27 Mayıs 2000
Kayıp Haberleri Köşesine hoş geldiniz sayın izleyenler. Her zaman olduğu üzere mahalli kayıplarla başlayıp oradan şehirlere hatta ve hatta bölgelere geçeceğiz.Bu bizlere yetmeyecek; mevcutsa kitlesel kayıplarla devam edeceğiz.
Programımızı hız kesmeksizin devam ettireceğimiz kadar kaybımızın olması ne hoş.
Öncelikle Saray Apartmanı çevresinde kaybolan iki küçük çocuğun, sel sırasında kaldırılan rögar kapaklarının etrafında güvenlik önlemi alınmaması sebebiyle çukura düşerek öldükleri haberi elimize ulaştı. Yürekten üzülebilmeniz adına, çocukları anmak için sıralarına gül bırakan sınıf arkadaşları ve acılı ailenin görüntülerini hemen veriyoruz.Bilindiği üzere aksi durumda yeterli haber değerini taşıması mümkün değil.Neticede acıyı ancak ajite ederek paylaşabilen bir nesil yetiştirmek bunu gerektirir. Yeterli derecede canınız yandıysa daha ılıman bir kayba geçelim. Sizleri sürekli yıkıma sürüklersek kimseler bizi takip etmez; bunu biliyoruz rahat olun…
Yayınımız son hızıyla devam ediyor. Sanat camiası tarafından Yılan Saçlınamıyla anılan heykeltıraşUmut Gökgöz’e bir aydır ulaşılamamakta. Ortadan kaybolmasının ardından yapılan araştırma sırasında bulunan güncesinde yazdıkları kafaları karıştırdı. Gökgöz’ün en ünlü yapıtı Yeşilköy’deki kinetik akımın ülkemizdeki simgelerinden biri olan Akvaryumda Bir Kılçık adlı heykelidir. Bilindiği üzere devinim ve sesi bir arada yakalayan bu yapıt İstanbul’un nadide eserlerinden biridir. Bununla birlikte Gökgöz’ün akli dengesini yitirdiği düşünülmekte ve nerede olduğu henüz bilinmemektedir.
Günlüğünden sayfaları seçtiğimiz fotoğraflı slayt gösterisi ile karşınızdayız.
*
GÖRSEL I: Umut Gökgöz’ün Gençlik Fotoğrafı
-Üniversitede; uzun dalgalı saçlarını bağlamış, havuzun kıyısına çökmüş-
Balina Yalnızlığı tabiri 21. yüzyılın sonlarına doğru tıp terimleri arasında anılmaya başlandı. İsmini 52 Hertz’de şarkı söyleyerek okyanusa yalnızlığını duyuran bir balina söylencesinden alan bu tepki halinin farklı problemlerle karıştırılmaması gerekmektedir. Bahsi geçen balinanın varlığı 1980 ila 1990 yılları arasında tespit edilmiştir. Bu söylenti birçok sanatçının dışa vurumuna ilham kaynağı olmuştur. Bahsedilenin sağır bir balina olduğu varsayılmıştır. Hatta yalnızlık sebebiyle intihar ettiği düşünülmektedir.
Fakat Balina Yalnızlığı ismini aldığı söylencenin aksine tekil bir hali simgelemez.Toplum içerisinde benzer hisleri, duyguları, hayalleri paylaştığını iddia eden insanların içine düştüğü durumun ta kendisidir. İnsanların benzer tınılarda birbirini yankılamasına rağmen ortak bir ezgi üretemedikleri bu hazin hale verilmiş addır. Bir tepki ya da cevap olarak da yorumlanan Balina Yalnızlığı işlerin genelde çığırından çıktığı vakitlerde ortaya çıkar.
GÖRSEL II: İkiye Bölünen Ekranda – Balina Fotoğrafı/Günlük Görseli
-Durumun vahametini anlatacak şekilde dizayn edilmiş iki fotoğraf-
Kişilerin artık birbirini pışpışlamaktan yorulduğu ve “Hayır efendi, dertlerimizin ortak olabildiği tek bir an dahi yok. Sen ak dersin karaya, ben pak derim yaraya!” minvalinde tekerlemelerle ortaya serilen bir durumdur. Hazindir ki Balina Yalnızlığı’nın en büyük belirteçlerinden biri de uydurma kafiyelere bezenmiş tekerlemelerdir. Yalnızlık zedeler bunların efsunlu olduğuna kanaat getirseler de durumun ciddiyeti kafiyenin cinsinden anlaşılır.
Uyaklar mühimdir; yarım sesin tama vardığı vakte kulak kesin hele; yalnızlık nasıl da yitip gider yele. Zenginleşir sofranız enginleşir semanız… Çoğalmayı bilir sesler yalnızca. Arttıkça birlikleri, dirlikleri olur işiten kulakların da. Yalnızlığı hiç eden de budur zaten. Bakmayın zamanında ben bu teoremi ortaya attım diye bana etmediklerini bırakmadılar. Bittabi sizler bu bahsettiklerimi ilk kez görüyor olmalısınız. Zamanın eriyip kaynaştığı bir devirden size anlattıklarım anlamsız gelmektedir.
Şayet bir araya gelmek birilerinin tepesine binmekse çok da güzel başarırlar bunu. Söylediğim onca varsayım ve hipotez varken buna taktılar. Bağlandığı noktalarda cinaslı uyaklarımı mı sevmemişler ne. Ya da her ne haltsa işte… Hoşlarına gitmeyenleri veyahut onlara makul gelmeyeni söyledin ya bir kere; cehennemin en kör noktasına kadar yolun var. Onların kolpa birlik duygularına da laf etmedim oysa.
Var olmak istiyorum dedim. Yalnızlığınızı kimseyle paylaşamazsınız bu öylece içerinizde kalır dedim. Her biriniz başka gerçekleri savunursunuz lakin sadece yaşarız diye fısıldadım. Ölüyken gerçekler bir boka yaramaz dedim. Size ne? dedim en çok, yetmedi soru işaretlerini de devasa yapıverdim. Başkalarının hayatlarına dair bunca yargıyı nasıl veriyorsunuz diye bağırıp çağırmadım. Yalnızlığımı kabul edeli çok oldu. Hayır, hanımlar-beyler anladığınızı fısıldamayın boş yere;bir cacık anladığınız yok dedim.
GÖRSEL III: Umut Gökgöz Denize Doğru Bakmakta
-Sağ elini şaklatır pozisyonda kadraja girmiş; fotoğraf sol profilden çekilmiş, kemerli burnu ortada.-
-Arkasında Akvaryumda Bir Kılçık adlı yapıtının gölgesi seçilmekte.-
Canınız yanabilir elbette lakin benim kadar yanar mı bilmem. Yaşamak derdindeydim sadece. Bu yitime itilmeden önce uyaklarımla uyum sağlardım zamana. Sonra birileri çıktı ve olmazsa olmazları haykırmaya başladı. Bunu durdurabilene aşk olsundu… Çığırtkanlar yalanları çınlamaya bayılır. Bendeniz şimdilerde birilerinin riyakârlığının gölgesinde serinliyorum.
Tiksindikleri ve korktukları ne varsa aslında sevgisizliklerinden biliyorum. Yaşam güç değil, gölgemin üzerinde gezinip duran yılanların fısıltısını duyuyorum. Bilgelik kisvesini giymek, bununla anılmak kolay; zor olan adil kalmak… Hak etmediğim bir yaşama mahkûm edildim; ben vakti zamanında Athena tarafından gorgona dönüştürülen Medusa’nın yankısıyım, hatta cüretkâr biri olsam modern bir günahsızım diye haykırırdım. Fakat sadece kimliğim ve başıma gelenler sebebiyle yargılanarak cezalandırılanım.
Şarkılarımı sadece kendime söylemiyorum aksine herkese duyurmak niyetinde haykırıyorum. Yazıktır ki sesim yalnız kendime;gerçeklerin farkında değil kimse. Umurlarında değil. Balina Yalnızlığı’nı ben icat etmedim ya da üretmedim. Muhtemelen bu hâl asırlardır vardı.Günümüzdeyse giderek yoğunlaştığına inanıp bunu gözledim. Artık dünyanın gönderinde salınan bayrak umarsızlık olsa gerek…
Her şeyin başına aynı şeylerden bahsetmek istedik. Bir olmayı; topluma yediremedik belki kim bilir. Bundandır ayrışmamaya özen gösterdik lakin ayrıştırmak için de debelendik. Bizden olmadığını tespit ettiğimiz ne varsa itiverdik. Kendimi dışlamayacağım, eminim bunu yaptığım tonlarca an vardır. Kim bilir neleri ötelemişimdir; bahsettiğim her şikâyete en çok dâhil edilmesi gereken benim aslında… Kaygılarımı paylaşmak için olsa bile onlardan beter halim.
Yargı dağıtmak bana mı düştü? Derdim ne tam olarak? Ortak dertler mi düşünmek lazım, uyakları nasıl yakalayacağıma mı dalayım; yoksa başıma gelenlere mi hayıflanayım?Yalnızlığa geri döneyim diyorum fakat sadece bu kalabalıkların içindeki sözsüz balinalardan bahsetmek geliyor içimden.
Başı sonu yok bu anlatılanların. Biraz sonra yanıma gelecek olan garip bir zaman yolcusudur. Gölgesiyle evreni bükebilen bir kadındır kendileri. Beni buraya o getirmişti. Geleceği görebildiği için ona güvendim, farklı bir coğrafyanın, zamanın benim için doğru olabileceğini hissetmiştim. Yanlış düşünmüşüm. Kendi zamanımda olup bitenleri takip ettikçe daha dayanılmaz geldi buralar.
GÖRSEL III: Yan Yatmış Medusa Kafası
-Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa Heykeli-
Yaklaşık bir saat içerisinde, kendi zaman dilimime geri dönmüş olacağım. Sadece onun beni buraya neden getirdiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Bir takım unsurları kabullenmem için mi? Yoksa onlarla savaşmam için mi? Hangisini istediğini nereden bileceğiz? Sonsuz tespitlerimi farklı bir gerçekliği değiştirmem için mi kullanacağız?
Tanıştığımız akşam fikrimde işlediğim cinayetlerin sonuncusunu planladığımı bilemezdim. Zaman içerisinde beni arayıp bulması; ak yılanı başıma sarması her şey bambaşka gerçeklikleri doğurdu. Bana kısaca Yılan Saçlı derler… Lakin lakabımı bana veren kimdir bilmem. Ansızın türemiş gibiyim her anlamda. Oysa Simurg gördü gölgemin kimliğini. Balina Yalnızlığı’nı böyle apaçık anlatmak yanlış belki. Malummüritlik pek popülerdir bizim oralarda kim bilir belki inanan biri çıkar da tarikatım oluverir. Geri aldım bu fikri; içim buz kesti. Bunca kolay olmamalı kandırılmak.
Ah, göğün kıyısında bir kararmadır başladı. Zaman geliyor demek ki. Anka’nın peşi sıra buralara gelmekten pişman değilim. Tıpkı şimdiki gibi ona güveniyorum. Muhtemelen büyük bir yanlış da yapıyor olabilirim. Fakat en azından sonuçları ortadaysa minik bir hata yaptığıma kanaat getirebiliriz. Göğün ucunu YAKIYORLAR. Onları görmemek mümkün değil. Akbabalar ve kargalar birlik olmuşlar…
Aklımın kıyısından balinanın bir başına olduğu fikri gelip geçiyor.Düşündükçe tüm bu söylediklerime üzülüyorum yalan yok. Keşke seslendiklerinden bir cevap alabilseymiş diyor insan. En azından bir yankısı olsa belki intihar etmezdi. Bu öyküyü buruk kılan olası finali zaten. Yalnızlığa katlanamayan bir balinanın sonu da; on dokuz yıl ileriye sıçramak da bana bir şey kazandırmadı. Geri dönecek olmaktan memnunum.
Fakat bu işte bir terslik olduğu fikrini de üzerimden atamıyorum. Bir kumpas mı sezdiğim? Zaman kırılgan ve hain biliyorum fakat Simurg bana bir kötülük yapmaz. Lakin tepemde dönüp duran bu tüy yumakları beni korkutan. Ona düşman kesilen zaman elçileri istediklerini yapabilir. Bir şeyler ters, olağanın dışında: Sarmallar çiziyorlar etrafımda. Tetikteyim; karşımda samanyolu gözlü bir gölge var. Aradığım geçiş bileti. Bir kadın gölgesi bu gözlediğim. Fakat o belirdikten sonra işler çığırından çıktı. Deftere yazmak güç sadece bir işler dönüyor… bu kesin artık. Yaklaşıyorlar, tepemdeler
24 Temmuz 2019
*
24 Temmuz 2000
Kayıplar arsızca devam ediyor. Nisan ayında kaybolan Umut Gökgöz’ün güncesi kafaları yeterince kurcalamamış gibi Gökgöz’ün en ünlü yapıtı olan Akvaryumda Bir Kılçık adlı heykeli bugün kimliği tespit edilemeyen kişilerce çalındı. Görgü tanığının olmaması; heykelin boyutları ve ağırlığı düşünüldüğünde şaşırtıcı olmamakla birlikte şüphe çekmektedir.
*
9 Eylül 2087
Yerebatan Sarnıcı’nda Cumhuriyet döneminde geçirdiği en büyük onarımın ardından tekrar açıldığı tarihten 100 yıl sonra anma yapıldı. Büyük etkinlikte havuz kısmında yapılan hazırlıklar sırasında bulunan ceset ve yanındaki balık kılçığı heykeli kafaları karıştırdı. Söz konusu kişinin 87 yıl önce kayıplara karışan Umut Gökgöz olduğu tespit edildi. Aynı şekilde Ağlayan Sütun’un altında bedeninin yanında bulunan heykelin 2000’de çalınan Akvaryumda Bir Kılçık adlı yapıtı olduğu belirlendi. Maktulün üzerinde bulunan iki adet günlüğün vakanın çözümü açısından önem arz etmekte olduğu belirtildi. Hiç bozulmamış cesedine herhangi bir mumyalama tekniği uygulanmadığı ifade edildi. Gökgöz’ün adeta ölüp dirilip ardından tekrar öldüğü yönündeki söylenceler durumları derin bir çıkmaza sürükledi. Yoksa gerçekten bahsi geçtiği gibi kendisi bir zaman yolcusu mu?
Balina Yalnızlığı ismini verdiği güncesinin aslında bir kitaba dönüştürdüğü ifade edilmekle birlikte içinde yer alan son arzusunun da bir hafta içerisinde gerçekleştirilmesinin planlandığı belirtildi. Umut Gökgöz heykelinin Pasifik Okyanusu’na atılmasını istediğini açık bir dille ifade etmiştir. Diğer günlüğün içeriği basınla paylaşılmamıştır.
*
23 Eylül 1987
Yapılan otopsi neticesinde ölüm sebebinin boğulma olduğu belirtilen Umut Gökgöz’ün son arzusu yerine getirildi.Akvaryumda Bir Kılçık Heykeli Pasifik Okyanusu’na bırakıldıktan sonra bir sinyalizasyon başlattığı fark edildi.
Bilim adamları tarafından söz konusu bölgede yer alan balinalara yerleştirilmiş
akselerometre (ivmeölçer) cihazları aracılığıyla iletişim kuran hayvanlarının rahatça tespit edildiği bilindiği için durum araştırıldı. Ortaya çıkan şok edici durum gizemini koruyor! 1989 yılında Bill Watkins tarafından bilim camiasına duyurulan ve ünü dünyaya yayılmış 52 Hertzlik Yalnız Balina mitinin başlangıcının aslında Gökgöz’ün heykelinin eşinden geldiği tespit edildi. Gökgöz’ün son arzusu neticesinde okyanusa bırakılan heykelden aynı bölgede bir tane daha olduğu ve bu heykellerin kendi aralarında bir ses dalgasını paylaşımı yaptığı belirtildi.
Tüm bu yaşananların kaynağı bilinmemekle birlikte Gökgöz’ün uzaylılarca kaçırıldığı ve zamanda gerçekten de yolculuk yaptığına inanan bir grup insanın Balina Yalnızlığı Kült’ünü kuracağı konuşuluyor. Söz konusu kişilerin inancının temelinde Gökgöz’ün 2019 yılına kendi isteğiyle gittiği akabinde yazdıklarından anlaşıldığı üzere tehdit olarak gördüğü kimseler tarafından 2087 yılına getirildiği savunulmaktadır. Bununla birlikte bu kişilerce heykelin çalınarak 1989 yılına götürüldüğü iddia edilmektedir. Umut Gökgöz’ün kendi zamanından 87 yıl sonra aynı heykeli tekrar yapmasını ve intiharını kendini yanıtsız bırakmak istemeyişinden olduğunu savunan bu kimseler, sanatçının zamanında ilgi duyduğu bu miti yaratanın kendisi olduğunu fark ettikten sonra yaşamak istemediğini dile getirmektedir.
Tüm bunların yanı sıra söz konusu 52 Hertzlik ses dalgasının melez bir balina türüne ait olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir veridir. Mavi Balina ve Oluklu Balina’nın çiftleşmesi sonucu oluşan bu hibrit türe Gökgöz’ün isminin verilmesini öneren Balina Yalnızlığı Kült’ünün taleplerinin yanıtlanıp yanıtlanmayacağı henüz bilinmemektedir. Söz konusu kült ekibinin kendi aralarında kafiyeli ve uyaklı konuşmak için gayret gösterdiği de gözlerden kaçmamıştır.
Mevcut durum eski bir bilmeceyi yankılar niteliktedir:
Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?
- Başka Hayatlar, Ormanlar, Nehirler - 1 Mayıs 2021
- Çağdaş Vampir Rüyası - 1 Nisan 2021
- Kanat A.Ş. - 1 Şubat 2021
- Devridaim Yanışlar - 1 Temmuz 2020
- Mavi-Oluklu’nun Çağrısı/Yankısı - 1 Ağustos 2019
Merhaba @zencefilos
Baş döndürücü bir zaman yolculuğunu keyifle okuttun bana, eline sağlık.
Gerçekten bana göre zor bir şekilde, bir sürü farklı parçayı birbirine bağlayıp, sonunda da kopmadan gizemi çözdürmüşsün. İlk bölümdeki ironi bana nedense Olacak O Kadar’daki haber bölümlerinin tadını verdi. Balina yalnızlığını aktardığın bölüm, yabancılaşmanın ve yalnızlaşmamızın güncel haliydi bence.
Öykünü, kurgunu, bize aktarışını çok beğendim.
Son olarak bir sorum var, son bölümün tarihi 23 Eylül 1987 mi yoksa 2087 mi? Burada kafam karıştı
Kalemine sağlık
Ezgicim merhaba❣️
Öykünün başındaki medya eleştirilerini pek sevdim. Öykü içindeki mitolojik göndermelerin sağlam bir derinlik katmış.
Bu kez oldukça hızlı bir dilde yazmışsın. Bazı kısımlarda - özellikle günce bölümlerinde- adeta rap bir parçanın sözlerinde gezindiğimi hissettim. Temaya bakış açın ve harmanlaman da gayet yerinde.
Ellerine sağlık, daim olsun güzel kalemin😊
Merhabalar Müge!
Bu enfes yorum için teşekkür ederim. Tarih konusunda o kadar çok değişiklik yaptım ki orası gözden kaçmış, 2087 olması gerekiyor
Parçalar okurken kopmadan bütünleniyorsa ne mutlu bana. Bazen kurguya fazla gömülüp okur bakışını yitiriyorum gibi geliyor. Balina yalnızlığı çağımızın garip dürtülerinden biri gibi ve özünde yabancılaşma ve bireyselleşme yatıyor fazlasıyla.
Tekrar teşekkür ederim, geciken cevabım için de özür dilerim. Bir miktar yoğunluktaydım
İlhamın bol olsun!
Merhabalar Gaye!
Hız kesinlikle tatlı bir tespit olmuş. Bir şeyleri fazla hissederek ya da heyecanlanarak anlatırken bu hale geliyorum. Kurgunun belli kısımlarında o telaşem var bariz bir şekilde
Çokça teşekkür ederim kıymetli yorumun için ve geciken cevabım için de affına sığınıyorum
İlhamın bol olsun cağnım!