Öykü

Uğursuz Bir Gün

Karanlık ve soğuk günler haftalardır günlerimi kuşatmış vaziyetteydi. Sanki zihnim yaşadığım ilçenin eskiliğini ve garabetliğini taşıyordu.

Issız bir yerde değilim fakat kendi düşüncelerimin içinde yoğunlaşmak beni rahatsız ediyordu. Çünkü tarif edilemez boşlukların içine düşüyordum. Kendimden uzaklaşmak için oyalayıcı hobiler bulmak zorundaydım. İşimse yorucu değildi, birkaç saat masa başında durup birkaç kâğıda imza atmaktı. Beni tek mutlu eden nokta işlerimi inceleyen bir patron olmamasıydı.

O gün yine saat on birde işimi bitirip dışarı çıktım. Siste karaltılar şeklinde görünen insanlar işyerlerine veya evine gidiyordu. Bense şehri gezmeye koyulmuştum.

Yoğun sis dağılmaya başlamıştı, etrafımdaki binalar şekilleniyordu. Bu saatlerde şehrimizin en batısında akan nehre doğru yürümeye koyuldum. Gece gelen gençler dışında nehrin yanındaki parka giden olmazdı.

Bunalmıştım, geleceğime yön veren kararları seçerken cesur olamamıştım. Herhâlde birkaç yılda burada yaşayarak heba etmeliydim. Benim için en iyimser açıklama bu olurdu.

Sonunda sisler dağılıp parlak gökyüzünü ortaya çıkarırken nehre gelmiştim. Çantamda duran simidi fark ettim sağımdaki banka oturup, yemeğe koyuldum.

Birkaç kişinin konuşma sesleri dikkatimi dağıttı. Korkunç bir kâbus etkisi yapan birbirinden ilginç maskeleri takan iki genç peşi sıra yürüyordu. Ani bir bağırmayı son anda atlatabildim. Beni daha önceden fark etmiş olabilirlerdi ama şaşkınlığımı görünce yanıma geldiler. Uzun boylu olan bana doğru hızlı adımlarla ilerledi.

“Hey, memur amca paraları sökül bakalım.”

Bunu söylerken gülüyordu, diğeri ise eliyle başını tutmaya başladı.

“Sakin, sakin ol polisin gelmesini istemeyiz.”

“Maskeleri takınca, korkulacağınızı mı sanıyorsunuz?” dedim ciddi bir sesle.

“Dün birileri bize bir eşek şakası yapmış, ama kim yapabilir bunu.”

Konuşmalarından sarhoş oldukları anlaşılıyordu.

“Şurada yaşayan garip kimseler var, hırsız olmadıklarına eminim. Satanist gibi tipler işte değişik müzikler gece boyu oradan gelir?”

“Ya kendini vampir sanan manyak herifin tekiyse” dedi. Diğeri

“Sizin için dostlarım polisi arayabilirim.” Elim cebimdeydi, telefonu kaptırabilme ihtimaline karşı çıkarmamıştım.

“Kardeş, polisle başımızı belaya sokma senin yardımına ihtiyacımız var dedi.”

“Senden istediğimiz evin kapısını çalman. Basit bir şey, herif bizi tanırsa kapıyı açmayabilir.”

Gönülsüzce de olsa ayağa kalktım. Tekinsiz görünmelerine karşın gençlerin durumları berbattı. Yüzlerindeki maskelerin sıradan olmadığını gördüm, sanki alınlarından itibaren dikilmişti. Evet, bir konuda emindim, maskeyi çıkarmaları için cerrahi operasyon gerekecekti. İğrenç görüntülerinden kurtulmak için en önden yürüdüm.

Ben kapıyı çalacaktım onlarsa evdekiler kimse hunharca döveceklerdi. Dedikleri eve varasıya kadar küfür ediyorlardı. Issız bir mahalleye geldik, evin bahçesine doğru yürüyordum maskeli gençler saklanmıştı. Eve hızlı adımlarla yaklaştım. Kapı omuz darbeleriyle açılacak gibi değildi.

Zili sonuna kadar basıyordum. Tık tık adım seslerinin ardından kapı açıldı. Elimle kapıyı sonuna kadar ittim. Ev dış görünüşüne rağmen eşyalarıyla birlikte normaldi.

Bir gölgenin önümden geçtiğini gördüm Ardımdan bir el beni kuvvetlice çekti. Sonra paslanmaya yüz tutmuş bir bıçak hızla yüz hizamdan geçti.

Olanca gücümle uzaklaştım bunlar arkamdaki maskeli iki gençti. Uzaktan izlemeye koyuldum, ama şaşkınlığım çabuk geçti. İçerde cinayet olabilirdi ve ben birinci dereceden tanıktım.

“Buraya gelin serseriler “diye bağırdım. Beni bekleyen nasıl bir son olursa olsun koşarak içeri girdim.

Kapı önündeydim yüzünü göremediğim fakat bir karaltı şeklindeki bir adam konuşmaya başladı.

“Arkadaşların dışarı doğru birden koşmaya başladılar.”

Gölgeyi andıran adamın sesi hırıltılı geliyordu. Ses tonunun akıcılığı insanı ürpertiyordu, sanki her şeyi biliyormuş da söylemiyormuş gibiydi.

“Onları tanımıyordum ama size zarar verebilirlerdi.”

“Kapıyı çalanda sen oldun.”

Yüzünü görmeme rağmen adamdan iğrenmeye başladım. İlk görüşümün aksine ev hiç de normal değildi.Eşyalar siyah tonlarındaydı ve duvarlara korkunç şekilli tablolar asılmıştı.

“Birkaç serseri en çok kendine zarar verir. Böylelerinden sakınmak gerekir. Buraya gelişinizin üçüncü ayı olmalı.”

Sorun çıkmaması beni memnun etti. Sanki yakın birisine der gibi “iyi günler” dedim ve çıktım. Bir anda zihnim ele geçirilmiş gibi durgunluk yaşadım. Benim hakkımda bu bilgiyi nasıl bilebilirdi.

Hızlı adımlarla koştum iki maskeli gençten ve o garip evden. Parkada bir daha uğrayamaz oldum.

Kapımın arasına mektup sıkıştırılmıştı. Şöyle yazıyordu.

“Sevgili dost,

Arkadaşlarınızı dünden beri polisler arıyor. Size tavsiyem saçma insanlardan uzak durunuz ki uğursuzlukları size bulaşmasın. Anlayamadığınız işlere de girişecekseniz eğer, kaybolabilirsiniz.

Benim adımı size söyleyemem, ama lakabım koyu gölgedir, kulağa çocukça gelse de beni bu isimle hatırlayabilirsiniz.

Mektubu olduğum yerde yırtım bir ay sonra başka bir eve taşındım. İki sene o şehirde saçma sapan endişeler aklımdan çıkmadı.

Kaderimin birden beni içinden çıkılmaz girdaba sürükleyecek olması hiç unutamayacağım anılarımdandır. Tekdüze bir yaşamın nasılda kötü olaylara doğru ilerleyebileceği bana büyük bir ders oldu. Yüzüne korkunç bir maske dikilen iki genci ve karanlığın içinden benimle konuşan saçma sapan adamı hatırlamamaya çalışıyorum.”

Samet Ayvalılar