Sayı #150: “Kervansaray Öyküleri”
Kervansaray. Bir hikâye anlatıcısının konaklaması için en ideal yer. Uzun bir yol geride kaldı. Ancak şimdi daha uzağa gitmeliyiz. Yine…
#165: YAPAY ZEKÂ
Kervansaray. Bir hikâye anlatıcısının konaklaması için en ideal yer. Uzun bir yol geride kaldı. Ancak şimdi daha uzağa gitmeliyiz. Yine…
Ahmet Maço güzel bir bahar gününün tadını çıkartarak elleri kot pantolonun ceplerine yarı yarıya girmiş halde yürürken bir yandan da…
“Ölüm iki aşamadır: Önce nefes kesilir, ardından da kalp durur.” Okumaya başladığınız bu öykü çok da uzak olmayan bir zaman…
Yola çıktığımda saat 3.15’ti. Artık saatin ne önemi var, bilmiyorum ama… Alışkanlıkla sol bileğimdeki dijital ekrana baktığımda gördüğümü yazıyorum işte:…
Çin’in Chang’an kentinden başlayarak Avrupa’ya kadar uzanan İpek Yolu; muhtelif güzergâhlar, fırsatlar ve tehlikeler barındırıyordu. Yollar kötü durumdaydı. Soyguncular yaygındı….
Apaşulim ilk kez ejderha gördüğünde çocuklukla yetişkinlik arasında genç bir yaştaydı. Tüccar babası ve maiyetindekilerle birlikte konakladığı kervansaray, yaratığın üzerlerinden…
Gece feneri sönmek üzereydi. Kervansarayın emir havayıcısı Seyid duvara bitişik yapılmış dar taş merdivenleri hızlı hızlı çıkmaya başladı. Ateşi kontrol…
Karaşar küçük bir yerleşimdi. Kaza sayılırdı ama köye daha çok benziyordu. En belirgin özelliğiyse yakınlardaki yüzyıllarca önce yapılmış olan ve…
On bir senedir evli olan çiftin çocukları olamıyordu. Kadın bir gün bebeklerini sarıp sarmalamayı arzuluyordu fakat kaderleri, yalnızca iki kişilik…
İlksöz: Aylık Öykü Seçkisinin Ekim-2021 tarihli sayısında yer alan “Tarih-i Eşkiyatı Sevdiğin Hasan Vak’asıdır” adlı öykü, bu öykü okunmadan önce…
“El aman! Yok mu cankurtaran?” Kim bilir bu çığlıklara hangi kulaklar sağır oldu. Hangi başlar dönmez, hangi gözler görmez oldu….
Benden rahatsız olduğunu biliyorum. Kapıyı çalarsam kitapların düşecek, küfredersin, poşetlere basacaksın, altı saniye kendine ve bana. Dağılmış saçlarını görüp kafamı…
Çocukken, pencerenin önüne her oturuşumda anneme aynı soruyu sorardım. “Anne bu şehrin bir kalbi var mı? Yaşıyor mu bu şehir?”…
Adam geldiği hâlde yüreğimiz hep bir şeyler bekliyormuş gibi vuruyordu. “Doğum günün kutlu olsun!” dedi Fer. Elden ele geçen kırmızı…