Sayı #159: “Sınır Öyküleri”
Kurguyla gerçek arasındaki sınırın belirsizleştiği anları seviyoruz. Gerçekten kaçmak tam anlamıyla mümkün olmasa da çizgide yürümek hâlâ iddialı bir kaçış…
#165: YAPAY ZEKÂ
Kurguyla gerçek arasındaki sınırın belirsizleştiği anları seviyoruz. Gerçekten kaçmak tam anlamıyla mümkün olmasa da çizgide yürümek hâlâ iddialı bir kaçış…
Buraya yazacağım her şeyin bir anlamı olmayabilir. 2 kelimenin art arda gelişindeki rastlantısallık gibi. Cümlelerin arasındaki sınırlar da oynak, belirsiz,…
K. küçük bir köydü. Oldukça geniş bir arazi üzerine kurulmuş, etrafı yemyeşil çalılıklarla kaplı, bir sürü canlı türüne ev sahipliği…
Sınıfa ilk gelen kişiydim. Diğerleri bahçede sıra olurken ben herhangi bir sıraya oturtulmuştum. Dışarıdaki uğultu “Dikkat!” komutu ile bitmiş yerini…
Kış gelmiş, kıyafetlerini çıkartmıştı ağaçlar. Bütün gün kendi kendine konuşup, sandalyesinde gacur gucur sallanırken zamanın nasıl geçtiğini fark edememişti Kahraman….
Helikopter geniş avluya kusursuz bir şekilde indi. Son model araçlardandı ve kullanılması kolay olduğu kadar inanılmaz bir hareket kabiliyeti vardı….
Yüzmeye çalışmanın anlamsızlığı ile bıraktı bedenini. Sessizlik içinde, cıvadan bir denizde boğuluyordu, sınırı geçmeye çalışan diğerleri gibi. Vücuduna yukardan bakarken…
Sabah saat 9. yataktan kalkıp giyiyor önü kapalı siyah terliklerini. Her sabah olduğu gibi lavaboya gidip soğuk su çalıyor yüzüne….
“Keşke buralara bu adamla gelmeseydik” dedi İbrahim. “Ne yapacağını kestiremiyoruz.” “İyi ama bu adam, toprak işlerinden iyi anlıyor” dedi Mesut….
Yağmurun sesi her şeyi bastırıyordu: eldivenli ellerini ceplerinde ısıtan askerlerin “Daha hızlı!” diye bağırışını, çamurlaşmış ama külçe kadar katı toprağı…
Kadın kadına rakı içmeye çok ihtiyacım vardı. Serap’a gittim. On yıldır tanışıyorduk. Ortaköy’de küçücük bir evi vardı. Bir artı bir….
Papatyaların sarısına damlayan kan, koyu bir turuncu renge dönüştürmüştü bu narin çiçeklerin göbeklerini. Dikkat çekmemek için paltosunun ceplerine tıkıştırıp saklamaya…
Bugün 20 Nisan 1939, Almanya’nın Berlin şehrine uzun bir seyahat sonrası ayak bastım. Gün henüz başlıyor. Güneş amansız bir hastalığa…
Bence insanlar fillerden çok daha tuhaf yaratıklar. Gözlerinin önünde duranı göremiyorlar. Bizimle yaşayan cümle mahlukat, kediler, köpekler, kuşlar böcekler… Hepsi…