Öykü

Kurt Adam

Şehirden uzak, beş katlı, eski apartmanın girişinde, tabela, zil ya da içeride birilerinin yaşadığını gösterir herhangi bir iz yoktu. Pencerelerdeki koyu renk perdeler, sıkı sıkı kapatılmıştı. Etrafta duyulan tek ses, sokak kapısının üzerindeki doğrudan girişe bakan kameranın hareket ettikçe çıkardığı mekanik sesti. İlker, demir parmaklıklı sokak kapısına yapışıp içerisini görmeye çalıştı, bir şey göremedi ancak birilerinin onu gördüğü kesindi. Gizlenmiş bir megafondan parola diyen cızırtılı bir ses duydu. Nereye doğru konuşacağını anlayamadı. Şaşkın etrafına bakınırken ses tekrar parola diye sordu. İlker bu kez kameraya dönüp öğrendiği parolayı söyledi. Parolayı ve buranın adresini, ziyarete gittikleri uzak bir akrabanın, annesine gizlice verdiği bir nottan öğrenmişti. Notta “Burayı deneyin lütfen” yazıyordu. Annesi bundan ona hiç söz etmemiş, hatta hemen yırtıp çöpe atmıştı. İlker, çöpten çıkardığı kâğıt parçalarını birleştirip orada yazan telefonu aramıştı. Telefonun diğer ucundaki adam, ne istediğini, kim olduğunu bile sormadan ona bir gün ve bir saat söylemiş ve adres vermişti. Şimdi söylenen gün ve saatte o adresteydi.

Demir kapı açıldı. İlker, karanlık uzun koridorda otomatiğin düğmesini aradı, bulamadı. Sensörlü olabileceğini düşünüp kollarını yukarı kaldırıp salladı. Hiçbir şey olmadı. Bu kez cep telefonunu çıkardı. Onun ışığıyla üçüncü kata çıktı. Çıkarken her kattaki daire kapısının-her katta bir daire vardı- ikinci bir demir parmaklıklı kapısı olduğu dikkatini çekti. Merdivenleri çıktıkça geri dönme isteği artıyordu, kendine engel oldu. Madem bu iş için aylarını hatta yıllarını vermişti, madem okulundan, ailesinden uzaklaşmıştı, sonuna kadar gitmeliydi. Üçüncü kata geldiğinde derin bir nefes aldı. Burada da demir parmaklıklı bir kapı vardı. Kapıyı önce hafifçe, ses gelmediğini görünce daha hızlı çaldı. Gittikçe sabırsızlanıyordu. Yanlış adrese gelmiş olabileceğini düşünürken gözetleme deliğinde bir ışık hareketi oldu. Bu kez daha kararlı ve sert şekilde çaldı kapıyı. Kapının arkasında birinin kısık sesle bir şey sorduğunu duydu ama anlayamadı. Kulağını demir parmaklıkların arasından sokup içerisini dinlemeye çalıştı. Bu kez ses, daha yüksek sesle:

-İkinci parola, diye sordu.

Parolayı söyledi. Sessizlik… Yanlış söylemiş olabileceğini düşünüp içinden tekrarladı. Böyle olmalıydı. Kuşkular içinde tırnaklarını kemirirken, iç kapının gıcırtıyla yavaşça açıldığı fark etti. Açanın kim olduğunu görmeye çalıştı göremedi, içerisi de karanlıktı. Demir parmaklığın üç kilidi vardı ve bunları ağır ağır açan adamı inceleme fırsatı buldu. Zayıf, hafif sakallı kırklı yaşlarda, boynu yokmuş da başıyla gövdesi birmiş gibi kambur duran biriydi. Adam, gelenin yüzüne bile bakmadı, kenara çekilip içeri girmesine izin verdi.

İlker, bir süre gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Pencerelerde dışarıdan gördüğü gibi siyah perdeler vardı. Odanın köşesinde, önce sarı cılız bir ışığı, sonra o ışığın kaynağı lambayı, sonra lambanın üzerinde durduğu masayı ve en sonunda da masanın ardında kendine bakan gotik görünümlü kızı fark ettiğinde irkildi. Gözlerini dikmiş ona bakan uzun, siyah saçlı kız eliyle gelmesini ve masanın yanındaki sandalyeye oturmasını işaret etti. İlker, çekingen adımlarla masaya yaklaşıp kızın gösterdiği sandalyeye oturdu. Kız bir süre hiçbir şey söylemeden delikanlıyı baştan aşağı süzdü, sıkıntıdan nereye bakacağını bilemeyen İlker’e bir kâğıt uzattı.

İlker, sol üst köşesinde kurt adam figürlü bir logo, ortada ‘Kurt Adamlık Başvuru Formu’, yazan kâğıdı, kızın uzattığı kalemle doldurmaya başladı. Kız da masanın üzerine eğilmiş, onun yazdıklarını takip ediyor, bir yazılana, bir de İlker’e bakıyordu.

-Işık yeterli mi? diye soran kızın boğuk, erkeksi bir sesi vardı.

Sınav sorusu gibi sormuştu bunu. Belki de gerçekten sınavdı. Kurt adamın gözleri keskin olur.

-Evet, dedi İlker, yazmaya devam etti.

Bitirince, yazdıklarını bir kez daha hızlıca gözden geçirip kâğıdı kıza uzattı. Kız, formu alıp ayağa kalktı. Odanın bir ucundan diğer ucuna yürümeye başlayan kızın topuklu ayakkabısının çıkardığı sese, ritmik başka bir sesin daha eşlik ettiğini duyan İlker, karanlığa alışmış gözleriyle onu izledi. Kızın siyah deri eteğinin altından çıkıp arkasından sürünen şeyin bu sesin kaynağı olduğunu anladığında gözlerini kısıp daha dikkatli bakınca bunun kamçı gibi uzanan bir kuyruk olduğunu fark etti. Yerinden hafifçe sıçradı. Bu noktadan sonra yaşayacağı şeyler onun için şaşırtıcı olmamalıydı. Kendini buna hazırlamıştı ya da öyle sanıyordu. Siyah, uzun saçlı, topuklu ayakkabılı, kamçı kuyruklu, gotik kız bu kez diğer odanın kapısında durup bir baş hareketiyle gelmesini işaret etti. İlker, hemen yerinden fırladı, sırtını dikleştirip kararlı adımlarla kızın kapısında durduğu odaya girdi. Artık karanlığa iyice alışmış gözleri odayı hızlıca taradı. Odanın tek eşyası, bir önceki odadakinden daha büyük bir masayla iki koltuktu. Masanın arkasındaki koltukta oturan adam, karanlıkta formu okumayı bitirince, yavaşça kafasını kaldırıp kapının pervazında duran İlker’e baktı. İlker’in ilk anda gördüğü bir çift kırmızı göz oldu. Gözler sabit bir şekilde bakıyor, neredeyse hiç kırpılmıyordu. İlker ikirciklendi, ne diyeceğini bilemedi, adam masanın üzerinde duran lambayı yaktı.

-Böyle daha mı iyi? diye sordu.

Karşısında kitaplarda okuduğu, çizgi romanlarda, filmlerde gördüğü kurt adam, takım elbise giymiş oturuyordu. Yüzü kıl içindeydi. Tırnakları sarı ve uzundu. Dişleri keskindi. Adam eliyle, kurt adamlığa yakışmayacak bir kibarlıkla koltuğu gösterdi. İlker, gözlerini ondan ayıramadan koltuğa oturdu.

-İlk kez mi kurt adam görüyorsun İlker?

İlker, adamın konuşurken ağzından tükürükler saçacağını, kelimeler yerine hırıltılar çıkaracağını bekliyordu ama adam son derece düzgün bir Türkçeyle onunla konuşuyordu.

-Gerçeğini, evet, dedi İlker.

-Beklediğin gibi mi?

-Sanırım, sadece şu üzerinizdeki…

-Ha o mu? Bugün biliyorsun dolunay olacak. Geceki tören için.

-Tören mi?

-Onlar sonraki konular İlker. Seni buraya getiren nedir?

-Ben gerçek bir kurt adam olmak istiyorum.

-Neden?

-Küçüklüğümden beri böyle bu… İçimden gelen bir duygu… Engel olamıyorum. Bu güne kadar bütün kurt adam hikâyelerini, romanlarını okudum, filmlerini izledim. Dolunayda da değiştiğimi hissederim. Annem bile öyle der. Yine içine kurt adam kaçtı diye. Bir de şunlar tabii.

Yüzünü gösteren İlker’e, çok da umursamadan baktı Kurt Adam.

-Anlıyorum. Peki, dolunaydaki şu değişimden söz et bana.

-Öyle çok fiziksel değil. Ruhen bir değişim. Kendimi vücuduma sığmaz hissederim, bir şeyleri parçalamak ihtiyacı duyarım, sokaklarda ulumak, koşmak hoşuma gider.

-Bunlar ilk belirtiler, başlangıç belirtileri. Peki, senin deyiminle gerçek kurt adam olunca ne yapacaksın?

-Oraya da yazmıştım, Transilvanya’ya yerleşeceğim. Okula filan gitmek istemiyorum.

-Lise ikidesin öyle mi?

-Öyleydim. Okuldan uzaklaştırdılar.

-Anladım. Bu arada bir şeyler içelim. Benim boğazım kurudu.

İlker, bunun üzerine, kamçı kuyruklu gotik kızın nasıl olup da, anında odaya içeceklerle girdiğini anlayamadı. Kız, cam kadehlerdeki içecekleri masaya bırakıp hızla kayboldu.

-Fare kanı İlker… Biliyor musun, aslında en güçlü antikorlar fare kanında var. Özellikle de lağım farelerinde. Bu bilgi kitaplarda yazmaz, internette de bulamazsın. Bizimle birlikte bunları öğreneceksin artık.

İlker, çoğu insan gibi farelerden nefret ederdi. Midesi bulandı. Elinde olmadan öğürdü. Sonra yaptığına pişman oldu. Takım elbiseli Kurt Adam, gülümseyerek ona bakıyor, kadehinden iştahla yudumlar alıp diliyle dudaklarını ve dudaklarının etrafında dilinin uzandığı yerlerdeki kılları yalıyordu. İlker, buna dayanması gerektiğini biliyordu bilmesine de kan içmek hayalini süslemiyordu. O sadece güçlü olmayı, doğuştan vücudunun çeşitli yerlerinde olan, ne ağdayla, ne de epilasyonla yok edilebilen kıllara anlam kazandırmayı istiyordu. Kurt adam doğmuştu. Buna küçüklüğünden beri inanıyordu. Komşuları Aylin teyze, annesinin kulağına fısıldarken duymuştu. “Kızım git okut şu çocuğu, kurt adam gibi valla.” Annesinin geceler boyu ağlamasını, onu elinden tutup doktordan doktora götürmesini, bir sürü hacı hocanın yazdığı duaların üzerine iğnelenmesini, taşıdığı muskaları, neredeyse tüm ağdacı ve epilasyoncuların şaşkın bakışları altında onlara poposunu, bacaklarını açmasını, onların yanaklarındaki bitmeyen kılları alırken tiksinen bakışlarını, bu yüzden kızlardan kaçmasını gerçek kurt adam olduğunda unutacaktı. Kadehi kavradı, nefes almadan içti. İçmesiyle birlikte hepsini püskürtmesi bir oldu. Gerçekten iğrençti. İlker yerinden fırladı.

-Bu çok iğrenç dedi.

Kurt Adam ona bakıp,

-Bu daha ne ki, seni ne lezzetler bekliyor, fare kebabı, insan tırnağı haşlaması, saçlardan yapılan özel tatlı daha neler neler…

-Bunlar kurt adam yiyeceği bile değil.

-Sen nereden bilebilirsin neyi sevdiğimizi? Bunları hiç yaşamamış o yazarların uydurmalarından mı? Onların hepsi bir yanılsama, toplumların önüne atılan tuhaflıklar. Asıl kurt adamlık bambaşkadır. Gel katıl bize, beraber kadavra yiyelim, kadınların adet kanamalarını içelim…

-İğrençsiniz yeter, benim hayalim bu değildi, asla bu değildi.

İlker, koşar adım çıktı oradan. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da içinde, çocukluğundan beri kurduğu kurt adam kalesinin vahşice yıkılışını hissediyordu. Acı içinde eve zor attı kendini.

İlker’in arkasına bile bakmadan uzaklaşmasını, perdeyi aralayıp izleyen Kurt Adam cep telefonuyla birini aradı.

-Sanıyorum yeterince etkiledik hanımefendi, içiniz rahat olsun, dedi. Karşı taraftan tekrarlanan teşekkürleri kibarca kabul etti.

Bu arada, beş katlı binanın, ikinci katında ayrı bir düzenlemenin telaşı vardı. Vampir kıyafetindeki bir kadın, aynada, makyajının son düzeltmelerini yapıyordu.

Nurdan Atay

Endüstri mühendisiyim. Mesleğimi çok uzun süre yaptıktan sonra rotamı edebiyat çalışmalarına çevirmeye karar verdim. O tarihten beri de yazıyorum. İkinci üniversite Edebiyat okuyorum. Bir grup yazan/yazar arkadaşımla birlikte her ay Kil-Tablet adında öykü fanzini çıkarıyoruz. Ağırlıklı olarak öykü ve tiyatro oyun metinleri yazıyorum. Okumayı, seyahat etmeyi, film izlemeyi, yogayı, el sanatlarından becerebildiklerimi yapmayı, doğayı, öğrenmeyi, araştırmayı seviyorum.

Kurt Adam” için 4 Yorum Var

  1. Bu öyküyü okuyalı sanırım bir 15 gün kadar oluyor.
    O gün bişeyler yazacak vakti bulamamıştım ama az önce Kayıp Rıhtım’a demirlediğimde tekrar aklıma geldi 🙂

    Hikayenizi çooook beğendim. Özellikle “eh işte”, “idare eder”, “fena değil” gibi yorumlarla gole gittiğim sırada, tam da hikayenin bitiş çizgisinde kalkan ofsayta bayrağı… Tadı damağımda kaldı 🙂
    Elinize sağlık.

    1. Merhaba;
      Yorumlarınız için çok teşekkürler. Ofsayta düşürdüysem ne mutlu bana:)

  2. Ben bir kurt ve bir olmak için tek yol ısırılan veya ailem alfa ve dişi alfa vardır ( ayrı çiftleşme yüksek sesle büyüklerinden sadece kurtlar ) ve en paketleri ısırılan eğer olmaz genetik şahsen biri olmaktır duyuyorum Eğer sadece yarısı kurtadam ( Eğer dönüşümü zaman kendini kontrol edemez ) ama çünkü yine de kabul edin. Verebilirim. Sen. Ne istiyorum ama . İlk lord_drakarys @ outlook.com yoluyla bana ulaşın . , Bir zamanlar . Bir ömür boyu fırsat

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *