdı. Elips biçimindeki, dört bir yanından galaktik ışık saçılan uçan daire, bembeyaz mermerleri Afansir mavisine boyarken saat gecenin 3’üydü ve bu saat bölgenin en kuş uçmaz kervan geçmez saatiydi. Görünen o ki kuş uçmaz kervan geçmez sözü artık Afansirli uçar, kervan geçer olarak değiştirilmeliydi. Uçan daire, mermere dokunmaz şekilde, yerle paralel, meydanın ortasındaki fıskiyeli havuzun yanında havada asılı duruyordu. Yere ne çok yakın ne de çok uzaktı. Tam da Afansirlilerin tercih edeceği bir uzaklıktı bu. Her galaktik vatandaş bilirdi ki Dünya ile en ufak temas onların frekansını bozardı ve burada içlerine çektikleri oksijen dışında hiçbir şeye dokunmamalıydılar. Öyle ki Afansir’e döndüklerinde, içlerine çektikleri hava bile özel odalarda temizleniyordu. Afansirli İrişa ve Solmar, Afansir Askeri Kuvvetleri’nin rütbeli iki subayıydı. Aynı zamanda biri Venüs diğeri Mars uzmanıydı. Afansir’de yaşayan en son Dünya uzmanı 4 ay önce vefat etmişti. Yeni uzmanlar ise çok yavaş yetişiyordu bu yüzden göreve gelecek uzman yoktu. Açıkçası Dünya uzmanı olmak Afansir’de o kadar da matah bir şey olarak görülmüyordu. Lakin bu görev önemliydi.

İrişa:

-İşte şurası. Solmar bak manyetizma pusulasının bize gösterdiği yönü görüyor musun? İşte mezarın tam koordinatı.

Solmar manyetik pusulaya bir göz attı. Aklına Venüs değil de Dünya uzmanı olmak istediği günler geldi. Sonra bunu neden yapamadığını hatırladı. Dünya sadece canının bir parçasını burada bırakanlar için bir uzmanlaşma yeriydi. Solmar ise bunu yapamamıştı.

Solmar:

-Evet İrişa. Sanırım yüce üstadın mezarı tam da tespit edildiği gibi burası.

Solmar ve İrişa uçan dairelerinden ayrılarak yer çekimini kesen ayakkabılarıyla Pierre Loti’ye doğru çıkan yokuşa süzüldüler. Yolun yarısına geldiklerinde Haliç tarafına bakan boş bir mezar bembeyaz ışıklar içinde onları karşıladı.

İrişa:

-Solmar, ben bunu yapabileceğimi sanmıyorum.

İrişa’nın elleri titriyordu. Demin çok sinirliydi lakin sinirinin Dünya’ya gelmeme isteğinden değil de üzüntüsünü kapatma isteğinden olduğunu Solmar biliyordu. Soğuk kanlı Solmarİrişa’nıngözlerine sevgiyle baktı.

-Sakin ol İrişa. Dünya’ya dokunmuşların kaderi bu. Bizim onları yargılama hakkımız yok. Ayrıca onlar da bizim gibi Afansirli. Bizden bir farkları yok. Hem… Aşk bu…

Mezardan yükselen beyaz ışık önce gözleri yakan bir parlaklıkla göğe yükseldi, ardından sanki görünmeyen bir varlık onu yutmuş gibi kayboldu. Tüm İstanbul karanlıklar altında kalmıştı. Solmar cebinden kocaman bir poşet çıkardı ve mezarın içine girdi. Poşeti açtı ve içine daha yeni öldüğü belli olan yaşlı bir insan kadının bedenini koydu. İnsanlar, diye geçirdi içinden. Toprağın altına gireceklerini bildikleri halde onlar kadar arsız olan bir cins daha yok şu galakside. Kafasını kocaman açılmış mezarın sağ tarafına çevirdi. Kadının yanında medfun olan, içinden ruhu gitmiş bir erkek Afansirli’nin sadece derisi ve masmavi saçları kalmış bedeniydi bu. Afansirliler insanlar gibi çürümezdi. Öldüklerinde ruhları vücutlarından çıkar ve sadece derileri kalırdı. Ne zaman öldüklerini ise saçlarından anlardınız. Bir de aşık olup olmadıklarını. Aşık olanlarının saçları eğer aşık ölmüşlerse mezarda bile masmavi kalırdı. Aşk mavisi denirdi buna Afansir’de. Mezardaki bedenin saçları masmaviydi; aşk mavisi. Bu Afansirli bedeni büyük Afansirliyazar ve Dünya Uzmanı RimnaFarsila’nın bedeniydi. Dünya’yı gördü, Dünya’yı sevdi, bir Dünyalı’ya aşık oldu, diye düşündü Solmar. Alimin aşk mavisi saçlarına bakınca gözleri doldu. Bundan 4 ay önce kapalı kapılar ardında yaşadığı Dünyalı eşiyle beraber bu semtte ölmüştü büyük alim Rimna. Afansir cumhurbaşkanı rica minnet büyük alimi her defasında Afansir’e çağırsa da Rimna Dünyalı eşinden asla vazgeçmeyeceğini ve Dünya’da öleceğini söylemişti. Aşk bu ya kalpleri 4 ay önce aynı günde duruvermişti. Fakat ölümlerinden 4 ay sonra Afansir Gizli Servisi’ne bir mektup geldi. Bu mektup Rimna Farsila ve eşi Mücella’nın bedenlerinin Eyüp’teki mezarlıktan alınması gerektiği üzerineydi. Rimna Farsila içten içe Afansir’den vazgeçememiş ve sadece ölü bedenini götürebileceği eşi Mücella’nın kemikleri ve kendi bedeni ile birilerinin öldüklerinde gelip onları almasını beyan eden bir mektup yollatmıştı vefatından sonra Afansirli avukatına. Mektubun içinde bir mektup daha vardı. Üzerinde de asla açılmaması gerektiği ve Afansirliler tarafından Dünyalı birine götürülmesi gerektiği yazıyordu. İşte Solmar ve İrişa da tam 4 ay sonra yüce alim Rimna ve eşinin mezarını almaya gelmişlerdi.Solmar bedenleri poşete koyduktan sonra gözleri dolu şekilde gökyüzüne baktı. Alışkanlık bu ya Venüs’ü aradı gökte. Yazık, dedi. Bu Dünyalı insancıklar teleskop olmadan Venüs’ü göremiyorlar. Sadece Ay ha! Ne büyük yokluk!

İrişa mezarın içinde işi uzayan Solmar’a seslendi:

-Solmar çabuk ol, elektirikler gelmek üzere. Görünmeme kalkanlarımızın süresi her an bitebilir. Ne çok kaldın orada öyle!

-Tamam geliyorum İrişa!

Solmar mezardan yükselerek İrişa’ya baktı.

-Ah İrişa! Benim güzel İrişam! Çok şükür ki sen Dünyalı değilsin. Ama inan Dünyalı da olsan ben tıpkı Rimna gibi yine de senin peşinden gelirdim. Hem biliyor musun Dünya’da kadınlar Venüs’ten erkekler Mars’tan derlermiş.

-Saçmalık. Zaten Dünya2nın nesi doğru ki? Neyse Solmar, hayatım. Bence romantizmin hiç sırası değil! Hadi şu mektubu da bırakıp gidelim.

İrişa ve Solmar kısa bir mesafe kat edip mektubu ulaştırılması gereken kişinin kapısından attıktan sonra uçan dairelerine doğru süzülmeye başladılar. Solmar aniden durdu.

-Solmar!

-Efendim İrişa.

-Solmar görünmezlik kalkanımız tam 15 saniyedir devre dışı!

-Ne!

-Solmar hızlı!

İrişa, Solmar ve ölü aşıkları taşıyan poşet bankalar caddesinden Eyüp Sultan Meydanı’ndaki uçan daireye doğru saniyeler içinde süzüldü. Afansirli subaylar uçan dairelerine bindikleri gibi ani bir gürültü ve ardından gelen pür sessizlikle bir anda ortadan kayboldular.

Sabah olduğunda Merve bir yandan kahvaltı ediyor bir yandan da Twitter’da geziniyordu.

-Ne!

Genç kız elindeki çay bardağını masaya öyle bir şaşkınlıkla bıraktı ki bardaktaki kaynar çay eline dökülmesine rağmen bunu hissetmedi bile.

-Mavi bir uçan daire dün Eyüp Sultan Meydanı’na mı indi! Ne?!

O sırada buzdolabını üzerinde uyumakta olan Freya ve Polina kafasını kaldırarak Merve’ye baktılar. Polina doğruldu:

-Nasıl yani? Öykü konusu mu buldun yoksa.

Polina’nın sesi her zamanki alaycı tondan uzak, gergin geliyordu. Freya da bıyıklarını ve kuyruklarını dikmiş her an atlayacakmış gibi Merve’ye bakıyordu.

-Hayır öykü konusu değil. Bak okuyorum. Dün gece 03:00 sularında İstanbul’un Avrupa ve Anadolu yakasında büyük bir elektrik kesintisi yaşandı. Uzun süre jeneratörler dahi çalışmadı. Alarma geçen belediye bir süre sonra jeneratörleri çalıştırmayı başardı ve mobese kameraları Eyüp Sultan Meydanı’nda üzerinde bilinmeyen bir alfabeye has yazılara sahip rengarenk ışıklar yayan ve bölgedeki mermerleri maviye boyayan bir uçan daire görüntüledi. Uçan daire bilinmeyen bulanık iki yeşil cismin içine girmesiyle saniyeler içinde ortadan kayboldu! Bu haberin ardından tüm Türkiye ve Dünya olaya kilitlendi. Dünyanın her yerinden uzmanlar Türkiye’ye akın ediyor. Google’da son 2 saattir en çok aranan kelimeler Türkiye, Eyüp Sultan ve uçan daire. Yetkililer bir bir açıklama yapıyor. İlk açıklama muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geldi: “Soruyorum size! Böyle bir şey olabilir mi?” Ardından ElonMusk konuştu: “Kendilerine daha hızlı bir Tesla verebilirdik. Onlara sesleniyorum. Bir dahakine Space X’e bekliyorum.” Devlet Bahçeli’nin tepkisi ise daha sertti: “İstanbul’un plakası ne? 34. Üstüne 8 ekle 42. 42 ne demek? 42’yi biraz bilimkurgu okuyan herkes bilir. Dış güçlerin bizim üzerimizde oynadığı bir oyundur bu.” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise gönülleri ferahlatan açıklamasıyla uzaylılara seslendi: “Hiç korkmayın. Bizde ayrı gayrı yok. Nasıl 16 milyonun başkanıysam küçük yeşil adamların da başkanı olazaam. Onları kucaklıyorum.” Beyonce ve Jay-z eğer Eyüp Sultan belediyesiyle anlaşabilirlerse burada büyük bir Dünya konseri vermek istediklerini söylediler ve Dünya’nın bir olduğunu uzaylılarla arkadaş olmak istediklerini beyan ettiler. ABD başkanı Trump ise en yakın zamanda Roswell Kasabası sınırlarına duvar öreceğini, sızıntının bu kasabaya zamanında yerleşmeye çalışmış arsız uzaylı göçmenler tarafından kaynaklandığını öne sürdü.

Merve okuduğu haberlere inanamayarak göğe baktı:

-Allah’ım aklıma mukayyet ol. Şaka mı bu?

Küçük Hermione minik patileriyle ağzında mavi bir zarfla paytak paytak Merve’ye koştu.

-Hermione ne bu annecim ağzındaki?

-Kapının aytından aydım annecim.

Kedinin ağzında getirdiği bu zarf tuhaf bir şeye benziyordu. Daha önce böyle bir zarf görmemişti Merve. Bu nasıl bir maviydi? Bu maviyi gören bir gözün bir daha hiçbir maviyi beğenmeyeceğine o an yemin edebilirdi Merve. Zarfın üzerinde adı yazıyordu. Adres yoktu, sadece adı. Zarfı açtı ve okumaya koyuldu.

“Teşekkür ederiz.

Bugüne kadar sana ne kadar kedi yolladıysam hepsine baktın. Kahve’yi yolladım sana önce. Onu alıp çiftliğe götürüşünü eşim Mücella ile izledik. Mücella senden pek emin değildi başta. Cılız bir şey be bu yapamaz, dedi. Ona önemli olanın kalbin cılız olmaması gerektiğini söylediğimde omuz silkti. Dünyalılara hiç güvenmiyordu. Zaten sizin kanınızda olan şey birbirinize güvenmemek. Şaşırmamıştım. Sonra Reçel’i yolladım sana. Onu Afansir’den getirmiştim. Bir çeşit mutant kediydi o. Dünyalıların seveceği bir tip değildi. Sen sevdin. Yavrularını da sevdin. Sonra Şanslı Freya, Hermione ve tabii ki yüce kraliçe Polina’yı yolladım sana. Hepsini aldın. Diğer yolladıklarıma da ya yemek verdin, ya iyileştirdin. Tüm sınavları geçtin. Bu mektup sana geldiğinde muhtemelen ben ölmüş olacağım. Ben başka bir gezegenin uzmanı oldum, sen baka bir coğrafyanın uzmanı olma yolundasın. Ben Afansir’de nice romanlar yazdım bilindim, sen burada nicelerini yazılıp bilineceksin. Hissediyorum ki içinde yazamadığına dair bir şüphe var. Böyle bir şüpheye düştüğünde laptopunun kapağını hafifçe indir ve çok yakın arkadaşım ve sayemde birçok ilham almış olan Ursula’nın gözlerine bak. Onun gözünün ışığı binlercesinin yoluna fener olmaya yeter ve pili hiç bitmez. Yazamadıklarını düşünen arkadaşlarına da söyle. Eğer bir insanın içine yazarlık ateşi konulmuşsa doğuştan, kimsenin onları söndürmesine izin vermesinler. Senin pilin de daim olsun Merve. Umutlu kal. Dünya her ne kadar güvensiz sanılsa da sen Dünya’ya güven. Çünkü bu gezegende gerçek aşk var. Neden sınav için seni seçtiğimi soruyorsan eğer bu soruyu kendine sor. Bu mektubu sana Venüs uzmanı Solmar getirecek. Biliyorsun ya kediler Venüs’ten. HemUrsula da kedileri çok severdi, ben de, sen de… Varlık eninde sonunda kendine benzeyene çekilir. Bu, yasadır. Hep hatırla. Kendini iyileştir ki iyiye çekilesin.

Teşekkür ederim.

İmza:

Afansirli Yazar ve Dünya alimi Rimna Farsila. Fakat her şeyden önce Mücella’nın büyük aşkı ve kedilerin sevgilisi…”

Merve okuduklarına inanamıyordu. İnanamayışı kulaklarının ona hafif hıçkırıkları duyurmasıyla bozuldu. Polina, Freya ve Hermione hıçkıra hıçkıra ağlıyordu…

Kediler, dedi.

Kedilerden akıl almanın bir üstü bir Dünya aliminden akıl almaktır…

Merve Aydın

Kendimi bildiğimden beri yazıyor, yazıyorum. Lisans ve yüksek lisansı tarih olan, doktora çalışmalarına yine tarih bölümünde devam eden bir akademisyenim. Bu esnada öyküler yazıyor, okuyor, diller öğreniyor, gerçekle masalın ortasında gide gele ne gerçek ne değil anlamaya çalışıyorum. Marquez ve Le Guin başımın tacı ve tabii ki Potterheadliği de yakamda parlak bir yıldız gibi taşıyorum.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Nereden başlasam ki :slight_smile:

    Samimi, eğlenceli, güldüren, güldüren ve yine güldüren, düşündüren, içten, duygulu, sevgi dolu, pat diye söyleyen, öğretici, dalga geçen, kendiyle, dünyayla, dünya dışıyla her şeyle ya da kimseyle, Merve gibi bir öykü olmuş bu öykü :slight_smile:

    Gerçekten çok eğlendim okurken. Kediler zaten başlı başına bir neden öykünü sevmem için. Her şeyden bir parça eklemişsin, ve bunu o kadar naif anlatmışsın ki. Hiç zorlama bir duygu barındırmıyor bu öykü. Haberler kısmı harikaydı :smile:

    Ve aşağıdaki alıntıladığım cümleyi çok tuttum.

    Kalbinin en kuytu dolaplarına harfleri koymuş aralarına da naftalin sokuşturmuştu sanki. Bir gün onları çıkarmaya yeltense de naftalin kokusunu kimse sevmezdi.

    Eline, kalemine sağlık,
    Umarım tüm cümlelerin lavanta kokulu olur tıpkı bu öyküdeki gibi (bak bu çok romantik oldu :smile:)

  2. Lavanta kokusunu severim :slight_smile:
    Beğenmene gerçekten çok sevindim Müge. Çünkü bir yazarın kendini baş kahraman yapması ukalaca bir hareket olarak adlandırılabilir mi diye düşünmüştüm. Sanırım öyle olmamış pek. :slight_smile: Eğlenmen, gülmüş olman benim için çok değerli. İnan kederden kedere sürükleyen öyküler de yazabilirim. Ama içim kararıyor ya :smiley: O yüzden kimsenin de içi kararsın istemiyorum. Arada hafif karartsam bile sonuç olarak güldüren yine benim cümlelerim olursa mutlu olurum. Nazik ve yüreklendiren yorumun için çok teşekkür ederim!

  3. Merveee :heart_eyes:
    Ne desem nereden başlasam bilemiyorum. O yüzden dümdüz yazıyorum :smiley:
    Senin şahane kedilerin gözümde canlana canlana okudum. Hepsinin tipini, bakışlarını, Hermoine’nin sana geliş çabasını bilerek, sizi sarmalayarak okudum. Bir de uzay gemisinin dibime kadar gelmiş olması düşüncesi ile, kendimi pencereden mezarlığa bakarken buldum.
    Bu kısım gerçek, eğlenceli ve tebessüm ettiriciydi.
    Gerçeküstü ya da yine alabildiğine gerçek diğer kısma gelecek olursak, o kısım incelikle işlenmiş, ‘Vay’ dedirten bir havadaydı. Aşık mavisini pek sevdim.
    Sonunda yeniden gerçek dünyana taşındım. Siyasilerin cümleleri ile tebessüm ettim. Hiç bahsetmediğin siyasi içinde teşekkür ederim :sweat_smile:
    Ama bir şeye bozuldum. Aynı mektuptan neden benim kapıma da bıraktırmadın? :smile:
    Sakın vazgeçme, yaz, kendini ve bizi besle. Işığın sonsuz ve masmavi. Hep parılda.
    Sevgilerimle :smiling_face_with_three_hearts:

  4. Gaye! :heart_eyes::heart_eyes:
    Bir hayvan dostundan, annesinden bunları duymak o kadar biricik ve özel ki! Çok teşekkür ederim. Yazarken gerçekten çok eğlendim. Ama aynı zamanda üzüldüm de. Acı ve tatlıyı birleştirmek, hayatın harmanını hikayeye aktarmak sanırım benim için bir öyküyü öykü yapan şey. Cidden Eyüp Sultan’a uçan daire inmesi beni de şaşırttı. Meydan artık benim için de eski meydan değil. Pierre Loti hiç aynı değil. :rofl: Yani sen bakmaya devam et, belki yine gelirler.
    Yakın zamanda o mektuptan sana da geleceğine emin olabilirsin. Çünkü aldığım bir duyuma göre dünya alimimiz hiçbir kedi o dostunu ıskalamamış, hepsine minnet duyuyor. Siyasiler kısmına gelince: öykünün asaletine zeval vermek ne haddime. Tövbee! :cat2:Nazik ve beni gerçekten anlayan yorumun için çok teşekkür ederim Gaye. :heart_eyes::heart_eyes:

  5. Selamlar @merveriii,

    Okurken hem eğlendim hem hüzünlendim. Çok başarılı olmuş. :sweat_smile:

    Kaleminize sağlık

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

19 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for Senaa Avatar for merveriii Avatar for gayekcelik Avatar for Emrah Avatar for ebuka Avatar for Muge_Kocak Avatar for Sercesahin Avatar for Arokan Avatar for Haluk_Cevik Avatar for Dipsiz

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *