Öykü

Biyolog! Biyolog!: Aktüer

NOT: Bu öykü daha önce öykü seçkisinde yer alan Biyolog! Biyolog!: Ölüm Makineleri öyküsünün devamıdır. Biyolog! Biyolog! Öykü serisinin üçüncü öyküsüdür.


Aktüer, Besepe’nin dediğini duyunca, eteklerinin zili çalmaya başladı. “Çok güzel!” dedi androidine…

“Başka bir isteğiniz var mıydı efendim?”

“Şarkı aç. Alagöz Kardeşler’den Malabadi Köprüsü…”

“Efendim emin misiniz? Sergei Prokofiev’in Romeo ve Juliet’ini açayım isterseniz…”

“Uzatma! Ben sana bir şeyi ikinci kere söylemekten bıktım. Malabadi Köprüsünü çal bütün manastırda. İşin bittikten sonra şarj olmaya gidebilirsin. Pis hurda…”

* * *

Ankesör bir saniyeden daha kısa bir sürede Gıtuds Manastırının kasvetli atmosferinin içinde buldu kendini. Baya tozlu bir manastırdı. Biyolog, içeride Jalto’yla konuşmasına devam ediyordu.

“Geldik!”

“Ulan! Biyolog! Ne ara nereye geldik!”

“Gıduts Manastırı, 2027”

Jalto’nun elinden tutup ayağa kaldırdı Biyolog. “Çıkmamız gerekiyor kardeşim. İkinci bir veba salgını yayılmadan…”

Çıkış kapısına doğru yürümeye başladılar. Jalto, “Veba mı?” diye sordu.

“Evet, veba.”

“O ne ki?”

“Farelerden insanlara bulaşan, yestinia vestis bakterisinin yol açtığı ve Avrupa’nın %33’ünü yok eden bir hastalık.”

“Fare ne, insan ne onları bilmiyorum ama anlamış gibiyim. Ne yapılacaksa yapalım, ben Munduscoffee’ye geri dönmek istiyorum. Sakın hayatımı özledim lan ben.”

“Tamam gideriz. Öncelikle bu gezegeni kurtaralım da.”

“Sıçıcam senin feza sevdana!”

“Söz bak, seni kendim götüreceğim.”

“Şu işi hızlı bitir.”

“Olabildiğince hızlı bitecek. Hadi, gel. Çıkalım.”

Ankesörün kapısını açtıklarında Malabadi Köprüsü şarkısını duyunca Biyolog, içinden “Ne kadar güzel bir şarkıymış!” dedi. Etrafa göz kestiriyordu.

“Jalto, ben sonar tarayıcı alıp geleceğim. Yeraltı tüneli var mı ona bakacağım. Gördüğün gibi ilerde bir şey gözükmüyor gibi.”

“Git al gel. Bekliyorum.”

* * *

Aktüer, kameradan mavi ankesörlü telefon kulübesini gördü. Yani Ankesör’ü. Kapısının açıldığını, Jalto’yla Biyolog’un dışarı çıktığını gördü.

“Besepe, tünellere giriş kapağını aç.”

“Emredersiniz efendim.”

* * *

Kapağın açılmasıyla, Jalto kaydıraklardan gizemli yere doğru iniyordu. Biyolog’un “Jalto!” diye seslenişini duydu. Ama korkudan cevap veremedi.

* * *

“Jalto!” diyerek seslendi Biyolog. Ancak, kardeşi, arkadaşı çoktan kayıp gitmişti aşağıya. Belirsizliğe. Bu onu sinirlendirmişti. Aynı yeri tekrar açmak istiyordu. Ceketinin iç cebinden çok fonksiyonlu kalemini çıkardı. Üzerinde renk değiştirmeye yarayan çizgiler, Biyolog’un ellerinde her biri ayrı bir fonksiyonlu kaleme dönüşmüştü.

Ön tarafındaki renksiz tuşa bastı ve o kaydırağı kendiliğinden açtı. Daha sonra ise çok fonksiyonlu tükenmez kalemini iç cebine sokarak atladı kaydırağa.

* * *

“SALAK ROBOT!” dedi Aktüer. “Üç bin yıldır bu gezegende yaşıyorum, senin gibi salak robotu bırak, yapay zeka görmedim. Hayır drone desteğin var, eğim hesaplamayı, yükseltgenme tepkimelerin öğrettim. Hadi bunları bir kenara bırak, diğer androidlere Karl Marx ve Auguste Comte’nin düşüncelerini yüklemedim. Neyin var?”

“Özür dilerim efendim.”

“Ben seninle nasıl Yarasa Sumsuğini yayacağız bilmiyorum. Ah keşke Murtime olsaydı da, veba’yı yaydığı gibi bunları da yaysaydı.”

“Belki artık beyniniz tam kapasite çalışmıyordur efendim.”

Aktüer çok sinirlendi. “Siktir git lan. Siktir git!”

Android arkasına dönmüş, metal sesi çıkararak giderken Aktüer arkasından ikaz sireni duydu. Arkasına dönüp bilgisayar ekranına baktığında kocaman bir ‘izinsiz giriş’ yazısı yer alıyordu.

* * *

Biyolog, aşağıya ulaştığında sağa sola doğru, şaşkın biçimde baktı. Düşüşü yaklaşık bir saat sürmüştü çünkü. Ancak gördüğü tek şey koca bir hiçti. Ama sağdan bir ışık gördü. Yaklaştı ve yaklaştı… O, Besepe idi.

“Bir şeye mı ihtiyacınız var dı beyefendi?” sordu, Besepe.

“Sen kimsin?”

“Merih’e özgürlüğü getiren, Sentinelliler ile iletişim kuranım.”¹

“İnanmam. Onlar sadece öykü.”

“Tüh ya, ben de az okunuyor diye seni kandırırım sandım. Neyse, ben Aktüer’in eski androidi Besepe. Sen de Biyolog olmalısın.”

“Niye geldin?”

“Merak etme. Ben “eski” robotuyum. Ona bağlı olduğum sistemleri devre dışı bıraktım. Şu saatten itibaren senin emrindeyim.”

“Pekala. Bana, buranın ne olduğu hakkında bir şeyler lazım.”

“Ölümcül hastalıkların M.Ö 1000’li yıllardan beri deney yeri. Vebanın, AIDS’in doğum yeri.”

“İnanmam. Veba ilk kez Çin’de görüldü. İmkansız buradan çıkması.”

“İstersen videoları izleteyim.”

“Ne videosu?”

“Ekranıma bak.”

Göğüs bölgesinde bulunan ekrandan tarihten bir kaç video oynatmaya başladı. İlk videonun tarihi M.Ö 232 idi.

“Et siz yardım. Sürükleniyor biz ölüm… “

Yıl 700, “Alîkariya min! Paşê min bi daranên reş tije bû!”

“Ne dedi?” diye sordu Biyolog.

“Pardon.. Çeviriyi açmayı unutmuşum. ‘Yardım edin! Vücudum siyah lekelerle doldu!’ demek istedi.

Besepe, Biyolog’a bir kaç video daha izletti. Biyolog, Jalto’nun videosuyla karşı karşıya idi şu an.

“Biyolog, beni arama. Git kendi yoluna. Birazdan öleceğim. Anneme ve babama uzaydan bir arazi çevirdi de, olur mu? Tekrar Beizo’yu ziyaret et. Kendine iyi bak.” Kayıt kapandı.

Biyolog’un eflatun gözlerinden yaşlar damlıyordu. En yakın dostunun ayrılık mesajını dinlemişti. Kim üzülmez ki en yakın arkadaşının ölmeden önceki mesajını dinlerken? Üzüntüsü siniriyle beraberdi ama. Besepe’ye dönüp üzerine yürüdü…

“Beni Aktüer denilen o pezevenk, o orospu çocuğu, o it oğlu ite götürüyorsun. Onun götünden kan alacağım kan.”

“Tabii. Dümdüz yürüyelim.”

* * *

“O sen olsan bari

Sen olsan bari

Hazırım diyorum dünden

Düşmüyorsun dilimden

Olan olmuş zaten

O sen olsan bari.”

Aktüer, Aleyna Tilki’nin Sen Olsan Bari şarkısını söylerken ofisinin kapısı kırıldı. Biyolog, tüm siniriyle içeriye girdi.

“Yakalandık amına koyayım!”

“Jalto’yu serbest bırak lan! Onu geri götürmeye söz verdim!”

“Vermeseydin.”

“İnat etmeye devam edecek misin?”

“Ne yazıkki.”

“Gel lan buraya.”

“Biyolog, Biyolog, Biyolog… Beni hiç hatırlamadın öyle değil mi? Ushikemeleughitus’da bir laboratuvar vardır.”

Biyolog, Ushikemeleughitus gezegenini duyunca kulaklarını açtı.

“Oraya beraber gitmiştik hani, o senin doğru dürüst kullanamadığın, Ankesör dediğin zaman makinesini çaldığımız yer…”

Aktüer yavaş yavaş sırtından bir silah çıkarıyordu.

Afrika, Fornox, Andromeda, Maya… Hangisine gitmek istersin?”

Silahı üzerine doğrulttu. “Artık Biyolog yok. Ankesör yok. Böyle bir Dünya’da daha neler yapabileceğimi düşünemiyorum bile. Elveda de!”

 

TEMMUZ 2018’DE BİYOLOG! BİYOLOG! ÖYKÜLERİ GERİ DÖNECEK

 

¹Ahmeraba (Feza Serisi-2) öyküsü ve Yasaklıya Yolculuk öyküsü.

Atakan Güngör

Biyolog! Biyolog!: Aktüer” için 2 Yorum Var

  1. öykünüzü çok beğendim. birkaç küçük hata gözüme çarpsa da, oscar wilde okurken bile memnun olamayan bana, iyi iş çıkarttığınızı düşündürecek kadar hoş yazmış olduğunuzu söyleyeyim. yani o hatalar umurumda bile olmadı.

murat karakuş için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *